Berat Çelikoğlu yazdı | Melih Bulu'nun gidişine notlar

Berat Çelikoğlu yazdı | Melih Bulu'nun gidişine notlar

Berat Çelikoğlu

Melih Bulu’nun görevden alınması, belki de beklemediğimiz -hazırlıklı olmadığımız bir anda- bir gece yarısı gerçekleşiverdi. Gece vakti bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle gelmişti, öyle de gitti.

Bulu’nun tıpkı kayyum olarak atanması ve daha sonrasında yaşananlar gibi, gidişi de kendi başına tartışmalara yol açtı. Haksız sayılmaz: Bulu’ya karşı muhalefetin pik yaptığı görkemli günler geride kalırken, bununla birlikte AKP bir süreç boyunca zor gücünü sınırlarına kadar zorlayarak Bulu’yu koltuğundan etmemek, tükürdüğünü yalamamak konusunda ne kadar kararlı olduğunu gösterirken görevden alınışı garipti.

Bu bilgiler ışığında, “Bulu meselesini” nasıl değerlendirmeli? Sürecin kendisine ve bugün geldiğimiz ara sonuca baktığımızda hiçbir değerlendirmenin keskin olamaması şaşırtıcı gelmiyor. Ancak yine de, en azından nasıl düşünMEmemiz gerektiği konusunda birkaç şey söyleyebiliriz.

BULU NASIL GİTTİ?

Nagehan Alçı’nın bugün Bulu’nun görevden alınması ile ilgili kaleme aldığı köşe yazısında* bir zihniyet olarak kesinlikle savaşmamız gereken fikirlerin açık yansımalarını bulmak mümkün. Alçı’ya göre en yalın haliyle muhalefet sevinmemeli, çünkü Bulu’yu gönderen şey aslında ona karşı muhalefet değil, Bulu’nun Boğaziçi’ni AKP’nin ve devletin istediği çapta ve hızda dizayn edememesi! Eğer Bulu kendisinden beklenenleri yerine getirebilseydi, belki de bu şekilde görevden alınmayacaktı.

Bununla da kalmıyor, ilginç bir bilgiyi de paylaşıyor Alçı: İddiaya göre YÖK, kurul toplantısında Bulu’nun azlini teklif etmek üzere oy birliği ile karar alıyor, Erdoğan ise bu teklif kendisine gelir gelmez onaylayarak son darbeyi vuruyor. Daha sonrasında Bulu elbette bu karara inanamıyor, telefonlarına çıkmamaya başlıyor vesaire…

Nagehan Alçı’nın bu temelsiz iddialarının, AKP karşıtı toplumsal muhalefetin geniş kesimlerinde hakim bir psikolojiyi hedef aldığını da gözden kaçırmamak gerek. Buna göre, Türkiye’de AKP’ye karşı bir şey kazanılmış gibi görünüyorsa, bunun muhtemel iki sebebi vardır: Ya AKP yaptığı tercihten başka bir nedenle kendisi vazgeçmeye karar vermiştir, ya da işte şimdi çok daha beterini başımıza musallat etmek üzere hazırlanmaktadır!

Peki ya halkın zora karşı zor kullanarak, itiraz ederek, direnerek iktidarı bir şey hakkında geri adım attırma iradesi bu tablonun neresinde? Buna göre Türkiye’de siyaset yalnızca AKP’nin halka yaptıkları ve halka yapmaktan vazgeçtikleri üzerinden işliyormuş gibi görünüyor. Ufak bir parantez: Bu psikoloji Türkiye’de yaygınsa bunun tek başına AKP’nin bir başarısı değil, düzen muhalefetinin olağanüstü boyutlardaki basiretsizliğinin de bir sonucu olduğunu eklemeden geçmeyelim.

Adını net biçimde koymak gerek: Öyle veya böyle, er ya da geç Melih Bulu’yu Boğaziçi’nden def eden gücün adı muhalefettir. Bu iddianın arkasında ise gayet somut gerekçeler mevcuttur. Hatırladığımız ve çoktan unuttuğumuz onlarca saldırıya rağmen Boğaziçi’ne giden, kayyumluk önünde ayakta duran, Güney Kampüs’te, Kadıköy’de veya İzmir’de kayyum rektörlere, AKP’nin üniversiteyi dizayn etme iştahına direnen muhalefetin kendisi Melih’i göndermeyi başarmıştır. Bu konuda öznelerin eksiklerini, hatalarını tartışmak ve hatta X’i yapıp Y’yi yapmamış olsaydık bu direnişten çok daha büyük bir zaferle çıkabilecek olma ihtimalimizi konuşmak, sonuçta Melih’i bizim göndermiş olduğumuz gerçeğini değiştirmez.

Bir de bir diğer iddiaya, AKP’nin halihazırda çok daha beterini hazırladığı için Melih Bulu’yu görevden aldığı iddiasına ayırarak notlarımızı toparlamaya geçebiliriz. Öncelikle bu iddianın, AKP’nin fiktif olarak aklında ve zihninde bulunmadığını söylemek son derece yersiz olurdu. Elbette ki AKP, kendi siyasal programını Melih Bulu’dan daha iyi dikte edebilecek birini daima arayacak, daha iyisi dururken ikinciyle yetinmeyecek ve bir şekilde kendini daha iyi dayatmanın yollarını arşınlayacaktır. Bu, aşağı yukarı her siyasi özne için genelgeçer bir doğrudur. Gel gelelim, AKP’nin sırf bunun için bu hamleyi yaptığını savunmak yine bu çatışmada bir tarafı, yani muhalefet tarafını siyaset düzleminin dışına itmektir.

SONUÇ YERİNE

Bu gibi iddialar, ciddiye alınacak bir tarafı olduğu için değil, faşizmin kurumsallaştığı / düzen muhalefetinin basiretsizleştiği bir Türkiye’de muhalefetin moralini ve motivasyonunu yüksek tutmak zorunda olduğumuz için ivedilikle karşı çıkmamız ve def etmemiz gereken iddialardır. Görüldüğü üzere en başta konu nasıl Melih Bulu’yu aştıysa, bugün de öyledir. Bugün yaşadığımız sıkışmayı aşma yolunda, muhalefeti akılla-bilekle-yürekle inat ettiğimizde AKP’yi tüm ipleri eline aldığını sandığı bir zamanda dahi geriletebilmenin mümkün olduğuna inandırmanın önemi sandığımızdan büyüktür. Çünkü öyle görünüyor ki AKP kaybettikçe muhalefet sokakta ve meydanlarda da kendini bulacak, her şeyin o kadar da karanlığa gitmeyebileceğini gözleriyle yeniden görecek ve sesini yükseltme cesaretini yeniden kendisinde hissedecektir.

https://m.haberturk.com/yazarlar/nagehan-alci/3135403-melih-bulu-neden-gorevden-alindi

DAHA FAZLA