Barış Atay: Bu ülkenin devrimcileri boyun eğmeyecek

Barış Atay: Bu ülkenin devrimcileri boyun eğmeyecek

OHAL'i kalıcılaştıran maddelerin görüşüldüğü TBMM Genel Kurulunun 2.gününde Barış Atay konuştu. Atay "Esasen bugünkü iktidar anlayışının varoluş sebebi, büyümesinin yegâne nedeni sıkıyönetimden OHAL’ e 40 yıllık bu ceberut sistemin sosyalistler yurtseverler devrimciler üzerinde uygulanmasıdır" dedi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nun ikinci gününde AKP’nin  OHAL’i kalıcılaştırmak üzere sunduğu maddelerin oylaması sürüyor.

15.madde üzerinde Türkiye İşçi Partisi Kurucu Meclisi üyesi, HDP Hatay Milletvekili Barış Atay konuşma yaptı.

Atay "OHAL buhal şuhal ne hale sokmaya çalışırsanız çalışın bu ülkenin devrimcileri asla ama asla boyun eğmeyecek." dedi.

Atay’ın konuşmasının tam metni şöyle:

'OHAL'İ NEDEN KULLANDINIZ?'

"Durumu net olarak koymak gerekiyor. Türkiye'de OHAL kanunu 1983'te Kenan Evren tarafından yani darbe ürünü olarak çıkarılmış ve hâlen de devam etmekte.

Esasen bugünkü iktidar anlayışının var oluş sebebi, büyümesinin yegâne nedeni, sıkı yönetimden OHAL'e, kırk yıllık bu ceberut sistemin sosyalistler, yurtseverler, devrimciler üzerinde uygulamasıdır.

2002'de on beş yıllık OHAL'in kaldırıldığı iddiasına rağmen işçinin, emekçinin, bütün muhalefetin her türlü hakkını gasbetmek, özellikle 2010 referandumuyla yargıyı iktidara bağlamak için OHAL'vari uygulamalar kullanıldığı da bir gerçek. Yani Türkiye'de bizler için olağanüstü hâl uygulamaları hiçbir zaman bitmedi. Bu gayriresmî uygulamaları 20 Temmuz 2016'da "üç aylığına" diyerek resmîleştirdiniz ve yirmi dört aydır sürdürdünüz.

Peki, bu hâli niçin kullandınız, ona bir bakalım. Büyümesi ve güçlenmesi, özel sektörde bir sermaye imparatorluğu kurması, devletin bütün kadrolarına sızması ve bu sayede darbeye teşebbüs edecek hâle gelmesi sizin onları desteklemeniz sayesinde olmuş. Şarlatan bir vaiz ve yandaşlarını durdurmak adı altında bütün sosyalistler, yurtseverler, muhalif memurlar, akademisyenler tasfiye edilmiştir. 135 bin kişinin ihraç edildiği, 6.081'i akademisyen 2.400'ü öğretmen, 154 bin grevi ertelenen, yasaklanan işçinin olduğu, 70 bin tutuklu, 209'u gazeteci, 12'si milletvekili, sadece bir yıl içinde 2.006 katledilen işçi, 99 kayyum atanan belediye, 95 tutuklu belediye başkanı, tutuklu binlerce öğrenci, kapatılan onlarca tiyatro, televizyon, dernek, dergi, 57 şüpheli ölüm ve intihar, onlarca hasta tutsak ve 7 ertelenen grev… Bilançonuz bu.

Genel Başkanınız patronlara "Grev tehdidi olan yere OHAL'den istifade izin vermiyoruz." diyerek mavi boncuk dağıttı. Bunlar OHAL'i gerçekte ne için kullandığınızın kanıtlarından birkaçı. Gerçi hakkınızı yemeyelim, kış lastiğinin kullanım şartlarını da ayarladığınız OHAL'de.

'VALİLERE SÜPER YETKİLER VERİLİYOR, BU ANCAK ORTAÇAĞ DEREBEYLERİNDE OLUR'

OHAL şimdi de kalıcı hâle getirilmeye çalışılıyor. Valilere süper yetkiler veriliyor. Bir insanı kendi inisiyatifiyle şehre sokmama yetkisi valinin değil ancak Orta Çağ derebeylerinin olabilir. Bu uygulamaya sadece "Diktatör" oyunumuzun ve şahsımın Ankara'ya girişi yasaklandığı dönemde de aşinayım. Gerçi ben oyunu oynayalım bir yıl olmuştu ama valinizin bu çabasını da takdir ediyorum gerçekten.

'BU SÜPER VALİLERİ FAİLİ MEÇHULLERDEN, BEYAZ TOROSLARDAN BİLİYORUZ'

Bu süper valileri, kaldırmakla övündüğünüz on beş yıllık OHAL'den, faili meçhullerden, beyaz Toroslardan biliyoruz biz. Tabii, beyaz Torosların mucidi sayın ismi lazım değili mitingde onur konuğu da yapmıştınız, neyse, onu geçiyorum. Peki, siz bu OHAL kanunlarıyla ülkenin olağanüstü sorunlarını çözmek için ne yaptınız, gerçekten soruyorum?

'ÇOCUK İSTİSMARININ 3 KAT ARTMASI OLAĞANÜSTÜ BİR HAL DEĞİL Mİ? NEDEN ARAŞTIRMA ÖNERGELERİ REDDEDİLİYOR?'

Sadece bu yıl 387 çocuğun, 4 kilo ağırlığında yeni doğan bir bebeğin istismar edilmesi, on yılda istismarların 3 kat artması olağanüstü bir hâl değil midir ki bu konuda araştırma önergeleri reddedilip bir de çocuk olma yaşı 12 diye belirlenmeye çalışıldı? Bir tarikata yol açıp istedikleri her şeyi vererek her türlü organizasyonda neredeyse tam kadro bulunmaktan hiç mi ders alınmadı da diğer tarikatlarla el ele, kol kola gezmeye devam ediliyor? Yani benimkisi iyi niyetli bir uyarı, sadece kandırılmayın diye söylüyorum.

Bir annenin çocuklarını saç kurutma makinesiyle ısıtmaya çalışıp öbür odada intihar etmesi, bir babanın ölen çocuğunu sırtında taşımak zorunda kalması bizim hayatlarımızın olağan akışı içinde midir? Seçim gecesi henüz sonuçlar kesinleşmemişken bir grup insanın İstanbul'un göbeğinde bir mahallede uzun namlulu silahlarla havaya ateş etmesi, bir tek kişinin sorumlu tutulmaması olağanüstü bir durum değil midir sizin için de? "Oy vermeyeceğim." dedi diye bir esnafın öldürülmesi, dükkânının taranması, ailesinin hastanede infaz edilmesi, kardeşinin tutuklanması, ailesinin geri kalanının şehri terk etmek zorunda kalması sizin için olağan mıdır?

TUTUKLANAN ODTÜ'LÜ ÖĞRENCİLERİ UNUTMADI

OHAL sizin için bir lütuftur. Bu, benim değil, bizzat Genel Başkanınızın sözüdür. OHAL, size ihanet eden eski ortaklarınız bahane edilerek işçinin, emekçinin, kadınların, çocukların, memurun, öğrenicinin, bütün bir muhalif halkın üzerine kâbus gibi çökmek için kullanıldı. Öyle olmasaydı darbe yapmaya kalkan bu insanlarla ilişkisi ayan beyan ortada olan, yıllarca bu yapıyı övmekten dillerinde tüy bitmiş, bir kısmı hâlen partinizde siyasete devam eden ve hatta bakan olan, bir kısmı eskimiş ama anlaşmalarla dokunulmamış insanlar siyasete devam etmez, serbest olmaz, suç olmadığı mahkeme tarafından tespit edilmiş bir karikatürü taşıdığı için öğrenciler tutuklanmazdı.

'AÇIK KONUŞALIM; BU ÜLKENİN DEVRİMCİLERİ ASLA BOYUN EĞMEYECEK'

Açık konuşayım, OHAL, bu hâl, şu hâl, ne hâle sokmaya çalışırsanız çalışın bu ülkenin devrimcileri asla ama asla boyun eğmeyecek. Arif Nihat Asya'nın şiirini çok seviyorsunuz biliyorum, "Kısık sesleriz" diyorsunuz; biz değiliz, tanışalım diye söylüyorum. Biz "Varsın bütün oklar üzerimize yağsın, biz doğru gördüğümüz bu yolda sonuna kadar yürümeye devam edeceğiz" diyen Mahir'in sesiyiz.

'MAHİR, DENİZ, İBRAHİM VE BEHİCE'NİN SESİYİZ'

"Yaşasın tam bağımsız Türkiye, yaşasın işçiler, köylüler." diyen Deniz'in sesiyiz. "Çelik aldığı suyu unutmaz" diyen İbrahim'in sesiyiz. "Sosyalist doğulmaz, sosyalist yaşanır." diyen Behice'nin sesiyiz. Biz, ezilen halkların, emekçi sınıfın, bu zulüm karşısında diz çökmeyecek milyonların sesiyiz.

Ve Yılmaz Güney'in dediği gibi "Dost ve düşman herkes bilsin ki kazanacağız, mutlaka kazanacağız." (HDP sıralarından alkışlar, AKP sıralarından gürültüler)