'Bak işçi tulumu giymiş umut'

'Bak işçi tulumu giymiş umut'

Üçüncü Havalimanı'nda çalışan işçilerin eylemine destek verdiği için haksız biçimde tutuklanan Türkiye İşçi Partisi üyesi Yusuf Yılmaz, bir yazı kaleme alarak işçilerin direnişini anlattı.

Zaten gözlerini dünyaya yoksulluk içinde açan, bir türlü kurtulamadığı yoksulluğuyla ömrünü tüketmek zorunda kalan, belki en büyük sermayesi yoksulluğu olan insanlardan bahsediyoruz.

Öyle ya, ekmek parası kazanma zamanı geldiğinde; imkansızlığın, olanaksızlığın kendini dayattığı durumda, yaşa bakılmaksızın fakirliğin belini büktüğü bir fert olarak, en ağır koşullarda çalışmak kaçınılmazdır artık.

Memleketinde tutunacak imkanın yoksa, ver elini büyükşehir. En “parlak” ve “güzide” sektör olan inşaatlarda duvarcı, sıvacı, demirci, kalıpçı, boyacı ya da elinden ne iş geliyorsa, elin kursağında, belin bükük “rızkını” verecek patronun karşısında iş istiyorsun. Nasıl bir sonuçla karşılaşacağını bilmeden, çalışıp para kazanmak amacıyla girdiğin iş yerinde insani olmayan bir koşulla karşılaşsan da çaresiz biçimde çalışmak durumunda olmanı istiyorlar.

İşte işçiler kendisiyle aynı kaderi paylaşan diğer arkadaşlarıyla birlikte, içinde bulunduğu ölümcül şartlara tepki gösterdikçe, rahatsızlıkları öfkeye dönüştükçe gerçek birer işçiye dönüşüyorlar. Yaşadıklarından yetersiz de olsa öğrendikleri bilinçlerini kurcalıyor.

Saatlerce yağmur altında servis beklemek, tahtakurusu dolu yataklarda yatmak zorunda kalmak, dinlenemeden aynı mesai günü işbaşı yapmak, uzun süre yemek kuyruğunda beklemek, maaşlarını zamanında alamamak, verilen yemeğin kötü olması, her kötü gün, iş cinayetlerinde hayatını kaybeden, yaralanan arkadaşlarını görmek... insanı isyan ettirmeyecekse neye isyan edecekler. Emin olun, 3. Havalimanı işçilerini isyan ettiren, haberlere konu yapan yukarıda saydıklarımızdan daha fazlasıdır ve her biri gerçek birer nedendir.

Elbette ki bütün bu olumsuzlukların sorumlusu İGA patronlarıdır. Bu patronlar işçilerin en haklı taleplerini dikkate almak yerine, devlet desteğiyle işçilere dönüp “köle olacaksın” yanıtı vermiştir. Köle olmazsan krizi de bahane ederek yüzlercenizi işten çıkaracağız, olmadı Silivri Cezaevi var, bir kısmınızı oraya da kapatabiliriz demişlerdir.

İşçileri zorbalıkla mahkum ettiler, iktidarıyla, polisiyle, jandarmasıyla, asılsız suçlamalarıyla, düzmece mahkemeleriyle İGA patronlarını koruyup, ekmeğini “büyükşehir”de arayan işçilerin yakasını bırakmadılar.

Her işçinin bir hikayesi var biliyor musunuz? Birini anlatayım.

Ağrılı işçi Emin, memleketinde eşini, yaşlı annesini, dört çocuğunu bırakmış, ekmek parası için İstanbul'a gelmiş. Gelmiş gelmesine de onca zulme, haksızlığa uğrayınca diğer işçi arkadaşlarıyla hakkını aramış, ama sonu aynı. Biz şimdi Emin'le Silivri'de uğradığımız haksızlığın öfkesinde ortaklaşıyoruz. “Çocuklar ekmek bekler, annem, eşim yolumu gözler ve ben tutsağım” diyor Emin. “Ve cezaevine düşecek bir suçum olsaydı gam yemezdim, zoruma gitmezdi. Ama şimdi haksız yere burada tutuyorlar” diye anlatıyor çaresizliğini ve mutlaka öfkesini. Öyle görünüyor ki ya bir umutla geldikleri İstanbul'da yoksulluklarına, hukuksuzluk, adaletsizlik ekleyerek geri gidecekler. Ya da bir yol daha var onu keşfediyor işçiler: Direneceğiz, vazgeçmeyeceğiz ve mutlaka kazanacağız...

Benimkisi işçilerin haklı mücadelesine bir damla su taşımak. Onların dışarda ve içerde yoldaşı olmak. Bu sömürü düzeninin çarkına çomak sokacak devrimci bir işçi sınıfı hareketi elbette çıkacak bunu biliyorum. Bunun nüvelerini görüyoruz, umut büyüyor. Önemli olan işçilerle bağ kurmak, derdine ortak olmak, yoluna yoldaş olmak. “Biz haklıyız biz kazanacağız” diyebilmek...

Bak o zaman onlar da sana nasıl yoldaş oluyorlar.

Yusuf Yılmaz

Silivri Cezaevi

11.10.2018