Şehir Işıkları: Kaldığımız yerden devam!
On sekiz sene önce kurulan,yüzlerce konser verdikleri müzikal serüvenlerine 2006 yılında ara veren politik müzik grubu Şehir Işıkları’nın kurucuları Mustafa Kemal Çokşen ve Aşkın Aldanmaz ile müzik ve gündeme dair söyleştik.
Ezgi Tanrıkulu - İleri
On sekiz senedir “boyun eğmeyenlerin” müziklerini yapan Şehir Işıkları grubunun kurucuları Mustafa Kemal Çokşen ve Aşkın Aldanmaz İleri'nin sorularını yanıtladı:
Şehir Işıkları, ülkemizdeki önemli politik müzik gruplarından biri. Çok değerli şarkılarınız ve müzik tarihine attığınız bir tik var. Grubun kurulma sürecini biraz okuyucularımız için özetler misiniz?
M.K.Ç: 1996’da da sosyalist-örgütlü müzisyenlerdik. Susurluk eylemleri döneminde başladım müziğe. Aşkın ile bir parti eyleminde, şehir tiyatrolarında Kadıköy de karşılaştık. Aşkın, Grup Yorum’un Madenciden türküsünü söylüyordu.
A.A: Nazım Hikmet Kültürevi müdavimleri olarak bir gün Nazım Kültürevi’nde iken KESK eylemi olduğunu öğrendik, 1000-1500 kişilik sessiz bir eylemdi. Oturma eylemiydi, biz de eylemde bir ses olması gerektiğini düşündük ve eyleme ses verdik. Bu sesle birlikte eylemin çehresi değişti. Sloganlar başladı, bir hareketlenme oldu.
Gözaltına alınmaya çalışıldık ama eylemciler bize sahip çıktı ve bizi kaçırdılar.
Dönüşte Kadıköy Nazım Hikmet Kültürevi’ne gittik. Burada Aşkın ile bir grup kurmaya karar verdik. Biz, müzik yapmalıyız dedik. Nazım’daki arkadaşlarımız bize, grubun adının Şehir Hatları olması gerektiği konusunda takıldılar. Hatta Şehir Hatları ismiyle 1 Mayıs öncesinde yine bir politik eylemde, iskelede konser verdik.
Sonra çalışmalara hız verdik.
M.K.Ç: Nazım da konser dönüşünde Charlie Chaplin'in Şehir Işıkları adlı filmi oynuyordu. Bu güzel filmden yola çıktık ve ismimizi 1996 yılında koyduk.
1997’de repertuar çalışmasına başladık ve bu sırada Buğra (Varol) gruba katıldı. Evren Madran yönetiminde bir müzik çalışması başlamıştı kültür evinde. Evren Madran, koro çalışması yönetiyordu ve biz de korodaydık.
1997-1999 yılında çok sayıda konser verdik, yüzlerce konser verdik. İşçi dayanışma geceleri, öğrenci eylemleri, ODTÜ konserleri, fabrika direnişleri, ışık açma - kapama, Susurluk eylemleri, 15-16 Haziran eylemlerinde... Her politik aktivitede biz vardık.
A.A.: Bir gün ben konser verirken iskelede, “Kenan Evren değil Erdal Eren Lisesi” etkinliğinde polis beni döverek göz altına aldı.
M.K.Ç.: Daha pek çok eylem de yaptık kendimizce. Koma Amed, sanıyorum 98’de , öğrenci şenliklerinde Yıldız Teknik’e alınmadı polislerce. Biz Yıldız Teknik'e girebildik ama. Yıldız Teknik'e girdik ve Kürtçe şarkılar söyledik. Bu zaten başlı başına bir eylemdi.
Yeni Türkü, Ezginin Günlüğü, Metin Kahraman, Kazım Koyuncu, Kızılırmak, Bulutsuzluk Özlemi, Koma Amed, Moğollar, Cem Karaca ile ortak konserler verdik.
A.A: Tüm dünya dillerinden şarkılar söylemeye çalıştık. Kendimize özgü bir grup olduk biz, kimseyi taklit etmedik.
Elbruz Dağları ve Yankee Go Home şarkılarınız çok popüler oldu; pek çok eylemin vazgeçilmezi haline geldi. Elbruz, Kafkasya’nın; faşizme karşı verilen mücadelenin simgesidir ve Prometheus’un zincire vurulduğu dağdır. Adını mücadele ile anılan bu dağdan alan şarkının hikâyesini ve sonra da Yankee Go Home’un hikâyesini biraz anlatabilir misiniz?
M.K.Ç: Biz, Kafkas müziğinin önemli isimlerinden Azmi Toğuzata dinleyerek büyüdük. Lenin ödülü almış bir Çerkes ezgisinin üstüne sözler yazmıştı Azmi Abi; bu şarkıyla SSCB’den ödül almıştı.
Elbruz Dağları, 2. Dünya Savaşı’n da kritik öneme sahip bir noktadır. Buranın düşmemesi gerekir. Elbruz’da faşizme karşı büyük mücadeleler verilir. Bu güzel tarihi öğrenince kendime bir misyon seçip ezgiye Türkçe sözler yazdım. Elbruz Dağları’nın başka siyasi yapılanmaların kutlamalarında da görüyoruz, çok ilgi çeken bir şarkı. Sosyal medyada çokça paylaşılan, güncelliğini koruyan bir şarkı. Bir amatör kliple birlikte-
Tuncay Akdoğan ile yaptık ilk kaydımızı.
Yankee Go Home ise bir afiş üzerinden çıktı. Bu sırada ODTÜ, McDonalds eylemleri vardı. Anti - emperyalist bir şarkı yazmamız gerekiyordu bu ülkenin müzisyenleri olarak; her dizesini grubun bir elemanı yazdı ve sonra ortaya Yankee Go home çıktı. Son kayıt şekli, Yeni Türkü'nün stüdyolarında yapıldı.
Müziğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
M.K.Ç: Şu anda söylenmeyenleri söyleyen bir müzik olarak tanımlayabiliriz müziğimizi. R.A.T.M.'den Ruhi Su'ya uzanan büyük bir yelpazeden besleniyoruz. 70'lerde söylenip de şu anda unutulmaya yüz tutan şarkıları, marşları repertuarımıza aldık. Yeni bestelerimiz de var.
Eylül'den bu yana, Beltaş dayanışma konserinde, Validebağ'da, 29 Ekim'de “Saltanata Karşı Cumhuriyet” konseri verdik. Çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam ediyor. Müzikalitesi yüksek, derin sözler barındıran kendi bestelerimizi de yapıyoruz.
Yıllarca Nazım Hikmet Kültür Merkezi birimlerinde çalıştık; kültür merkezinin pek çok etkinliğinde yer aldık. NATO karşıtı eylemde 70 bin kişiye konserler verdik. Az önce belirttiğimiz gibi (yukarıda) Yeni Türkü, Cem Karaca, Bulutsuzluk Özlemi, Kazım Koyuncu, Metin Kahraman, Moğollar, Kızılırmak gibi yirmiye yakın grup ve müzisyenle aynı sahneyi paylaştık. 2006'da çalışmalara ara vermek zorunda kalmamıza, müziğimizi ifade etmemizin önüne bir set çekilmiş olmasına rağmen klipler, sosyal medyada sürekli dinlendi. “Duyuyor Musunuz İstanbul NATO'ya Kapılarını Kapatıyor” karma albümünde şarkılarımız yer aldı.
1998’de yaptığımız şarkılarımız, bugünkü eylemlerde gencecik çocuklar tarafından harfi harfine söyleniyordu örneğin. Unutulmamış olmak, büyük bir mutluluk.
Bugüne gelirsek bugün grubumuz, dört kişiden oluşuyor. Müzikalitemizde değişimler var. Elektro gitar ve ağız armonikası da çalıyoruz.
Şu anda grubumuz dört kişiden oluşuyor:
Aşkın Aldanmaz: Akustik gitar, elektro gitar, ağız armonikası ve vokal
Mustafa Kemal Çokşen- Vokal
İlke Kızmaz: Davul ve vokal
Serkan Göl: Bas gitar
…ve ayrıca profesyonel müzisyenlerden destek alıyoruz.
Bugün Türkiye, bilimden sanata, sanattan spora, dış politikadan aklınızın alabileceği herhangi bir noktaya kadar dünyanın çok gerisinde. Ülkede hızlı bir gericileşme var. Laikliğin, aydınlanmanın değerlerinin sorgulandığı bir ülke haline geldik. Böyle bir ülkede müzik yapmakla ilgili neler söylersiniz?
M.K.Ç: Brecht ve Shostakovich nasıl faşizm içinden yeşerdiyse biz de böyle zor bir ortamda müzik yapıyoruz. Grup Yorum hapiste nasıl jilet saplarından müzik aleti yapıp yoluna devam ettiyse biz de yolumuza devam edeceğiz. Mücadeleye, müziğimizle omuz veriyoruz. Yılmıyoruz ve yolumuza devam ediyoruz. Er geç bu saltanat bitecektir. Güzel günler, bizi bekler.
A.A: Çok acelemiz var ve yapmamız gereken çok şey var. Bize büyük görevler düşüyor. Söyleyeceğimiz, anlatacağımız, aktaracağımız çok şey var. Zorluklar, yalnızca mücadelemizi perçinleyebilir.
Müzikle ilgili bundan sonraki planlarınız nelerdir?
M.K.Ç: 2015 yılı içinde albüm çıkarmak istiyoruz. Olabildiğince sınıfla, halkla, alanlarda, konserlerde buluşmaya devam edeceğiz. Yani albüm ve konserler var önümüzde.
Grubun bileşenleri yine değişti ve bu durum, sounda yansıdı. Marşlara öncelik vermemiz, gündemin aciliyetinden. Ruh aynı kalsa da soundumuz bir parça değişti. Soundumuz, rocka daha yakın olacak. Politik müziğin olmadığı bir müzik ikliminde heyecan yarattık. Bunu konserlerimizde de görüyoruz.
A.A: Benim, bu Eylül ayında yayınlanan bir klibim var. Single şeklinde önümüzdeki günlerde satışa çıkacak. Solo bir albüm. Kısacası bir taraftan grupla müzik yapmaya devam ediyorum diğer taraftan da solo olarak.