Barış Atay: Sanata tahammülsüzlük faşizme özgüdür

Barış Atay: Sanata tahammülsüzlük faşizme özgüdür

TİP Hatay Milletvekili Barış Atay tarafından Meclis’te yapılan basın toplantısında bu hafta basın emekçilerinin sorunları ve sanatçılara yönelik baskılar gündem yapıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’i hedef göstermesine ve ardından yaşanan gözaltına tepki gösteren Atay, “Eleştirel sanata tahammülsüzlük faşizme özgü bir anlayıştır” dedi.

İleri Haber

Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) her salı günü TBMM’de gerçekleştirdiği basın toplantısı bu hafta Hatay milletvekili Barış Atay tarafından yapıldı. Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’e yönelik yapılan suçlamalara ve gözaltına sert tepki gösteren Atay, “Eğer bir faşist rejim icra etmiyorsanız, diktatör değilseniz faşist rejimlerde neler olduğunun söylenmesinin sizi rahatsız etmemesi gerekiyor. Rahatsız oluyorsanız size diktatör denilmesinde bir sakınca olduğunu da düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.

Basın-yayın alanında yaşanan haksızlıklara da değinen Atay, 10 binin üzerinde basın emekçisinin son bir iki yılda işsiz bırakıldığına dikkat çekti.

Barış Atay tarafından basın toplantısında yapılan konuşmanın satırbaşları şunlar:

NAPOLYON’UN SÖZÜ AKP’NİN AMENTÜSÜDÜR

“Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre, Basın-Yayın-Gazetecilik iş kolunda yer alan 91 bin emekçi insan var. Ancak ne yazık ki bu 91 bin kişinin 15 bini aktif olarak çalışabiliyor. Sadece son bir iki yılda 10 binin üzerinde basın emekçisi kayyımlar, kıyımlar, iş yeri kapatmalar nedeniyle işsiz kalmış durumda.

Napolyon’un ‘Basının dizginlerini elimden kaçırırsam, iktidarda üç aydan fazla kalamam’ sözü tüm bu emek düşmanı kapitalist iktidarlarda olduğu gibi AKP iktidarının da amentüsüdür. Çünkü bir iktidar eğer, emek sömürüsüyle, sınıfsal ayrımları diri tutarak ayakta kalıyorsa, o iktidar mutlaka yalanın egemenliğini, gerçekleri gizlemeyi de başarmak zorunda hisseder. İşte sahibinin sesi medya, işte gerçekleri gizleyen medya burada devreye giriyor.

Çok değil sadece son birkaç güne bakın, AKP’nin şakşakçılığını yapan, küfrü, hakareti, yalanı soluk almadan, hiçbir gazetecilik kuralını, etiğini, hiçbir insani değeri önemsemeyerek adeta kusan havuz medyasına bir göz atın.

Orada ne görüyorsanız, işte gözünüze gözünüze soktukları o utanmazlık, o alçaklık AKP-Saray iktidarının yeni kurduğu rejimin bizatihi kendisidir.”

‘AKPINAR’IN SÖZLERİNE İMZAMI ATIYORUM’

Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’in Erdoğan tarafından hedef gösterilmesine ve gözaltına alınmasına değinen Atay, “Türkiye sanat tarihinin görüp görebileceği en önemli isimlerinden iki tanesi” olarak nitelediği sanatçıların, “darbe çağrısı yapmakla” suçlandığını söyledi.

Atay şunları kaydetti:

“Bu ülke halkına yıllarını, emeklerini, gülüşlerini vermiş sanatçılara, aydınlara uyguladıkları şiddet, Türkiye’de basınla birlikte, insanlığın ve vicdanın çürümesinin arttığını da göstermiştir.

Sevgili arkadaşlar, ben de naçizane bir kültür-sanat emekçisiyim. Hayata dair görüşlerimi söyleyebilmeyi sağlayan ortam oyunculuk, tiyatro ve sinema. O yüzden milletvekili sıfatından daha çok oyuncu ve yönetmen sıfatıyla söyleyeceğim. Ve lafı hiç dolandırmadan, hiç esnetmeden, her bir harfinin arkasında dimdik durarak şunu söylüyorum: Ne AKP, ne Saray, hem Metin Akpınar’ın, hem Müjdat Gezen’in tırnağı olamayacağı gibi, onların bu ülke için taşıdığı değerin de zerresi dahi olamazlar.

Öncelikle Metin Akpınar’ın demokrasi tarifinin ardından örneklemek için dünya tarihi içindeki faşist rejimlerin ve liderlerin uğradı akıbetleri söylediği konuşma temel olarak faşist rejimlerin yaşadığı örneklerdir. Altına imzamı atıyorum.”

‘DİKTATÖR DEĞİL SADECE MÜSVEDDE DE DİYEBİLİRİZ’

“Israrla her gün diktatör olmadığını söyleyen birinin diktatör olmamasına rağmen diktatör lafından bu kadar alınmasının komik olduğunu da söylememiz gerekiyor. Eğer bir faşist rejim icra etmiyorsanız, diktatör değilseniz faşist rejimlerde neler olduğunun söylenmesinin sizi rahatsız etmemesi gerekiyor. Rahatsız oluyorsanız size diktatör denilmesinde bir sakınca olduğunu da düşünmüyorum. Diktatör denmesinden rahatsız olunuyorsa, bir zamanlar oynadığımız ve sizin yasakladığınız ‘Sadece Diktatör’ oyununun adına bundan sonra diktatör değil ‘sadece müsvedde’ diyebiliriz.

Muktedir olmak erdemli olmayı, iktidar olmak değerli olmayı beraberinde getirmez. Ama halkın sanatçısı olmak hem erdemi hem değeri yüceltir. O yüzden bu ülkenin gerçekten sanat icra eden, sanatın politik yönünü asla es geçmeyen, sanatın bizatihi politik olduğunu bilincinde olan insanları bir şekilde baskılayabilir, tutuklamalarla gözaltılarla işsiz bırakmakla tehdit edebilir ama engelleyemezsiniz. Dünya üzerinde hiçbir iktidar yoktur ki kendi döneminin sorunlarına çözüm bulmaya çalışan sanatçıların önünde dursun. AKP iktidarının bu çabası beyhude bir çabadır.

Yine Metin Akpınar’ın sözlerine ithafen söylüyorum. Faşizm olursa tarihte örnekleri çok halk bunun bedelini ödetir. Faşist iktidarlar, diktatörler utanç verici biçimde yok olup giderler. Bunun örneklerini Hitler’de de Mussolini’de de, en küçük ihtimalle sürgüne gidip bir kaçak konumunda ölen diktatörlerden biliyoruz.”

‘CUMHURBAŞKANINA HAKARET ETMEYEN BİR TEK ERDOĞAN KALDI’

“Bakın ülkede cumhurbaşkanına hakaretle suçlanmayan bir tek Recep Tayyip Erdoğan kaldı. Eğer bizim bilmediğimiz bir alanda, sarayında aynaya bakıp kendisine hakarette bulunmuyorsa kendisinin de davaya konu olması beklenemez.

Bir cumhurbaşkanı, parti genel başkanı, siyasetçi elbette eleştirilebilir. Demokrasinin gereği olarak eleştirilmelidir de.

Eleştirel sanata tahammülsüzlük faşizme özgü bir anlayıştır. Demokrasiyi ortadan kaldırıp tek parti iktidarı kuran Naziler de buna benzer şeyler yapıyordu. Kendi anlayışlarına uygun olmayan sanatı, edebiyatı, karikatürü, resimi, heykeli yok ediyor ve yasaklıyorlardı. Hitler’in ressam olmasına sığınarak sanatı çok sevdiğini söyleyen Almanlar, aslında Hitler’in izin verdiğinin dışında bir sanat eseriyle ne yazık ki tanışmamışlardı. Bu döneme baktığımızda da faşizmin sanatla ilişkisi aslında AKP’nin sanatla ilişkisinin birebir örneğini oluşturuyor; ‘satabiliyorsan sat, satamıyorsan aynen Nazi iktidarında olduğu gibi yakar atarsın.’”

‘ERDOĞAN İFTAR SOFRASINDA SIRA BEKLEYEN SANATÇI İSTİYOR’

“Recep Tayyip Erdoğan’ın sinema ya da tiyatro tarihi içerisinde özgün eserler üretmiş insanlardan sadece Saray’da gala yapabilecek, mesela Semih Kaplanoğlu gibi yakınlaşacak insanlar istediğini biliyoruz. Ya da iftar sofrasında sıra bekleyen, elini öpmek için birbirlerinin arasından kafa uzatan insanları istediğini biliyoruz. Ama bu ülkenin gerçek sanatçılarının o kapıda sıra beklemeyeceğini biliyoruz.

İçini boşaltmaya çalıştıkları, garip bir sanatçı ortamı yaratmaya çalıştıkları günlerin şaşırtıcı olmamasının bir sebebi de Erdoğan’ın son kabinede imar affından faydalanmayı öven birini kültür bakanı yapmasından anlıyoruz. Kaçak otellere imar affı arayan bir kültür bakanının olduğu yerde Metin Akpınar’ın, Müjdat Gezen’in vatan haini olarak gösterilmesi, oyunların yasaklanması çok da şaşırtıcı değildir.

Madımak katliamından bu yana bu ülkenin ozanlarına, sanatçılarına bir saldırı var. AKP iktidarı da tam olarak bu zihniyetin üzerine kurumsallaşmış bir yere tekabül ediliyor. Daha birkaç gün önce bu ülkenin en önemli şairlerinden birinin Ahmet Telli’nin ölümle tehdit edilmesi, Grup Yorum’un konserlerinin yasaklanması, bütün bunlar Mehmet Aksoy’un heykelinin ‘ucube’ diye yıkılmasıyla geldiğimiz evredir.”

‘HİÇ KİMSE BAŞINI KUMA GÖMEMEZ’

“Bu kadar eleştirinin üzerine hem meslektaşlarıma hem de kendini ülkenin aydın demokrat olarak tanımlayan oyuncularına, müzisyenlerine, yönetmenlerine apaçık çağrımdır. Arkadaşlar bu günleri ortalama tepkilerle, sadece Metin Akpınar’ın, Müjdat Gezen’in büyük ustalar olduğunu yazarak, yandaşlık etmesek bile susarak geçirmemizin mümkünatı yok.

Ülkede apaçık bir faşizm yaşanırken hiç kimse başını kuma gömemez.

Gün, sanatın gerektirdiğinin ne olduğunu içselleştirip anlamak ve faşizme karşı örgütlü ve beraber bir mücadele vermekten geçiyor.”