Ar damarı çatlayınca… Halka kuru ekmeği reva gören AKP’li vekil halkın parasıyla nasıl kebap ziyafeti çekti?
"Evet, Tin’in dün akşam Genel Kurul’da söylediği sözler, sadece bir “utanmazlık” timsali değil, bir patron iktidarının ar damarının çatlamış olmasıdır. Ne demiştik Patronların ar damarı çatladıkça halk düşmanlığı arttı, halk düşmanlığı arttıkça da iktidarlarının ar damarı çatladı…"
15-12-2020 13:06

Tugay Candan - @TugayCandann
Mail: tugaycandan@ilerihaber.org
“Bu çiftçinin hali ne olacak? Anamız ağladı” diyen çiftçiye “Ananı al da git” diyen başbakan…
Kanser hastası genç bir kadının ilaç temini için istediği yardıma, cebine para koymaya çalışarak yanıt veren bakan…
“Milletin midesine kuru ekmek giriyorsa aç değillerdir” diyen milletvekili…
Hepsinin ortak noktası, aynı iktidarın mensubu olmaları. Sadece ‘utanmazlık’ ya da ‘vicdansızlık’ ile açıklanabilecek bir durum değil. Hepsinin ortak noktası, halk düşmanı olmaları. Hepsinin ortak noktası, patron ağzıyla konuşmaları…
Patronlara kazandırmayı, kazandırdıkça kazanmayı, kazandıkça da halka olan düşmanlıklarını bilemeyi düstur edinmiş bir iktidarın mensupları bu zat-ı muhteremler. Aralarında azımsanmayacak sayıda patron olduğunu da unutmayalım.
18 yıllık iktidarlarında patronların ar damarı çatladıkça çatladı. Halka küfredeninden tutun da devletin kolluk kuvvetlerini kendi güvenlik birimi gibi çalıştıranı bile var. Patronların ar damarı çatladıkça, halk düşmanlığı arttı, halk düşmanlığı arttıkça da iktidarlarının ar damarı çatladı…
18 yılda günden güne halka daha çok açlık, daha çok vergi, daha çok çalışmak, daha çok şiddet, daha çok ölmek düştü.
“Ar damarı” dedik. Sayıları günden güne artan “geçim sıkıntısı” intiharlarına rağmen bu iktidarın bir bakanı “Yoksulluğu ortadan kaldırdık” dedi. Henüz bunun üzerinden birkaç gün geçmişken, dün gece Meclis Genel Kurulu’nda AKP Denizli Milletvekili Şahin Tin “Milletin midesine kuru ekmek giriyorsa aç değillerdir” şeklinde konuştu.
KURSAĞINDAN NATO’NUN EKMEĞİ GEÇİYOR
Şahin Tin’in kendisi patron iktidarının “ar damarı” hakkında net bir fikir veriyor. Çünkü Şahin Tin hem patron, hem siyasal iktidar. Aysan Raf Şirketi’nin sahibi Şahin Tin, aynı zamanda yandaş patron örgütü MÜSİAD’da yöneticilik yapmış.
Tin’in ticari geçmişinde atılımları, iktidarının dönemine denk gelmiş. Büyümüş, serpilmiş. Hatta öyle ki Türk Silahlı Kuvvetleri’ne raf üretmeye başlamış. Yurt dışına açılmış. Hatta ondan daha ötesi NATO’nun da raf üreticisiymiş.
2011 yılında yapılan ve Türkiye’den dört raf üreticisinin katıldığı ihaleyi 3,5 milyon dolar karşılığında Tin’in şirketi almış. 2011 yılında NATO’nun yurt içi ve yurt dışı depoları için 2 bin 500 ton raf üretimi hedeflenmiş.
‘KURU EKMEĞİ’ REVA GÖRDÜĞÜ HALKIN PARASIYLA KEBAP ZİYAFETLERİ…
Patron Şahin Tin’i NATO ekmeği de doyurmamış. Kebapsever olduğu anlaşılan ‘iktidar’ Şahin Tin, partisinin diğer milletvekilleriyle birlikte bu defa halkın parasıyla kebap ziyafetleri çekmiş.
2019’da bir basın toplantısı düzenleyen CHP Denizli Milletvekili Teoman Sancar, AKP'li Çivril Belediyesi’nin kendi milletvekillerine Ankara’da yemek yedirdiği ve bu faturayı belediyeye ödettirdiğini belgeleriyle duyurmuş. Bu milletvekilleri arasında AKP’li Şahin Tin de varmış.
Tin, bu kebap ziyafetlerinin ortaya çıkmasına çok bozulmuş. “O faturaların üzerine benim adımı yazanlardan bunun hesabını soracağım. Adımı o faturalara kim yazmışsa ve bu sahtekârlığın doğruluğunu araştırmadan kamuoyuyla kim paylaşmışsa onlarla adalet önünde hesaplaşacağım” demiş. Hesaplaşmış mı? Bilemiyoruz…
Teoman Sancar, Şahin Tin ile ilgili o dönem şunu söylemiş:
“Şimdi ben Sayın Tin’e şunu soruyorum, ey Tin; Babadağ’daki 30 Bin liralık kebap faturasından, Acıpayam’daki başkanın kardeşinin belediyeye iş yapan firmadan istediği avantadan rahatsız olmadın da sadece iki faturada kendi adın yazıyor diye mi rahatsız oldun? Bana öfke kusacağına teşekkür et, teşekkür! Adının yazılı olduğu faturalar denetim komisyonlarında geçiyor, Çivril Belediye Meclisi toplantısında geçiyor. Günaydın! Sana haber veren yok, arayıp 'bu doğru mu' diye soran da yok anlaşılan…”
AR DAMARI ÇATLAYINCA…
Evet, Tin’in dün akşam Genel Kurul’da söylediği sözler, sadece bir “utanmazlık” timsali değil, bir patron iktidarının ar damarının çatlamış olmasıdır. Ne demiştik?
"Patronların ar damarı çatladıkça halk düşmanlığı arttı, halk düşmanlığı arttıkça da iktidarlarının ar damarı çatladı…"
İLGİLİ HABERLER
Kanal İstanbul'un bilirkişi heyetine itiraz
TMMOB, tarafsız olmadıkları gerekçesiyle Kanal İstanbul'a karşı açılan davada mahkemenin belirlediği bilirkişi heyetine itiraz etti.
17-01-2021 08:35

Kanal İstanbul’a karşı açılan davada mahkeme bilirkişi heyetini belirledi. Mahkemenin belirlediği 15 kişilik bilirkişi heyetine Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) itiraz etti. İstanbul 10’uncu İdare Mahkemesi Başkanlığına itiraz dilekçesi veren TMMOB heyetin tarafsız kişilerden oluşmadığını söyledi.
BirGün’den Gökay Başcan’ın haberine göre; TMMOB’un verdiği dilekçede, bilirkişi heyetindeki bazı kişilerin iktidara yakınlığıyla bilinen, siyanürle altın aramayı destekleyen ve öğrenciyi tehdit ettiği iddia edilen akademisyenlerden oluştuğu belirtildi. Dilekçede ayrıca, Kanal İstanbul’un ÇED raporu için danışmanlık hizmeti sunan İTÜ ve İstanbul Üniversitesi kadrosundaki bazı öğretim üyelerinin de tayin edilmesine vurgu yapıldı.
Bilirkişi heyetinde yer alan bazı kişilerin Kanal İstanbul hakkındaki görüşlerini açıklayarak tarafsızlıklarını kaybettikleri vurgulanan dilekçede, “Açıklanan sebepler bakımından seçilen bilirkişilerin tarafsız bir rapor tanzim edemeyecekleri görüldüğünden; belirtilen bilirkişilerin öncelikle bu nedenle görevden alınmaları ve yerlerine yeni bilirkişi görevlendirmelerinin yapılması gerekmektedir” denildi.
BİLİRKİŞİ HEYETİNDE BULUNANLAR
Bilirkişi heyetindeki isimlerle ilgili bilgiler şöyle:
Öğrencilere, üniversitenin açılış haftasında “Eylemlere katılmayın, ceza alırsınız” tehdidinde bulunan İTÜ Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa Sait Yazgan.
Siyanürle altın çıkarmanın sakıncasız olduğunu ileri süren raporda imzası bulunan Prof. Dr. Süleyman Övez. Övez, daha önce de 3’üncü Havalimanı’na yapılan itirazda da bilirkişi seçilmişti.
AYM’nin barış akademisyenlerine yönelik hak ihlali kararı sonrası “1071 akademisyen” imzasıyla yayımlanan bildiride yer alan, iktidara yakın akademisyenler de bilirkişi heyetinde. Bunlar şöyle; Prof. Dr. İsmail Toröz, Prof. Dr. Ali Osman Atahan, Prof. Dr. Mustafa Yanalak ve Doç. Dr. Şenel Özdamar.
Heyetin tamamı ise şöyle:
- Prof. Dr. Süleyman ÖVEZ (Biyolog, Deniz Kirliliği)
- Prof. Dr. İsmail TORÖZ (Su, Atık Su, Gürültü)
- Prof. Dr. Kadir ALP (Hava Kirliliği)
- Prof. Dr. Ali Osman ATAHAN (Trafik)
- Prof. Dr. Cengiz KUZU (Patlamalı Kazılar)
- Prof. Dr. Mustafa YANALAK (Arazi)
- Prof. Dr. Şevkiye Şence TÜRK (Şehir ve Bölge Planlama)
- Prof. Dr. Hayrullah AĞAÇÇIOĞLU (Hidroloji, Su Yapıları)
- Prof. Dr. Hüseyin Barış TECİMEN Ormancılık, Orman Ekolojisi, Bitki Beslenme)
- Prof.Dr. Abdullah KARAHAN (Jeofizik)
- Prof. Dr. Necmi KARUL (Arkeolog)
- Prof. Dr. Mustafa Sait YAZGAN (Ziraat)
- Doç. Dr. Şenel ÖZDAMAR (Jeoloji)
- Doç. Dr. Hüsne ALTIOK (Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Fiziksel Oşinografi)
- Doç. Dr. Onur GÖNÜLAL (Deniz Biyoloji Anabilim Dalı)
Kadıköy Dayanışma Ağı'ndan Valiliğin 'açık alanda yemek dağıtımı' açıklamasına yanıt: Yan yana gelişlerimizden korktuklarını biliyoruz
İstanbul'da Valiliğin 'açık alanlarda yemek dağıtılmasını uygun görmediğine dair' açıklamasına, yoksullaşan yurttaşlarla dayanışmada bulunan Kadıköy Dayanışma Ağı (KDA) tepki gösterdi.
16-01-2021 22:08

İleri Haber
Türkiye'nin ekonomik olarak büyüdüğü iddialarının aksini gösteren sokaklarda, yoksullaşan yurttaşlarla dayanışmak için yapılan etkinliklere ilişkin İstanbul Valiliği tarafından sokakta yemek dağıtımının uygun olmadığı yönünde bir açıklama yapıldı. Konuyla ilgili KDA, "Sadece holdinglerin silinen vergi borçları ile milyonlarca yoksulun ihtiyacı karşılanabilirken bugün tercih ettikleri yoksulun içtiği bir kap sıcak çorbasını yasaklamaktır" ifadeleriyle tepki gösterek şu açıklamada bulundu:
İstanbul Valiliği dün açık alanlarda yemek dağıtımını uygun görmediğini açıkladı.
Bizler pandeminin ilk ayından itibaren kurulmuş, yerelde dayanışma şiarıyla bir araya gelmiş Kadıköy Dayanışma Ağı’yız. Mart ayından itibaren sokakta yaşayan dostlarımıza sıcak yemek çıkarıyoruz. Kepenklerin indiği, sokakların yasaklar sonrası kaderine terk edildiği, insanların soğuklarda çaresizce kaldığı bu soğuk günlerde bir sıcak çorbayı onlara ulaştırmaya çalışıyoruz.Neredeyse bir seneye varacak olan pandemi koşullarında, işsizliğin dalga dalga arttığı, esnafların batma noktasına geldiği, emekçilerin aralıksız çalışmak zorunda bırakıldığı, sağlıkçıların her gün öldüğü, açlık intiharlarının durmadan devam ettiği, bir maskenin insanlara ulaştırılamadığı günlerden geçtik, geçiyoruz.
Bu koşullar altında bizler ilk günden itibaren yerelimizi aşan sınırlarda ücretsiz maske ve siperlikler dağıttık, sağlıklı fidelerle kent bostanları yaptık, çocuklar için kıyafet, kitap ve bilgisayarı olmadığı için derslerini takip edemeyen ögrencilerimize bilgisayar kampanyası düzenledik, gıda kolilerini evlerine ulaştırdık, sıcak yemek ve dahası için yan yana geldik. Hemen hemen her şeye hatta içtiğimiz suya dahi vergi ödediğimiz bir sistemde sokakta yaşayan dostlarımızın ihtiyacını devletin karşılaması gerekirken bugün bizlerin onlar için hazırladığı yemeklerin yasaklanıyor olması kabul edilebilir değildir. Sadece holdinglerin silinen vergi borçları ile milyonlarca yoksulun ihtiyacı karşılanabilirken bugün tercih ettikleri yoksulun içtiği bir kap sıcak çorbasını yasaklamaktır.
Gezi’den bu yana dayanışmalardan, yan yana gelişlerimizden korktuklarını iyi biliyoruz. Ancak onlar için üzücü bizim için ise yaşamın doğal bir parçası olan dayanışmamız, sıcak yemek çalışmamız her zaman olduğu gibi pandemi kurallarına uygun olarak ara vermeden devam edecektir. Sokaktaki dostlarımız ile buluşmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Dayanışma ruhunu taşımaya ve bulaştırmaya devam edeceğiz
İSKİ’den don uyarısı
İstanbul Su Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) tarafından yapılan açıklamada, kentte etkili olan soğuk hava dalgası nedeniyle su sayaçları ve tesisatlarının donma tehlikesine karşı vatandaşları uyardı.
16-01-2021 20:45

İstanbul’da bugün etkili olmaya başlayan soğuk hava dalgası ve kar sebebiyle, İstanbul Su Kanalizasyon İdaresi (İSKİ), su sayaçları ve tesisatlarının donma tehlikesine karşı yazılı bir açıklama yaparak vatandaşları uyardı.
İSKİ yaptığı açıklamasında, ‘’İstanbul’da etkili olan soğuk hava dalgası sebebiyle su sayaç ve tesisatları donma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilmektedir. Su tesisatı ve sayaçlarında donmadan kaynaklanabilecek arızaların önlenmesi için bazı tedbirlerin alınması gerekmektedir. Açıkta bulunan su boruları soğuk hava ile temas etmeyecek şekilde kapatılmalı ve yalıtım malzemesi ile izole edilmelidir. Sayaçlar açıkta ise kesinlikle muhafaza altına alınmalı ve etrafı soğuğu geçirmeyen izolasyon malzemeleri ile korunmalıdır’’ ifadelerini kullandı.
Usta besteci Muammer Sun yaşamını yitirdi
Besteci ve müzik eğitimcisi Muammer Sun bu sabah Ankara'da hayatını kaybetti. Uzun süredir çoklu organ yetmezliğiyle mücadele eden Sun, 88 yaşındaydı.
16-01-2021 18:03

Türkiye müzik tarihinin usta bestecisi 88 yaşındaki Muammer Sun bu sabah Ankara'da hayatını kaybetti. Kaldırıldığı hastanede çoklu organ yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdi.
Sanatçı ve siyasetçiler usta bestecinin ölüm haberinin ardından üzüntülerini dile getirdi.
MUAMMER SUN KİMDİR?
1932’de Ankara’da doğan Muammer Sun, 1946’da Askeri Muzıka Okulu’nda müziğe başladı. Bir yıl sonra 1953’te Ankara Devlet Konservatuarı Kompozisyon Bölümü’ne girip; Ahmed Adnan Saygun’un öğrencisi oldu.
Konservatuarda, Mithat Fenmen ile piyano, Hasan Ferit Alnar ile koro ve orkestra şefliği; Muzaffer Sarısözen ile Türk halk müziği, Ruşen Ferit Kam ile klasik Türk musikisi; ayrıca özel olarak Kemal İlerici ile Türk müziği makamlar sistemi ve armonisi konularında çalıştı.
1960’ta, Ankara Devlet Konservatuarı Kompozisyon Bölümü İleri Yüksek Dönemi’nden Saygun’un öğrencisi olarak “pekiyi” dereceyle mezun oldu. Aynı yıl Ankara Devlet Konservatuarı’na öğretmen olarak atandı.
1975’te İzmir Devlet Konservatuarı’na, 1980’de Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na, 1987’de Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na atandı. 1988’de doçent, 1993’te profesör oldu.
1999’da Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan emekli oldu. Devlet konservatuarlarında görevli olduğu süre içinde, koro, solfej, armoni, kontrpuan, füg, enstrümantasyon, orkestrasyon, modal müzik ve kompozisyon dersleri veren Sun’un pek çok eseri çeşitli yarışmalarda ödüller kazandı.
Mezuniyetinden sonra Ankara, İzmir, İstanbul Devlet Konservatuvarlarında, Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümünde, Siyasal bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu'nda, Ankara Radyosu'nda öğretmenlik yaptı.
1969 yılında, sanat kurumlarının temsilcisi olarak TRT Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. TRT Ankara Radyosu Çoksesli Korosu 'nu ve TRT Müzik Dairesini kurdu.1971'de Murat Katoğlu'yla birlikte TRT Kültür Sanat Ödülleri Sistemini hazırladı.
1968'de atandığı Milli Eğitim Bakanlığı Müşavirliği sırasında, Çocuk ve Gençlik Koroları Yönetmeliği'ni hazırladı. Bütün Türkiye'de 166 çocuk ve gençlik korosu kuruldu. Koro şeflerine 1968 -1969 yazlarında, Gazi Eğitim Müzik Bölümü öğretmenleriyle birlikte, iki kez yaz kursu düzenledi. Bu kurslara Gazi Müzik Bölümü'nde 40, Sinop kursunda 80 olmak üzere 120 müzik öğretmeni katıldı. 166 koro, ödenekleri kesildiği için 1970'te kapatıldı. Bu korolar ve kurslara katılan müzik öğretmenleri, bugünkü Türkiye'de yaygınlaşan çocuk ve gençlik korolarının temelini oluşturdu.
Sun, 1967 ve 69'da, biri TRT adına; diğeri de TRT ve ODTÜ adına iki büyük folklor derlemesi düzenledi; kendisi de bu derlemelere uzman derleyici olarak katıldı. Haccettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Kompozisyon bölümü öğretim üyeliğinden Ekim 1999'da emekli oldu. Eylül 2004'te Sun Yayınevi'ni kurdu. Muammer Sun, TRT'nin yapımını üstlendiği Kurtuluş ve Cumhuriyet filmlerinin müzikleri yazdı ve geniş kitlelere ulaştı.
Başta SCAMV Onur Ödülü Altın Madalyası olmak üzere çok sayıda ödülün sahibiydi.
Zamlar, artan işsizlik, ekonomik kriz... Ödenemeyen elektrik faturaları çığ gibi büyüyor
CHP'li Güzelmansur faturasını ödeyemediği için elektriğe kesilen abonelere dair bilgileri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez'den istedi.
16-01-2021 14:30

İleri Haber
CHP Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur, 2019’da 4 milyon faturanın ödenmediği için vatandaşın elektriğinin kesildiğini, 2020’de ekonomik kriz ve artan işsizlikle birlikte ödenmeyen faturaların çığ gibi büyüdüğünü söyledi. Konuyu Meclis gündemine taşıyan Güzelmansur, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.
Cumhuriyet Halk Partisi (Hatay) Milletvekili Mehmet Güzelmansur, son 3 yılda vatandaşın elektrik faturasının yüzde 70 oranında arttığını söyledi. Vatandaşın 2020’de yapılan zamlarla elektriğe yüzde 40 daha fazla ödediğini belirten Güzelmansur, “2021’in ilk gününe de %6’lık elektrik zammıyla girdi. Pandeminin ekonomik yıkımlarının üstüne elektriğe zam yağmuru binince vatandaş faturasını ödeyemez oldu” dedi.
‘ÖDENMEYEN FATURALAR ÇIĞ GİBİ BÜYÜYOR’
2019 yılında 4 milyon elektrik faturası ödenemediği için, vatandaşın elektriği kesildiğini hatırlatan CHP’li vekil, 2020’de ekonomik kriz ve artan işsizlikle birlikte ödenemeyen faturaların çığ gibi büyüdüğüne dikkat çekti. Güzelmansur, konuyla ilgili Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.
Güzelmansur’un Bakan’ın cevaplamasını istediği sorular şunlar:
1- 2020 yılı sonu itibarıyla Türkiye’deki elektrik aboneliği olan tüketici sayısı kaçtır?
2- 2020 yılı sonu itibarıyla, faturasını ödemediği için, kaç abonenin elektriği kesilmiştir?
3- 2020 yılında borç nedeniyle elektriği kesilen bu aboneliklerin konut, sanayi, ticaret ve tarımsal sulama olarak sayısal dağılımı nedir?
4- 2020 yılında elektriği kesilen abonelerin toplam borcu ne kadardır?
5- 2020’de, faturasını ödeyemediği için elektriği kesilen kaç abonenin borcunu ödedikten sonra elektriği bağlanmıştır?
6- 2020 yılı sonu itibarıyla Hatay’da kaç elektrik abonesi vardır?
7- Hatay’da 2020 yılında, faturasını ödemediği için, kaç abonenin elektriği kesilmiştir? Elektriği kesilen bu abonelerin sayısının konut, ticarethane, sanayi ve tarımsal sulama olarak dağılımı nedir?
8- Hatay’da 2020 yılında elektriği kesilen abonelerin toplam borcu ne kadardır?
9- 2020’de, Hatay’da, faturasını ödeyemediği için elektriği kesilen kaç abonenin, borcunu ödedikten sonra elektriği yeniden bağlanmıştır?
Cumartesi Anneleri’nden 825. hafta açıklaması: ‘Abdullah Canan için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz’
Cumartesi Anneleri, koronavirüs salgını nedeniyle sosyal medyadan yayınladıkları 825. hafta açıklamasında, 1996’da gözaltına alındıktan sonra cansız bedeni bulunan Abdullah Canan için adalet talebinde bulundu.
16-01-2021 12:58

İleri Haber
Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yurttaşların akıbetini sormak amacıyla her cumartesi günü yaptıkları açıklamayı, 825. haftada yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını tedbirleri kapsamında internetten yayınladı. Cumartesi Anneleri, yaptığı 825. hafta açıklamasında 17 Ocak 1996’da Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alınan ve ağır işkence görmüş cansız bedeni yaklaşık bir ay sonra bulunan Abdullah Canan için adalet istedi.
‘’Abdullah Canan’ı gözaltına alanlar, işkence ile katledenler bellidir. Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, Yargıtay Başsavcısı’nın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na yaptığı itiraz yazısında, AİHM kararında isimleri yazılıdır’’ ifadelerinin yer aldığı 825. hafta açıklaması şu şekilde:
‘ABDULLAH CANAN İÇİN ADALET İSTEMEKTEN VAZGEÇMEYECEĞİZ’
825 haftadır devletin denetimi altındayken yaşam hakları ellerinden alınan insanlarımız için adalet istiyoruz. Ancak Türkiye’de yaşam hakkı ihlallerinin bağımsız bir biçimde incelenmesi, etkin bir biçimde soruşturulup kovuşturulması, bu konuda kamu görevlilerinden hesap sorulması mümkün olmadığından ne biz adalete ulaşabiliyoruz ne yaşam hakkı ihlalleri durdurulabiliyor ne de Türkiye hukuk devletine dönüşebiliyor.
825. haftamızda gözaltına alındığı, gözaltında işkence ile öldürüldüğü halde, devletin hesap verme sorumluluğunu yerine getirmediği Abdullah Canan davası ile kamuoyunun karşısındayız.
43 yaşındaki Abdullah Canan Yüksekova’da yaşayan bir iş insanıydı. Bölgede yaygın bir biçimde işlenen ve ailesini de hedef alan ağır hak ihlalleri nedeniyle savcılığa başvurdu. Yedi akrabası ile birlikte yaptıkları başvuruda Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine Yurdakul, Canan ve şikâyetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağırdı. Onlardan kendisi hakkındaki şikâyetlerinden vazgeçmelerini istedi. Abdullah Canan şikâyetinden vazgeçmeyeceğini söyleyince, Binbaşı Yurdakul tarafından tanıklar önünde tehdit edildi.
Bu olaydan birkaç gün sonra, 17 Ocak 1996 sabahı Abdullah Canan, Hakkâri’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldı. Tanık beyanlarına göre Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı. Askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü.
‘GÖZALTINA ALINDIĞI İNKÂR EDİLDİ’
Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurarak Canan’ın bulunmasını istedi. Ancak onun gözaltına alındığı inkâr edildi.
21 Şubat 1996 günü Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulundu. Canan, yakın mesafeden atılan 7 kurşunla öldürülmüş, elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak Yüksekova-Esendere Karayolundaki bir menfeze bırakılmıştı.
Canan Ailesi, Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, Abdullah Canan’ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Binbaşı Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulundu.
Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak gözaltına alındığı inkâr edilen Abdullah Canan’ı Şubat 1996'da tabur karargâhındaki revirde, başı sarılı vaziyette gördüğünü söyledi.
Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı’nca soruşturma açıldı. Bu kişiler, Abdullah Canan’ı tasarlayarak öldürmekle suçlandı.
‘SANIKLAR BERAAT ETTİ’
Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadı. 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı.
Canan Ailesi 1 Aralık 1997 tarihinde davayı AİHM’e taşıdı. AİHM 3. Dairesi, "Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır. Canan öldürülmeden önce ağır işkence görmüştür." tespitinde bulundu. Türkiye'nin iç hukuktaki yaklaşımını şaşkınlık verici olarak değerlendirip oy birliği ile mahkûmiyet kararı verdi.
Abdullah Canan’ı gözaltına alanlar, işkence ile katledenler bellidir. Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, Yargıtay Başsavcısı’nın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na yaptığı itiraz yazısında, AİHM kararında isimleri yazılıdır.
‘ADALETİ SAĞLAMA GÖREVİNİZİ YERİNE GETİRİN’
Abdullah Canan’ın gözaltında kaybedilişinin 25. yılında yargı makamlarına sesleniyoruz: Yargı makamları, başta yaşam hakkı olmak üzere hak ihlallerinin cezasız kalmayacağını göstermek zorundadır. AİHM’de oybirliği ile yaşam hakkı ihlali kararı verilmiş olan Abdullah Canan davasındaki cezasızlığa son verecek, fail ve sorumluların yeniden yargılanmasını sağlayacak adımları atın. Adaleti sağlama görevinizi yerine getirin.
Kaç yıl geçerse geçsin Abdullah Canan için ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz. 126 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyeceğiz.