Benim adım Ruhi: ‘Benim Adım Meleklerin Hizasına Yazılıdır’
Ruhi Bey insan olduğu için kendini eleştirirken bizi, medeniyeti, yaşadığı yeri de sorgular. Artık hepimizle bir hesabı vardır nerdeyse. İsyan çağrısına akıl hastanesinde kalan diğerlerini de katmaya çalışır. Öyle ya, fikir “hayatın bizzat kendinden yapıldığı” lakin “unutulmuş bir elementtir”. Kendini anlatmak için tebliğler yayınlar, artık yeni bir uygarlık kurmak zorundadır.
Edebiyat ile felsefenin yan yana durduğu Benim Adım Meleklerin Hizasına Yazılıdır Hüseyin Kıran’ın Sel Yayınları tarafından tekrar basılan son romanı. Yazarı Madde Kara adlı şiir kitabıyla bir şair olarak tanıdık. Daha sonra ilk roman Resul geldi. Burada karşımıza çıkan delilik Benim Adım Meleklerin Hizasına Yazılıdır’da devam ediyor ve roman boyu bize eşlik ediyor. Yazar ana karaktere verdiği isimle Edip Cansever’in Ben Ruhi Bey Nasılım yapıtına gönderme yapıyor. Belki bir adım daha öteye giderek onun yarattığı Ruhi, Edip Cansever’dekinin farklı olarak değişime direnç göstermek yerine oldukça istekli.
Romanın başkarakteri Ruhi, artık insana, insanlığa inancı kalmamış biridir. Biraz filozof, biraz şair bir meczup belki de. Her şeyin yenisinin peşinden koşar, koşarken bizi de sürükler. Ruhi’nin bu noktaya nasıl geldiğini bilemiyoruz. Emin olabildiğimiz tek şey ise; Ruhi’nin bir yarasının olduğudur, canını yakan bir şeyler vardır. “Hazin Yürüyüş” ile başlar kitap. Artık insan olmak, insan olarak yaşamak istemez Ruhi. Kendisine saf bir evren yaratmak ister ve bu uğurda “doğasına karşı kendi yasalarını dayatmak” yolunu kullanacaktır. Kendini Haliç’in sularına bırakır bırakmasına da, su ona ikinci vatan olmak yerine kusurlarını ortaya çıkarır; Ruhi kıyıya vurur. İnsani özelliklerine başkaldırarak kendini yeni bir forma sokmaya çalışmış ama pek başarılı olamamıştır. Bu aynı zamanda kendini de sonlandırmak, bir intihar girişimi olduğundan onu artık akıl hastanesinde tutacaklardır. Biz de onunla beraber bir akıl hastanesinin duvarlarının soğuğunu hissederiz. Bundan sonra orada kalacak ve ona sadece bir vaka olarak bakan doktorlar tarafından “normalleştirilmeye” çalışılacaktır.
Kendine her şeyden, insanlardan ayrı bir alem yaratma çabasına akıl hastanesinde devam eder. Akıl hastanesinde “Tarık Karanlığıyaranışık” olur bir yandan. Kendine her şeyin yenisini yaratma düşüncesi burada da devam eder. Ruhi Bey insan olduğu için kendini eleştirirken bizi, medeniyeti, yaşadığı yeri de sorgular. Artık hepimizle bir hesabı vardır nerdeyse. İsyan çağrısına akıl hastanesinde kalan diğerlerini de katmaya çalışır. Öyle ya, fikir “hayatın bizzat kendinden yapıldığı” lakin “unutulmuş bir elementtir”. Kendini anlatmak için tebliğler yayınlar, artık yeni bir uygarlık kurmak zorundadır.
Bu akıl hastanesi hepimizin içinde debelenip durduğu yer olabilir mi? Belki bizi içine sıkıştıran, aldığımız nefesi denetleyen, kendi kalıbına sokan öteki yerlere benzer biraz. Adı her ne olursa olsun, burası da kocaman bir hapishane gibidir. Karanlık bir dünyadır; her ne kadar kendine ışıklı bir isim seçmişse de kafasının içi de öyledir aslında. Burada ona ve diğerlerine “hasta” derler; “…düşünmekle gerçekleri bilen, doğruları bulan bir varlıktım, kesindi, hepimiz vebalı olmalıydık, yani vebalıydık, topluma karışmamız işte bu yüzden yasaklanmıştı, işte bu yüzden kapıda kilit vardı.”
Onun hikayesine tanıklığımızla beraber sormaya başlıyoruz biz de; “normal kimdir” ve “normal” sayılmayanın başına neler gelir? Birileri sadece kendilerinin bozabileceği kurallar koyarken, “normal”in ne olduğuna nasıl karar verebilir? Onlara göre herkes bir hizada durmalı, çarkın dönmesine hizmet etmelidir. Tüm uğraşlarının sonunda “yenildim” der ama yolunu da kendisi seçmiştir : “artık asla konuşmayacağım”…
KÜNYE: Benim Adım Meleklerin Hizasına Yazılıdır, Hüseyin Kıran, Sel Yayınları, 2017, 112 sayfa