Arınç'tan Erdoğan'a: 'Bir helallik beklerim'

Arınç'tan Erdoğan'a: 'Bir helallik beklerim'

Arınç, Erdoğan için "Kardeş diyebildiğim insan bana sahip çıkmazsa gücenirim. Bunun helallik olarak bana dönmesini isterim" dedi.

AKP iktidarının ilk Meclis Başkanı olan, 2009-2015 arası da Başbakan Yardımcılığı ve Hükümet Sözcülüğü görevinde bulunan, ardından aktif siyasetten çekilen Bülent Arınç, AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'dan 'helallik' beklediğini söyledi.

Öte yandan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde sorunlar olduğunu belirtirken, "Yargı bağımsızlığı için iklim değişmeli" diye konuştu. 

Erdoğan için "Kardeş diyebildiğim insan bana sahip çıkmazsa gücenirim. Bunun helallik olarak bana dönmesini isterim" diyen Arınç, Erdoğan'a muhalefet etmemek gibi bir 'içtihatta bulunduğunu' da belirtirken, "Beni fazla zorlamasınlar. Çünkü içtihatlar zaman zaman değişebilir" ifadelerini kullandı.

BBC Türkçe'den Ece Göksedef'in Bülent Arınç'la yaptığı röportajın bir kısmı şöyle;

2000'li yılların başına kadar, yaklaşık 30 yıl Necmettin Erbakan çoğunlukla muhalefetteydi, yasaklar oldu. Buna rağmen bu hareketten, bugün hâlâ etkili olan güçlü bir kadro çıktı. AK Parti 20 yıllık iktidarında böyle bir kadro üretebildi mi?

Bizim siyasete başlamamız, gelişmemiz, güçlenmemiz, belli bir üslup kazanmamız Erbakan Hoca'nın sayesinde olmuştur. Onun için bugün Abdullah Bey'i cumhurbaşkanı yapan, Bülent Bey'i meclis başkanı yapan Sayın Erdoğan'dır derlerse, bunların hepsi bir kenara, bizim hepimizi Erbakan Hoca yetiştirdi. Bizi milletvekili yapan da belediye başkanı yapan da odur.

Bu kadrolaşma bugün sermayeden yiyor. 20 yıldan bu yana kaliteli, güzel insanlar da yetişmiştir ama bugün bunların büyük kısmı yönetimde veya hükümet etmede sorumlu mevkide değildir.

2002'de Sayın Erdoğan siyasi yasaklıydı. Bize "Siz iktidara gelseniz başbakanınız kim olacak?" diye soruyorlardı. O zaman dedim ki "Bizim gücümüz buradan geliyor, ben size 10 tane başbakan adayı ismi sayacağım. Abdullah Gül, Bülent Arınç, Cemil Çiçek, Abdüllatif Şener…" 10 isim saydım. Eşitler arasında birinci Tayyip Bey olmalıydı çünkü çok muhteşem bir belediye başkanlığı yaptı. Cezaevinden çıkınca halk kahramanı haline geldi. Ama o olmadan biz seçime girdik. Demek ki o olmasa bile AK Parti muhteşem bir parti olarak geliyordu.

CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ TIKIR TIKIR İŞLEMİYOR

Sizin birçok sözünüz siyasi literatüre girdi. 'Özgül ağırlık' da bunlardan biri. Erbakan'ın, Demirel'in, Ecevit'in zamanında partilerinde özgül ağırlığı olan çok sayıda isim vardı. Ama son dönemde AK Parti'de bu sayı bir hayli azaldı. Bunun sebebi nedir?

Bunun sebebi de kendi tercihleridir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bu sistemi savunanlardan birinin ifadesiyle -ki bunun Mehmet Uçum'a ait olduğunu söylüyorlar- bugünkü sistem tek kişilik bir hükümet sistemidir. Onun ifadesi olarak söylüyorum, gerçek de budur.

Bu sistem şu anda tıkır tıkır işlemiyor. Sistemin tümü için demiyorum ama uygulamada bir takım sıkıntılar ortaya çıktı. Sanıyorum Sayın Cumhurbaşkanı da bunun farkında.

İkincisi Ahmet Davutoğlu'ndan sonra çok konuşulan bir mesele, düşük profilli başbakan… Bu bizim yapımıza uygun değil. Düşük profil deyince, her şey iyisiyle doğrusuyla bir numaraya yönelince, özgül ağırlığı olan kişi kalmadı. Kala kala bir ben kaldım, onun da ne kadar azaltıldığını görüyoruz.

'FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ' İSMİYLE BİR TEHLİKEDEN BAHSEDİLMEDİ

Sizin danışmanlarınızın Gülen yapılanmasıyla bağlantılı olduklarına dair haberler çıktı. Bu özel bir tercih miydi?

Türkiye'de bu olayı şöyle yorumlamak lazım. Gülen'in çok tasvip edenleri, çok hayranları olmuştur. Ama hiçbirimiz onların bir gün bir darbe girişimine katılabileceğini bilmiyorduk. Belki ilk kez sizde söylemiş olacağım. Ben son dönemde Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı'ydım, Milli Güvenlik Kurulu'yla (MGK) hükümet arasındaki ilişkilerden sorumluydum. 2016'nın başına kadar defalarca MGK toplantılarına girdim. Hiçbirisinde 'FETÖ terör örgütü' ismiyle bir tehlikeden bahsedilmedi. MGK'nın gündemine girmeyen bir konuyu sokaktaki vatandaşın bilmesi nasıl mümkün olacak? Benim danışmanlarımın da birkaç tanesi yargılandı, bir tanesi mahkumiyet yedi.

Örgütün ne boyutta olduğunu bilmiyordunuz ama bu danışmanınızın örgütle iltisaklı olduğunu biliyor muydunuz?

Hiçbir şekilde bilmiyordum. Eğer birileri memnun olacaksa yemin edeyim, vallahi de billahi de tallahi de böyle bir örgütle ilişki içinde olduklarına dair bir emare görmedim.

MGK gündemine gelmedi diyorsunuz ama Gülen yapılanmasına mensup bazı kişilerin TSK'ya girmiş olduklarını ve buna dair raporların yazıldığını ama bir adım atılmadığını biliyoruz. Sayın Davutoğlu da söyledi bunları, o dönem başbakandı. Siz farklı bir şekilde geldiğini mi söylüyorsunuz?

Sizin bahsettiğiniz karar 2004'te irticayla mücadele adıyla alınmış bir karardı. O zaman Meclis Başkanı'ydım, meclis başkanları MGK'ya katılmaz. Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarıyla bunları ihraç ediyorlardı. Suçlar da namaz kıldığı tespit edildi, eşinin başında örtü var, gümüş yüzük takıyor diye suçlardı… Biz bunlara 20 sene evvelinden beri karşıydık. YAŞ kararlarıyla ihraç edilmiş insanların 2010 referandumuyla iade-i itibarını sağladık.

Benim bahsettiğim 17-25 Aralık 2013 sonrası gelen raporlar.

O raporlarda hiçbir şey yok. Şu var sadece, madem iddiamı ortaya koydum... 17-25 Aralık'ın biraz öncesinden sonrasına kadar bu yapıya isim vermek için toplandık. Koyduğumuz isim Paralel Devlet Yapılanması'ydı. Arkadan 'legal görünümlü illegal yapılanma' ismini taktık, bunda da FETÖ ismi yok. Bir vakıf, dernek olarak, cemaat olarak kurulmuşlar ama bir illegal yapıya dönüşmüşler.

Daha önce 'dindar insanların Gülen yapılanmasına hüsnüzan etmeleri normal' demiştiniz, 'karanlık yüzlerini göremedik onların' dediniz. Şimdi de benzer şeyler söylüyorsunuz. Fakat bugün de farklı İslamî eğilimleri olan vakıflar, tarikatlar, cemaatler var ve bunların bazılarının devlet içinde bazı kurumlara girdiğine, hatta bazı bakanlıklarda güçlendiklerine dair haberler var. Bu böyle devam ederse yine aynı tehlikeyle karşı karşıya kalmaz mı Türkiye?

Olabilir, kalabilir. Bu tehlike her zaman vardır. Çünkü cemaatler sosyolojik varlıklardır. Cemaatler dün de vardı, bugün de var, yarın da olacak. Diyanet İşleri Başkanlığı olsun, hükümet olsun, bunların cemaat vasfını kaybedip kaybetmediklerine bir denetim mekanizması getirilmesi lazım. Başıboş bırakıldıkları zaman onlar da FETÖ örgütü gibi kadrolaşabilir, kendi insanlarını en yüksek noktalara getirebilir. Ama cemaatler, tarikatlar eskiden de vardı. Rusya'da İslamın ayakta kalmasının, Balkanlarda Müslümanların sayıca hâlâ güçlü olmasının temelinde bu yapılanmalar vardır. Türkiye'de de böyledir, siyasetçiler bunu çok iyi bilirler. Bunları ziyaretlere giderler, bunların duasını alırlar. Bunlarla ilişki kurarlar, oy desteğine ihtiyaçları olduklarını düşünürler. Hiçbir siyasetçi bunun dışında değildir, açık söyleyeyim.

Sadece AK Parti için değil, tüm siyasetçiler için mi söylüyorsunuz?

Hiç AK Parti'yle ilgili değil. CHP'si de, DSP'si de, şimdiki partiler de cemaatlere, tarikatlara sırt çeviremezler. Bunların iyisi vardır, kötüsü vardır, şüphesiz iyileriyle ilişki kurarlar. HDP'lilerin bile elini öptüğü, saygı duyduğu çok değerli insanlar vardır. Bunlar vatansever, değerli insanlardır... Bunların 15 Temmuz'dan veya 17-25 Aralık'tan önce kendilerine yakıştırılan sıfat 'hizmet hareketi'ydi ve cemaat olmalarıydı. Fakat her alanda bir numara olmuşlardı. En soldan en sağa, en kırmızıdan en yeşile kadar ortak paydası demokrasi olan insanları bir araya getiriyorlardı. Bunun içerisinden 15 Temmuz'u nasıl düşüneceksiniz? Düşünsünler...

Bugün Türkiye'de adalet iyi işliyor mu, yargı bağımsız mı sizce?

Yargı, anayasa değişikliğinden sonra sadece bağımsız değil tarafsız da oldu, olmalı. Şimdi yeni bir sıfat daha eklendi. Aynı zamanda cesur da olmalı. Bunu ekleyenler siyasetçiler, bence boş değil. Sadece yazılı hukuka bakacak, kararını verecek, temyiz mercileri iyi çalışacak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları veya AYM'nin kararları da uygulanacak. Bunu uygulamak için de cesaret ve kararlılığa ihtiyaç var.

Sıkıntı var. Tam öyle bir tespit yapmayayım ama bütün olarak yargıda sıkıntı var mı derseniz, var. Hem de çok büyük sıkıntı var. Bu sıkıntıların giderilmesi için Türkiye'de belki bir iklim değişikliğine, anlayış değişikliğine ihtiyaç var. Sanıyorum bu da olacak çünkü herkesin adaletten beklentisi büyük. Beklenti büyük olunca, ihtiyaç büyük olunca bunun arkası gelir. Gecelerin en koyu zamanı, şafak vaktine en yakın olan zamanmış.

İlk geldiğimiz zamandan 2010 referandumuna kadar, 2013'teki bir takım olayların başlamasına kadar, ifade, teşebbüs, inanç ve düşünce özgürlüğünden, fikir özgürlüğünden yanaydık. Biz güzel bir dönem yaşadık, son zamanlarda belki bazı geri gidişler var. 2011'de yüzde 50 oyu sadece AK Parti'nin çekirdeğinden almadık. Şimdi alabilir miyiz? Herhalde alamayız.

Siz zamanında ara vermek gerekir diyerek aktif siyasetten çekildiniz. Sizce AK Parti de dinlenmeye çekilse, iktidarda olmadığı bir dönemde kendine dönse, neleri yanlış yaptık diye sorgulasa, daha güçlü bir geri dönüş olabilir mi?

Bunun için kenara çekilmesine gerek yok, şimdi de yapabilir isterse, belki de yapıyordur. Yani biz gövdemizi sağlam hale getirirsek yeniden eski günlere dönebiliriz çünkü şu halimizle bile milletin ümidi AK Parti'de. Diğer partilerin oylarını üç beş artırdıkları çok önemli değil ama biz hâlâ çok önemli bir noktadayız. Diğer partiler ona alternatif olacak durumda değiller şu anda. Millet diyor ki "Senin hataların, yanlışların var ama ben ümidimi kesmedim senden"

Zamanında Yüksek İstişare Kurulu'ndayken (YİK) "Siyasi bir görev beklemiyorum ama bir görev verilirse hayır demem, yaparım" demiştiniz. Bugün böyle bir teklif gelse ne dersiniz? AK Parti ile kendinizi nerede konumlandırıyorsunuz?

Şimdi öyle bir teklifin geleceğini düşünmüyorum. Ama ben AK Parti'nin kurucusuyum, evin sahibiyim. AK Parti'de benden daha kıdemli insan yok. Ben bu partinin sac ayaklarından, kurucularından, temel taşlarından birisiyim. Buna kızanlar, kıskananlar, beni kötülemek isteyenler çıkabilir. Güneş balçıkla sıvanmıyor. Başımı AK Parti'den başka bir partiye çevirmem. AK Parti'de olacağım, cumhurbaşkanımızın yanında, çevresinde olacağım. Ona karşı hiçbir zaman rakip olmayacağım diye bir içtihatta bulundum. Beni fazla zorlamasınlar. Çünkü içtihatlar zaman zaman değişebilir.

Kısa bir süre önce KHK'lar ve yargıdaki bazı uygulamalar konusunda, eleştirinin biraz ötesine geçip bir muhalefet partisinde yer alan Mustafa Yeneroğlu'yla görüştünüz.

Bunların birbiriyle ilgisi yok. Yeneroğlu çok iyi bir hukukçudur, benim çok beğendiğim bir insan hakları aktivistidir. Adli yargılamalardaki yanlışlıklar üzerine bir kitap yazdı, bana da takdim etti. Ben de istişare etmek üzere kendisiyle görüşmeye gittim. Bu çok olağanüstü bir şey değil. Ben kimlerle görüşüyorum bir bilseler akılları başlarından gider. Ben HDP'lilerle de, CHP'lilerle de görüşüyorum. Ben hakikat arayıcısıyım. Söylenen söz doğruysa ben o sözü söyleyen kimdir diye bakmam, arkasından giderim. Ben Ayhan Bilgen'le de konuşuyorum. Biz kabul etseydik bize gelip milletvekili olurdu, bizimkiler sırtını dönünce HDP'den teklif alıp oraya gitti. Bu, insanın kötülük yaptığını göstermez ki; Ayhan Bilgen müthiş bir sosyologdur. Çok başarılı bir belediye başkanlığı da oldu. Partisini kürsüden çok akıllıca savundu. Dağdan gelenlere benzemiyor, o şehirli bir insan.

Kısa bir süre önce kırgın olduğunuzu söylemiştiniz. Daha önce de farklı bir mevzuyla ilgili konuşurken "Gönül almak parti liderinin işidir" demiştiniz. Sayın Erdoğan'ın gönül almasını bekliyor musunuz sizden?

Biz ağabey-kardeş ilişkisi içindeyiz. Özelde bana ağabey diye hitap eder, biz Tayyip Bey diye ona hitap ederiz. Evet, eski samimi günler şu anda yok ama bu bizim özündeki beraberliğimizi değiştirmez. Elbette bana karşı söylenmiş sözlerden dolayı kendisinden bir helallik dilerim, beklerim. Bu çok önemli çünkü benim için. Ben onu Bahçeli gibi görmüyorum, Bahçeli geçmişten beri bizim dışımızda bir insan. O ne söylerse onunla başka türlü hesaplaşırız zamanı, zemini geldiğinde. Ama ağabey-kardeş ilişkisi içerisinde olan insanlar birbirlerini kırmamalı, birbirlerine sırt çevirmemeli. Bir adam eşkiyaya sahip çıkarken benim kardeş diyebildiğim bir insan bana sahip çıkmazsa ben bundan gücenirim. Bunun da helallik olarak bana dönmesini isterim. Biz bunları kendi aramızda halledeceğiz inşallah. Bundan dolayı bir kırgınlığım elbette vardır ama bunu reddedecek noktada değiliz. Benim de hatalarım olmuş olabilir. Bunu biz kendi mabeynimizde mutlaka çözeceğiz.

Sayın Bahçeli'den bahsetmişken, sizce MHP ile işbirliği AK Parti için bir can yeleği mi yoksa ağırlık mı?

Cumhur İttifakı konusunda Sayın Cumhurbaşkanımız çok iddialı. Bunun mezara kadar devam edeceğini söylüyor ve bu beraberliği kimsenin bozmamasını arzu ediyor. O yüzden eleştiri hakkımı ben şimdilik erteliyorum. Zamanı gelir veya gelmez ama bugün bahs-i değer değil. İttifaklar her zaman gözden geçirilebilir, her zaman kâr-zarar dengesi gözetilebilir. Statik değiliz biz, şartlar değişebilir. Bu değişen şartlar içerisinde iki taraf konuşup anlaşabilir, belki üçüncü partiye ihtiyaç duyulabilir, belki hiçbir partiye ihtiyaç duyulmayabilir. Bu MHP açısından da olur, bakarsınız ben tek başıma seçime gireceğim diyebilir.

50+1 tartışmaları var son dönemde, sizin düşünceniz nedir bununla ilgili?

50+1 Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin hemen hemen temelidir. Birbirinden ayrı düşünmemek lazım. Bunu çok benimsediğim için söylemiyorum ama bu sistem anayasa oylamasından geçti ve buna halk karar verdi. Ama 50+1'i buradan çıkaralım da diğerleri aynen kalsın derseniz bu birbirinden farklı bir şey olur. Çünkü bu sistemi getirenler ittifaka ihtiyaç duyulacak bir sistemi getirdiler. Cumhurbaşkanımız da bunun farkında, Temel Karamollaoğlu'na söylediklerine bakılırsa.

Bugün seçim olsa ne olur, öngörünüz nedir?

Ben önümü göremiyorum, ufkum daraldı. Eskiden pencereden baktığım zaman 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl sonrasını görebiliyordum. Bugün göremiyorum.

Türkiye'de yaşayan vatandaşlarımız bugün ne kadar çok sıkıntı çekiyorlarsa bu sıkıntılar gerçektir, bu inkâr edilemez. Tabii iktidar bunun sebeplerini farklı şekillerde izah edebilir. Ona da girmeyelim. Ama bu milletin gözü hâlâ "Tayyip Bey, AK Parti bu işi düzeltir" noktasında. Bu ümidin kaybolmaması lazım.

2019'da İstanbul seçimleri tekrarlanırken "Geleceğin cumhurbaşkanı adayını yaratıyorsunuz" demiştiniz Sayın Ekrem İmamoğlu için. Millet İttifakı'nın adayı İmamoğlu olabilir mi, sizin fikriniz nedir?

Emin olun bunu bilmiyorum, düşünmüyorum. Ben bizim adayımızın kazanması gerektiğini düşünüyorum. Bizim adayımızın kim olacağı konusunda sadece Bahçeli'nin söylediği var, "Bizim adayımız Erdoğan'dır" diyor.

2007'de cumhurbaşkanı adayımız kim olacak diye istişareye geldi. Ben dedim ki "Siz beş senedir başbakansınız, çok başarılı oldunuz. Eğer gönlünüzden cumhurbaşkanlığını geçiriyorsanız hiç konuşmayalım, benim adayımsın, arkandayım" dedim. "Ben kendim düşünmüyorum" dedim. Bana cevabı şu oldu, "Ben istişare etmeye geldim, henüz karar vermedim." İstişaremizi yaptık, Abdullah Bey üzerinde karar verdik. 23 Nisan'da bu konuşma, 24 Nisan'da bu açıklamayı yaptı. Tayyip Bey bu konuları çok iyi düşünen, çok iyi hesaplayan bir insandır. Dolayısıyla önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimi ne zaman olacak, hangi şartlarda olacak, siyaset nasıl şekillenmiş olacak, buna karar vermesi için bugün çok erken.

Sayın Erdoğan bir şekilde çekilirse AK Parti'yi alıp götürecek bir isim yok mu? O zaman AK Parti bu gücünü de mi kaybedecek?

Beni bağışlayın ben buna cevap vermek istemiyorum. "Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini" diye bir şiir var. Türkiye yolda kalmaz. Türkiye inşallah sahibini bulur. Benim arzum sadece 40 yıllık arkadaşımın, Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu konudan da başarıyla çıkması.