Atamanoğlu Fatih

Atamanoğlu Fatih

“Atamanoğlu Fatih” kitabında Yalçın Küçük sadece Fatih Sultan Mehmet’in yaşamına, kökenine, savaşçılığına, hırslı ve entelektüel yeteneği ile merakına vurgu yapmakla kalmıyor; daha önce 28 kez kuşatılan ama fethedilemeyen İstanbul’u 21 yaşında Fatih’in almasının iktidarını pekiştirmek ve tahtını sağlamlaştırmak için zorunlu olduğu saptamasını da yapıyor ve o dönemdeki entrikaları, çatışmaları, partili mücadele diye adlandırdığı süreci de çok canlı ve edebi anlatımla ortaya koyuyor.

Ufuk Akkuş

Ordu, Fatih’ten nefret etmektedir.

Fethettiği kentte Fatih’in cesedini kokuttular.

Baltacı Kasım Fatih’in iç organlarını temizleyerek kokuyu önlemeye çalışmıştı.

Dokuz gün Fatih’in cesedine yaklaşmadılar.

Fethettiği kentte, Fatih’in ölüsüne mum yakmayı unuttular.

Fatih’i karanlığa bıraktılar.

                                                 

Ufkumuzu geliştirmek durumundayız. Mehmet’in ufku çok geniştir. Kararlılığımızı artırmalıyız. Mehmet, bir inat ölçüsünde kararlı görünüyor. Sorumluluklarımızı uygulamada acımasız olmak durumundayız. Mehmet, tarihin kaydettiği büyük acımasızlarından biridir. İnsana son derece sevecen olmak zorundayız, İnsanı sevmenin yaşama görevimiz olduğunu düşünüyorum. Mehmet’i bütün acımasızlığı içinde son derece sevecen buluyorum.

Yalçın Küçük

Tarih sürekli yenilenen, yeni bilgiler ve yeni bakış açıları doğrultusunda yeniden üretilen bir bilim dalıdır. Tarihsel bakış geçmişten güç almayı ve geleceğe yönelik hamlenin doğrultusunu belirler. Meslekten tarihçi olmayan Yalçın Küçük; bu konuda fikir üreten, yeni bakış açıları geliştiren ve tarihi, radikal bir bakışla değerlendirmeyi deneyen bir aydın olarak araştırmalarını sürdürmekte ve yeni tezler ortaya atmaktadır. Küçük, “Atamanoğlu Fatih” kitabını karanlığa diyalektik bir darbe olarak değerlendirir. Tarihimizi sekülerize ettiğini ve ikinci Bayezidlerden intikam aldığını öne sürer. Öğrenmeyi “şaşırmak” olarak tanımlayan ve büyük bir sevinç olarak gören Küçük, bu kitabında da bütünsel bakışı ön plana çıkarıyor ve geniş bir alanda araştırmanın yararlarına değinerek, iş bölümünün kıskacını kırmayı amaçladığını belirtiyor. Küçük’ün hep sapmalara bakarak ilerlediği soğukkanlı ve acımasız akıl yürütme serüvenine bu kitapta da başvurduğunu görüyoruz.  

Osmanlı Beyliği’nin asıl adının “Atman” veya “Ataman” olduğunu çeşitli kaynaklar aracılığı ile doğrulayan Küçük, Batı Anadolu’ya Moğollar’ın önünden kaçan Şamanlar olarak gelen “Atamanlılar’ın”, 1348’de patlayan veba salgının etkisi ile ilerlemesinin mümkün hale geldiği argümanını ortaya atıyor. İnsanlık iki büyük veba felaketi yaşamıştır. Birisi 542-710 ve ikincisi 1348-1580 yılları arasında olmuştur. Birinde İslam ve Araplar yayılmış ve Bizans topraklarına yerleşmişler ve ikincisinde, Türkler Bizans İmparatorluğu’nu ortadan kaldırıp Avrupa’ya çıkmışlardır. Küçük’ün saptamasıyla; vebanın yanı sıra o dönemde süren savaşlar da Osmanlı’nın yükselişine katkıda bulunmuştur. Sadece salgın ve savaş değil, aynı dönemde sınıf savaşları ve yükselen milliyetçilik de vardı. Yani, Küçük’e göre Osmanoğulları genişlerken her açıdan felaketlerle dolu bir yüzyıl ve Avrupa karşısında bulunuyorduk.   

            Küçük’e göre Osmanlı’da kurumlar var ancak kurallar yoktur. Osmanoğlu düzeninde oğul katili, baba katili ve kardeş katili son derece yaygın. Üstelik bunu uygulamak için Fatih’in kanun çıkarmasına da hiç gerek duyulmuyor. Küçük, fratricide (kardeş katili) pratiğini Fatih Kanunnamesi’ne bağlamayı tarihin büyük falsifikasyonu olarak görüyor. Baba, oğul ve kardeş katili Osmanoğlu, bir aşiret halinden bir emirliğe dönüşürken bu sistem işin başından itibaren uygulanmıştı. Her prens, tahta geçmezse öldürüleceğini biliyordu. Bu nedenle her Osmanoğlu prensi için tahta çıkmak bir ölüm kalım sorunu durumundadır ve mutlaka düzen içindeki çeşitli partilerle bağ kurmak zorundadır. Ayrıca, Osmanoğlu sülalesinde her bireyin kendisinden başka kimseye bağlılığı veya sevgisi yoktur. Kendine bağlılığı, tahtına bağlılığıdır. Kendini cisimleşmiş taht ve tahtını cisimleşmiş kendisi olarak düşünüyor. İçlerinde tahta kıskançlıkla bağlı olmayan yoktur ve bu da hayatta kalmak anlamındadır. Küçük, hiçbir Osmanoğlu’nun tahtını isteyerek bırakmadığı tezini ortaya atıyor, Fatih’in de zehirlenerek öldürüldüğünü çeşitli kaynaklarla ortaya koyuyor ve de oğlu Bayezid tarafından zehirlenmiş olma ihtimalinin de yüksek olduğuna işaret ediyor. Küçük’e göre Atamanoğlu Cumhuriyeti’nde katliamların (baba, oğul, kardeş) meşru bir yöntem olarak kabul edilmesi de hem cumhuriyet olmasından hem de emirin mutlaka bir tek aileden çıkarılmasından ileri geliyordu. Eğer emirlik için başka ailelere de şans tanınması yöntemi kabul edilmiş olsaydı öldürmeler yine olmakla beraber bu kadar vahşet düzeyine çıkmayabilirdi ve yaygınlaşmayabilirdi.

Küçük, Bayezid ve yönetimini tam bir gericilik olarak görür; Bayezid Dönemi bir karşı devrim olmuştur. İkinci Murat Dönemi de bir miskinlik ve tutuculuk dönemidir. İçkiye ve şehvete düşkün olan Murat, Osmanoğlu Devleti’ni Bizans ile birlikte ve yanında bir beylik olarak sürdürmek istiyordu. İkinci Mehmet ise iç savaşın eşiğine yaklaşan bir iç çatışmadan sonra Osmanoğlu tahtına çıkmıştı. Kendisini sünni şeriatın koruyucusu olarak gören Bayezid, dinin toplum içindeki yerini güçlendirmek için babasının sınırlandırdığı vakıfları yeniden açtı ve Mehmet’in kamulaştırarak timar arazisi yaptığı emlaki yeniden özel mülkiyete çevirdi. Bayezid babasının dinsiz olduğunu söylemiştir. Bunun kanıtı olarak da Fatih’in, Bellini’nin ve diğer İtalyan ressamlarının yaptırdığı resimler ve freskler gösterilmiştir. Bayezid zamanında, bütün bunlar putperestlik işareti sayıldığı için parçalanmışlardır.

“Atamanoğlu Fatih” kitabında Yalçın Küçük sadece Fatih Sultan Mehmet’in yaşamına, kökenine, savaşçılığına, hırslı ve entelektüel yeteneği ile merakına vurgu yapmakla kalmıyor; daha önce 28 kez kuşatılan ama fethedilemeyen İstanbul’u 21 yaşında Fatih’in almasının iktidarını pekiştirmek ve tahtını sağlamlaştırmak için zorunlu olduğu saptamasını da yapıyor ve o dönemdeki entrikaları, çatışmaları, partili mücadele diye adlandırdığı süreci de çok canlı ve edebi anlatımla ortaya koyuyor. Tarihi, materyalist açıdan okumak isteyen okura, tarihçi titizliğiyle alternatif ve radikal tezler sunuyor. 

 

Künye: Atamanoğlu Fatih, Yalçın Küçük, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2021, 429 sayfa.

DAHA FAZLA