Beşiktaş patlaması sanığını tedavi ettiği için tutuklanan diş hekimi yine tahliye edilmedi

Beşiktaş patlaması sanığını tedavi ettiği için tutuklanan diş hekimi yine tahliye edilmedi

Beşiktaş Vodafone Park’ta 10 Aralık 2016'da meydana gelen bombalı saldırının sanığının tedavi ettiği hastası olması sebebiyle patlamayla ilişkilendirilmek istenen, diş hekimi Eren İlhan’a yine tahliye çıkmadı.

Volkan Karadede@VolkanKaradede

Kendisine isnat edilen suçlamalar Adli Tıp Kurumları tarafından çürütülen, iki yılı geçkin süredir tutuklu bulunan diş hekimi İlhan’ın yargılandığı davanın son duruşmasında hakkında kesin hüküm çıkmazken; tutukluluğuna devam kararı verildi. Eren İlhan’ın avukatı Özgür Kayacı, dava sürecini İleri Haber’e değerlendirdi.

Diş tedavisi yaptığı hastalardan birisinin Beşiktaş saldırısıyla ilişkili olması sebebiyle evi basılan ve uzun süredir tutuklu bulunan Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi çene cerrahisi bölümünde hekimlik yapan Eren İlhan’ın da yargılandığı davanın son duruşması  İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi karşısındaki binada yapıldı.

Tutuklu sanıklardan Zozan Kutum, Mehmet Emin Töre, Gülşen Bahadır ve Tufan Beyhan hakkında 47’şer kez ağırlaştırılmış müebbet cezası verildi. Mahkeme, Eren İlhan’ın dosyasının ayrılmasına hükmetti.

Dava sürecinin ayrıntılarını ve yargılama sürecini konuştuğumuz Eren İlhan’ın avukatı Özgür Kayacı, son duruşma da Eren İlhan’ın Stefan Zweig'ten alıntı yaptığı savunmasını şöyle kaydetti:

'KİMLİĞİM YÜZÜNDEN BU OLAYLA KARŞI KARŞIYA KALDIM'

"Ortada biri 3 kişilik diğeri 7 kişilik Adli Tıp Kurumu (ATK) raporuna istinaden hakkındaki tek delil olan el yazılarının kendisine ait olmadığının ispat edilmiş olmasına rağmen halen bu dosyada yer alması ve tutukluluk halinin devam ediyor olmasının bu aşamadan sonra bir zulüm olduğunu belirtmiştir. Henüz deliller toplanmadan iddia makamının esas hakkındaki mütalaasını açıklamış olmasının akla, mantığa, vicdana ve hukuka aykırı olduğunu belirterek, dosyasına sunulan 2 adet ATK raporuna istinaden kendisi hakkındaki mütalaanın yenilenmesini talep etmiştir.

Ancak iddia makamı bu talebi reddederek geçen celse verdiği mütalaanın aynen geçerli olduğunu bildirmiştir. Bunun üzerine; polis fezlekesinden kopyala-yapıştır yapılmak suretiyle oluşturulan mütalaada kendisine isnat edilen tüm iddialara tek tek cevap vermiştir. Son sözlerinde ise Stefan Zweig’in 'Sahaf Mendel' kitabında geçen olaya atıf yaparak Jacop Mendel’in başına gelenlerin bu devirde kendisinin de başına geldiğini, bu kitapta geçen olay ile kendi başından geçen bu olayın benzer olduğunu dile getirmiştir. Savunmasında; Jacop Mendel, dünyası kitap okumak olan bir kişidir, öyle ki tüm dünyası kitap okumak üzerine olan bu şahsın o dönem çıkan savaşlardan dahi haberi olmamıştır, savaştan haberi olmayan bu şahsın açık kimlik ve adres bilgileri ile gönderdiği kartpostalların takibe takılması sonucunda yaşadığı yer ve kimliği itibariyle olmadık bir sebeple ‘’ciddi şüpheli’’ olarak görülmesi üzerine yakalanıp sorgulanarak ceza evine atılmıştır. Kendisinin de sırf kimliğinden dolayı bu olayla karşı karşıya kaldığını ifade etmiştir. "

TEDAVİ ETTİĞİ HASTA, TUTUKLANMA GEREKÇESİ OLDU

Eren İlhan’ın 2017 yılının haziran-temmuz aylarında, İstanbul 4. Sulh Ceza Mahkemesi kararıyla tutuklandığını; tutuklanma gerekçesinde, müvekkilinin tedavi etmiş olduğu Mehmet Emin Töre ile Mikail Töre'nin patlamayla ilişkilendilmiş olmasının öne sürüldüğünü dile getiren avukat Kayacı, İlhan'ın dava süreci boyunca yaşadığı hukuksuzluklarla ilgili şöyle konuştu:

'MÜVEKKİLİM TEDAVİDE SADECE ARACI'

“Bu şahıslar Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde müvekkilimin uzmanlık alanı olan çene cerrahisi bölümünde dişlerine implant yapılan şahıslardır. Müvekkilimin alt devresi olan ve bu iki şahısla akrabalık bağı olan Rıdvan Töre isimli şahıs müvekkilime mesaj yazmıştır, bu söylediğim her şey bilgili ve belgelidir, mesaj kayıtları da mahkemeye sunulmuştur. Rıdvan Töre müvekkilime mesaj yazar, bir akrabasının dişine implant gerektiğini söyler, uygunsanız size gelsin der. Müvekkilim de bu işi yaptığından dolayı gelsin diyor. Tamamen Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne normal hasta girişiyle giriş yapar, müvekkilim tedavisini yapar, daha doğrusu müvekkilim o dönem pratisyen olduğu için hastayı Doktor Pelin Hanım’a yönlendirir, hasta Mikail Töre’nin tedavisini baştan sona Pelin hanım yapar. Müvekkilim sadece orada aracı olur. Hasta bu tedaviden memnun kalır, kardeşi Mehmet Emin Töre de diş ile ilgili bir sorunu olduğunu belirtir, o da gelir aynı şekilde hastanede tedavi olur.“

'PATLAMAYI GERÇEKLEŞTİREN KİŞİYLE TEDAVİ EDİLEN KİŞİLER ARASINDA BAĞLANTI TESPİT EDİLMİŞ'

Daha sonra Beşiktaş saldırısı ile yürütülen soruşturmada patlamayı gerçekleştirdiği iddia edilen Mikail Töre ve Mehmet Emin Töre arasında bir bağlantı olduğunun tespit edildiğini söyleyen Kayacı, “ Bu şahıslar Emniyet tarafından alınır, telefonlarına doğal olarak el konulur ve telefonla kimlerle iletişim kurdukları tespit edilir. İsim rehberinde olanlardan biri de Doktor Eren İlhan olarak kaydedilmiş müvekkilimdir.

Müvekkilim tamamen hasta-hekim çerçevesi içerisinde tedavilerini yürüttüğünü söyler. O ara müvekkilim elbette tüm telefonlarını bilgisayarlarını polise teslim eder. Polis, bu telefon incelemesinde Ankara gar patlamasında müvekkilimin o olayın vahameti karşısında zamanında bir kişi ile yapmış olduğu görüşmeleri temel alarak müvekkilimi tekrar alır. Müvekkilim kesinlikle bu iddiaları kabul etmiyor” dedi.

'MADEM POLİSLER HAKKINDA BÖYLE DÜŞÜNÜYORSUN SENİ BİR ŞEKİLDE BU DAVAYA DÂHİL EDECEĞİZ'

Öte yandan İlhan'ın ifadesini alan polislerden biri İlhan'a, "Madem sen polisler hakkında böyle düşünüyorsun, seni bir şekilde bu davaya dâhil edeceğiz demiştir” diyen Avukat Kayacı, “Daha sonra oluşturulan kriminal raporda, müvekkilimin tedavisini gerçekleştirdiği Mehmet Emin Töre üzerinden çıkan bazı notlar ile Gülşen Bahadır isimli yine bu dosya kapsamındaki şahıs üzerinden çıkan bazı notların müvekkilimin eli ürünü olduğuna dair kriminal rapor tanzim ediliyor, müvekkilim bu şekilde tutuklanıyor” şeklinde konuştu.

'ADLİ TIP RAPORU YAZILANLARIN EREN İLHAN’A AİT OLMADIĞINI KANITLADI'

Müvekkili Eren İlhan’ın tutuklandıktan 6 ay sonra ben dosyaya müdahil olduğunu, dosyayı aldıktan sonra dosyada gizlilik kararı olduğu için her türlü belgeye ulaşma imkânı olmadığını dile getiren Kayacı, “Zor da olsa savcılık makamından müvekkilim hakkındaki kriminal rapor ve müvekkilimin imzasını taşıyan diğer belgeleri aldık. Biz savcılık aşamasında ayda en az iki kere dosyanın adli tıpa veya alanında uzman bir grafolaga gönderilmesi taleplerinde bulunduk. Maalesef bu taleplerimizin hiçbiri yerine getirilmedi, daha sonra dava açıldı.

Dava esnasında da biz defalarca talepte bulunduk ve mahkeme dosyamızı tutukluluğun 17. ayında Adli Tıp’a gönderdi. Adli Tıp’a gittikten sonra rapor geldi. Rapor, üç kişilik bir kurulun vermiş olduğu rapor aynı zamanda. Bu raporda yazılanların Eren İlhan’ın el ürünü olmadığı söylendi. Biz bu talebe istinaden tahliye talebinde bulunduk fakat mahkeme tahliye etmedi. Dosyayı yürüten polisler tarafından oluşturulan ve güvenilirliği şaibeli olan kriminal rapora istinaden tutukluyken, tamamen bağımsız bir kurul olan Adli Tıp Kurumu’nun hazırladığı rapora istinaden tahliye talebi istedik, mahkeme bu talebimizi geri çevirdi. Mahkeme her iki rapor arasında çelişki olduğundan dosyayı 7 kişilik kurulda görüşülsün dedi, yedi kişilk kurul da görüştü rapor dosyaya girdi, biz yine bu rapora istinaden tahliye talebimizi istedik maalesef mahkeme bu aşamada tahliye talebimize karar vermedi” ifadelerini kullandı.

'İDDİANAME ÇÖKMÜŞ DURUMDA'

Kayacı, diş hekimi müvekkilinin dosya kapsamında "Kandil’den gelen talimatları doktor sıfatı altında Türkiye’deki üst düzey kişilere dağıtma" suçlamasıyla konumlandırıldığını belirtirken, son gelişmelerle suçlamaya sebep olan yazıların İlhan'a ait olmadığının ortaya çıktığının altını çizdi. Kayacı, "İddianame şu an çökmüş durumda” dedi.

'USULE AYKIRI BİR ŞEKİLDE ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAA AÇIKLANDI'

Avukat Kayacı, mahkemenin usule aykırı şekilde esas hakkındaki mütalaayı açıklamış olduğunu söylerken, konuyla ilgili şöyle bilgi verdi:

“Ceza muhakemesi usulü  geçmişten günümüze genel bir usulde işletilir. Bu usul de şudur: Genel olarak sanıkların savunması alınır, ikinci olarak sanıkların bildirmiş olduğu deliller varsa bunlar istenir, sanık müdafilerinin varsa delilleri bunlar istenir. Sanıkların ve müdafilerin talep etmiş oldukları deliller toplanır, bu deliller mahkeme huzurunda tartışılır ve son olarak iddia makamı esas hakkındaki mütalaasını açıklar. Maalesef önceki celse daha savunması alınmayan sanıklar olmasına rağmen iddia makamı esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. Tamamen usule aykırı bir şekilde esas hakkında mütalaa açıklandı, nitekim bundan sonraki süreçte müvekkilime bu yazılanlar hakkında ait olmayan iki adet Adli Tıp Kurumu raporu geldi ve bu şekliyle esas hakkındaki mütalaa geçerli bir şekilde kaldı. Mahkeme mecburen bu esas hakkındaki mütalaa üzerinden bir karar vermek zorunda kaldı. Dolayısıyla yargılama aşaması da maalesef normal usule göre işletilmedi. “

'BU DAVAYI SİYASİ BİR DAVA OLARAK DEĞERLENDİRMEK GEREKMEKTEDİR'

Kayacı son sözlerini, “Maalesef biz baştan itibaren yapmış olduğumuz savunmalar olsun, mahkemeye sunmuş olduğumuz bilgi belge olsun tamamen yasama organı tarafından çıkarılan anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, kanunlar çerçevesinde müvekkilin tahliyesini talep ettik, bizim kanun dışı herhangi bir talebimiz olmadı, bilgi belgeye dayanmayan hiçbir talebimiz olmadı. Mevcut mevzuatlar gereği müvekkilimin tahliye edilmesi gerekiyordu. Maalesef yargılamayı yapan mahkeme takdirini bu yönde kullanmamıştır. Müvekkilim suçsuzdur, suçsuz olduğu da Adli Tıp raporlarıyla ortadadır. Maalesef bu davayı siyasi bir dava olarak nitelendirmek gerekmektedir” diyerek tamamladı.