En büyük sorun sağlık ve barınma
IŞİD teröründen kaçıp Türkiye’ye sığınan Ezidiler Türkiye’deki pek çok ile dağıtıldılar. Ankara'ya gelen Ezidi aileleri, son derece kötü koşullarda yaşamaya çalışıyorlar. Başta sağlık ve barınma olmak üzere, Ezidi ailelerinin ihtiyaçlarını giderebilmeleri neredeyse imkansız.
25-08-2014 11:33

Halkın Doktorları - İleri
IŞİD terörü yüzbinlerce Ezidi’yi yurdundan etti. Elli dereceyi bulan sıcaklığın altında kilometrelerce yol yürüdüler. Yollar bir kısmına mezar olurken, bir çoğunu Rojava’ya, Duhok’a, Türkiye’ye taşıdı. “Şanslı” olup Türkiye’ye sığınanları ise başka bir kader bekliyordu: Kırşehir, Ankara, Konya, Karaman gibi farklı illere dağıtıldılar. Başta yaşlılar olmak üzere, çoğu yurduna döneceği günü bekliyor.
Ankara’da yaklaşık 30 hane ve 300’e yakın Ezidi var. Çoğu Çinçin civarına yerleştirilmiş. Dillerinin yakın olması nedeniyle ilk ulaştıkları Arap emlak komisyoncuları olmuş. Arap komisyoncular Ankara’ya gelen Ezidileri adeta soyup soğana çevirmiş, son derece kötü koşullardaki evler 1800-2000 dolar civarında meblağlar ile kiralanmış. Bir evin içinde en az 7-8 kişi barınıyorlar. Erzak sıkıntısı şimdiden kendini gösterirken, aralarında hasta ve hamile olanlar ise sağlık hizmetlerine ulaşamıyorlar.
Hekimler, sağlıkçılar, fotoğrafçılar ve basın emekçileri ve tabii ki rehberlerimiz ile beraber gerçekleştirdik ziyaretimizi. Dokuz hane gezebildik. Sağlık emekçileri sağlık taraması yaptılar, basın emekçileri haberlerini yazdılar, fotoğrafçılar ise bu insanlık dramının görüntülerini kayda aldılar. İşte Ankara’daki yaklaşık otuz Ezidi hanesinin dokuzundan izlenimlerimiz...
Birinci hane: Çinçin Mahallesinin girişinde kalan bu evde yedi kişi yaşıyorlar. Son derece kötü koşullardaki yıkık dökük bu evi Arap bir komisyoncudan 2000 dolar komisyon parası ve aylık 200 dolar kira ile tutmuşlar; bu muhit ve bu ev için inanılmaz bir meblağ.
Seyxan bölgesinden geliyorlar, IŞİD çetesi yerleşim yerlerine 30 km yaklaştığında kaçmaya başlamışlar. Anlattıklarına göre, Peşmergeler dahil herkes kaçmış. Kasabalarının kontrol noktasında nöbet tutan elli kişiden geriye yalnızca iki nöbetçi kalmış, onlar da arabalarda yer bulamadıklarından kalmışlar.
Şirin Musa 44 yaşında. Doktorlara astım ilaçlarını gösteriyor.
Şirin Musa ve ailesi Türkiye’de hayatın ne kadar pahalı olduğundan yakınıyor.
Şirin Musa sol bileğindeki dövmesini kendi tasarlamış; torunu Esme doğduğunda gelininin anne sütünden kendisi yapmış.
İkinci hane: Bu evde dokuz kişi kalıyorlar, Seyxan bölgesinden gelmişler. Burası Türkiye’de kurdukları Ezidi komitelerinin kanaat önderinin evi. Bu dökük eve 1500 dolar vermişler. Yedi yaşındaki Miran dizanteri olmuş, heyetteki hekimler bu durumdan kaygılı. 62 yaşındaki Reşit, “Dünyanın en mazlum halkı biziz. Hiç kimseye bir zararımız olmaz. Ama her on yılda bir, bir katliam fermanı gelir bize” diyor ve ekliyor, “Burada çok kalma niyetimiz yok, kendi topraklarımıza dönmek istiyoruz.” Ev kanaat önderinin evi olduğundan fotoğraf çekmiyoruz.
Üçüncü hane: En kötü durumdaki evlerden birisindeyiz. Bu ev için 1000 dolar komisyon ödemişler, kira ise aylık 300 Dolar. Evde dokuz kişi kalıyorlar. 11 yaşındaki Midya doğuştan spastik engelli. Kolları sürekli kasılırken, gözleriyle bizi süzüyor. Hekimler ayrıntılı bir şekilde muayene ediyor Midya’yı, solunum yolu enfeksiyonu var. Babası ve amcası IŞİD çetelerince öldürülmüş. Ailenin gençleri cenazeleri bulmaya gittiğinde yakılmış bedenlerle karşılaşmışlar. Midya’nın annesi 41 yaşında ve hamile, doğuma iki hafta kalmış. Herhangi bir hastane veya hekim takibinde değil, üstelik ölçülen tansiyonu yüksek çıkıyor. İleri yaş, onlarca stres faktörü ve tansiyon yüksekliğinin bir arada olması hekimleri kaygılandırıyor.
Bu yokluğa rağmen geleceğimizi duyunca bir ziyafet hazırlamışlar, yemezsek üzülecekler. Çünkü Ezidilerin elinden yemek yemeyenler varmış geldikleri yerlerde; bu onlar için son derece aşağılayıcı bir durum. Oturuyoruz sofraya, soğan dolması yapmışlar, Ezidi mutfağındaki en güzel yemeklerden biriymiş. Yemeğimizi bitirir bitirmez çay ikramı başladı. Ezidiler çayı şekerli ikram ediyorlar, çayınız şekeri atılmış ve karıştırılmış olarak geliyor; isteyene ilave şeker var.
Evden çıkarken Midya arkamızdan çok ağlıyor; ziyaretimizin onu mutlu ettiğini hissetmiştik.
Bizim için hazırlanan sofra; soğan dolması Ezidiler için en leziz yemeklerden birisi
Dördüncü hane: Bu evde sekiz kişi kalıyorlar. Eve 950 dolar komisyon vermişler. 63 yaşındaki Reza prostat kanseri. Hekimler tedavisini düzenliyorlar, kullandığı onlarca ilaç var. Çay ikram etmek istediler, diğer hanelere yetişebilmek için kabul edemedik. Bunun üzerine bizim için alınmış şişe suları ikram ettiler, geri çeviremedik; kendileri çeşme suyu içiyorlar.
Beşinci hane: En kötü durumdaki evlerden birindeyiz. Evde 11 kişi kalıyorlar. İkram edebilecekleri bir şeyleri yok fakat bizi hoş tutabilmek için vantilatör getiriyorlar içeride bir hastanın yattığı odadan, Ezidilerin misafirperver olduğunu bilirdik ama deneyimlemesi bir başka. 37 yaşındaki Razia dizanteri olmuş. 20 yaşında ve 37 haftalık gebe olan Helbin’e bulaşma ihtimali hekimleri kaygılandırıyor. Bu koşullarda bulaşmaması bir mucize. Aile Helbin’in doğumundan sonra Diyarbakır’a göçecek, “Batı”yı sevmemişler.
Salonun ortasındaki eski doğalgaz sobası hepimizi ürkütüyor.
Altıncı hane: Bu evde 12 kişi kalıyorlar. Ailenin tüm kadınlarında etkileyici bir güzellik var; yeşil gözlerinde dünyanın tüm duyguları saklı sanki. Ailenin erzakları bitmeye yüz tutmuş. Çarşamba günü ulaştırılacak erzak yardımına kadar dayanıp dayanmayacaklarını soruyoruz, “Dayanırız” diyorlar...
Güzel Berivan’ın migren ataklarının sıklığı artmış; yaşadığı ağır travmayla ilişkilendiriyor hekimler.
Yedinci hane: Burası rehberimiz Aras’ın evi. Aras 20 yaşında, bu mahalledeki tüm Ezidi evlerini biliyor, herkesi tanıyor. Bu cana yakın genç adam eskiden Barzaniciymiş, telefonundan KDP bayraklı resimlerini gösteriyor. Ailesindeki yaşça büyük erkekler arasında Peşmerge sorumluları var. Şimdi duygularının farklı olduğunu anlıyoruz. Ezidiler Peşmergeye kızgın, kırgın.
Kaldıkları ev nispeten iyi durumda. Komisyon için 700 dolar vermişler, aylık kira için 300 dolar. Aras’ın annesi ve teyzesi memleketlerini ne kadar özlediklerini anlatıyorlar. Bol bol fotoğraf çektik, ailedeki genç kadınlar ekibimize çok ilgi gösterdiler. Şekerli çayımızı bol sohbet eşliğinde içtik ve yeniden yola koyulduk.
Aras futbolcu. Duhok’ta bir kulüpte lisans almak üzereyken Ezidi olduğu için izin verilmemiş.
Aras’ın ailesindeki kadınlar ve biz; yaşlılar yurtlarını özlediklerini anlatıyorlar
Sekizinci hane: Koşulları en iyi olan evdeyiz. Üstelik kirası da en uygun ev burası, yalnızca aylık 500 TL veriyorlar. 12 kişiler. Evin yaşlıları Silopi’den Ankara’ya geldikleri için mutsuz olduklarını anlatırken, hekimler yaşlıların karman çorman olan ilaçlarını düzenliyorlar.
Beş yaşındaki Daniel ve 15 aylık kız kardeşi karınlarını çaylı ekmek ile doyuruyorlar...
Yaşlılar Silopi’den Ankara’ya getirildikleri için mutsuzlar.
Dokuzuncu hane: En kötü koşullara sahip evlerden birindeyiz. En üst kattaki evin çatısı akmış, mutfağı ise oldukça dökük halde. Bu eve 1800 dolar komisyon ve aylık 350 dolar kira vermişler. Evde iki aile kalıyor, toplam 16 kişiler. Ailelerinden Irak’ta kalanlar olmuş, durumlarından bihaberler. Evde bir kadın hasta var, hekimler alt solunum yolu enfeksiyonu tanısı koydular.
Muhanned Niyaz ve kardeşi Darin, hasta olan annelerinin etrafında dönüp duruyorlar.
İLGİLİ HABERLER
Skandal iddia: ÇAYKUR'a işçi alımı için çekilen kurada hile mi yapıldı?
CHP'li Mustafa Erdi Çakır ÇAYKUR işe alımlarında hile yapıldığını iddia etti.
14-04-2021 19:55

CHP Trabzon Gençlik Kolları Başkanı Mustafa Erdi Çakır, sosyal medya hesabında bir video paylaşarak, önceki gün ÇAYKUR’a alınacak 200 geçici çay eksperi ve 300 geçici beden işçisi alımı sırasında çekilen kurada hile yapıldığını öne sürdü.
Skandal iddia: ÇAYKUR'a işçi alımı için çekilen kurada hile mi yapıldı?
— İleri Haber (@ilerihaber) April 14, 2021
Söz konusu videoda, kurayı çeken görevlinin çektiği markaları önünde yer alan listede varsa okuduğu iddia edildi.
Çakır, yaptığı paylaşımda, "Çaykur’da işe alımlar öncesi parti il, ilçe başkanlıklarından gelen listelerin insanların gözüne baka baka kuradan nasıl çıktığına iyi bakın. Yazıklar olsun" ifadelerini kullandı.
Eski başbakanlardan Yıldırım Akbulut yaşamını yitirdi
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu ve eski başbakanlardan Yıldırım Akbulut, 85 yaşında yaşamını yitirdi.
14-04-2021 19:08

Eski başbakanlardan Yıldırım Akbulut, tedavi gördüğü Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 85 yaşında yaşamını yitirdi.
Dönemin Anavatan Partisi (ANAP) Genel Başkanı olan Akbulut, 9 Kasım 1989 ile 23 Haziran 1991 arasında 20. Türkiye Başbakanı olarak görev yapmıştı. Akbulut, o dönem Cumhurbaşkanı olarak seçilen Turgut Özal'ın yerine geldiği ve kendisiyle yakın ilişkileri olduğu için bir süre 'emanetçi başbakan' olarak anılmıştı.
Akbulut, halen Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğine devam ediyordu.
CHP'nin '128 milyar dolar nerede' önergesi reddedildi
CHP'nin Merkez Bankası’ndaki 128 milyar doların hangi yöntemlerle kime satıldığı, döviz rezervlerinin tüketilmesinin yol açtığı sorunlar ve sorumluların belirlenmesi ile “128 milyar dolar nerede?” afişlerinin yasaklanması konularının değerlendirilmesi için genel görüşme önergesi AKP ve MHP'nin oylarıyla reddedildi.
14-04-2021 18:29

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekilleri Engin Altay, Özgür Özel ve Engin Özkoç, Merkez Bankası’ndaki 128 milyar doların hangi yöntemlerle kime satıldığı, döviz rezervlerinin tüketilmesinin yol açtığı sorunlar ve sorumluların belirlenmesi ile “128 milyar dolar nerede?” afişlerinin yasaklanması konularının değerlendirilmesi için genel görüşme önergesi verdi.
CHP'nin '128 milyar dolar nerede?' önergesi AKP ve MHP oyları ile reddedildi.
CHP Grup Başkanvekilleri Engin Altay, Özgür Özel ve Engin Özkoç tarafından hazırlanan genel görüşme önergesi, TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Önergenin gerekçesinde, Merkez Bankası’ndaki 128 milyar dolarlık rezervin kimlere hangi yöntemle satıldığının uzun süredir gündeme getirilmesine karşın, kamuoyuna sağlıklı bir açıklama yapılmadığı, son olarak da “128 milyar dolar nerede?” afişlerinin toplatılması yoluna gidildiğine dikkat çekildi. Önergede şu görüşlere yer verildi:
“Merkez Bankası’nın kamuoyuna açıkladığı veriler bankanın brüt olarak 90 milyar doların altında bulunan brüt döviz ve altın rezervine karşılık, yurç içine ve yurt dışına swap borçlarıyla birlikte toplam 150 milyar dolarlık bir döviz ve altın borcu bulunmaktadır. Dolasıyla Merkez Bankası’nın 60 milyar dolar civarında bir döviz açığı bulunmaktadır. Oysa çok değil daha 2017 yılı sonunda Merkez Bankası’nın 35 milyar, 2018 yılı sonunda 28 milyar, 2019 yılı sonunda 19 milyar dolar döviz fazlası bulunuyordu. Merkez Bankası, son yıllarda bu döviz fazlasını erittiği gibi 60 milyar dolarlık döviz açığı oluştu. Aynı dönemde Merkez Bankası’na, reeskont kredisi, borçlanma ve benzeri yollarla gelen döviz ve altınlarla, bilinen yollardan çıkan dövizi karşılaştırdığımızda ortaya 128 milyar dolarlık açıklanamayan kayıp çıkmaktadır. Bu paranın nereye gittiğini sormak bir yurttaşlık görevidir.
Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere bu parayla ilgili olarak yapılan ve birbiriyle yüzde yüz çelişen, bugün söylediğini yarın açıkça yalanlayan açıklamalar kayıp 128 milyar doların nereye gittiğinin araştırılmasını elzem bir hale getirmektedir. Örneğin Cumhurbaşkanı birgün ‘O kadar para hepsi bu milletin hazinesinde ve Merkez Bankası’nda. Kaybolan bir şey yok’ demiş, bir başka gü ‘yeni bir finansal dalgalanma oluşturmak isteyerlere karşı mücadelede kullanılmıştır’ şeklinde açıklamalar yapmıştır.
Aylardır konuşulmasına ve sorulmasına, önceki Merkez Bankası Başkanının da ‘128 milyar doların nereye satıldığını araştırmak istediği’ için görevden alındığına ilişkin yalanlanmayan haberlere rağmen Merkez Bankası’nın bu konuyla ilgili olarak aylardır resmi bir açıklama yapmamış olması manidardır.
CHP örgütlerinin çeşitli il ve ilçelerde bilboardlara astığı ‘128 milyar dolar nerede’ pankartları için “Cumhurbaşkanına hakaret” edildiği gerekçesiyle Cumhuriyet savcılıkları tarafından re’sen soruşturmalar açılmaktadır. Bir siyasi partinin ülkenin kaynaklarının nerelere harcandığını sorması Anayasal hakkı olduğu gibi, bu sorulara da bu günkü sistemde “yürütmenin başı” olması nedeniyle Cumhurbaşkanın cevap vermesi gerekir. Cumhuriyet savcılarının, Anayasal bir hakkı “Cumhurbaşkanına hakaret” diyerek engellemesi Anayasal bir suçtur.
*128 milyar dolar nerededir, kimlere hangi yollarla satılmış ya da aktarılmıştır?
*128 milyar doların kaybolduğu dönemde ekonomiden sorumlu olan bakan şimdi nerededir? Ortadan kaybolmak sorumluluktan kurtulmaya yeter mi?
*“128 milyar dolar nerede” sorusu yüzünden Cumhuriyet savcılarının hakarete uğradığını düşündüğü Cumhurbaşkanının bu 128 milyar doların kaybolmasındaki sorumluluğu nedir?
*Yasamayı, yürütmeyi, yargıyı, basını tek başına kontrol eden Cumhurbaşkanının ülkenin 128 milyar dolarlık rezervinin eritilmesinden haberinin olmaması mümkün müdür? Eğer bu mümkünse ülkenin daha hangi değerleri kaybolmakta ve kaybolma tehlikesi altında bulunmaktadır.
*Önceki Merkez Bankası Başkanının, 128 milylar doların akibetini araştırmak istemesi yüzünden Cumhurbaşkanının öfkelendirdiği için görevden alındığı iddiaları doğru mudur?
TBMM SORULARA YANIT BULMALI
Türkiyle Büyük Millet Meclisi’nin bu sorulara yanıt bulması ve 84 milyon vatandaşına anlatması gerekmektedir.
Milletimizin birikimi olan Merkez Bankası’ndaki 128 milyar doların hangi yöntemlerle kime satıldığı, döviz rezervlerinin tüketilmesinin yol açtığı sorunlar ve sorumluların belirlenmesi ile vatandaşlarımızın ‘128 milyar dolar nerede?’ diye sorduğu afişlerin yasaklanması konularının TBMM’de değerlendirilmesi amacıyla Anayasa’nın 98, TBMM İçtüzüğünün 101, 102 ve 103’üncü maddelerine göre Meclis Genel Görüşmesi açılmasını arz ederiz.”
Gençlik örgütleri Dolmabahçe'den seslendi: 'ABD Karadeniz'den defol!'
ABD savaş gemilerinin Boğazlardan geçerek, Karadeniz'e gireceği gün gençlik örgütleri tarihsel anlamı olan Dolmabahçe'den seslendi: "ABD defol bu memleket bizim!"
14-04-2021 17:44

İleri Haber
Gençlik örgütleri Dolmabahçe’de "ABD Karadeniz'den defol" demek için buluştu. Yapılan açıklamada, “Buradan, Denizlerin 6. Filo!yu denize döktüğü yerden bir kez daha ilan ediyoruz: Emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı verdiğimiz bu mücadelede kazanan biz olacağız” denildi.
Ukrayna’nın doğusundaki Donbass bölgesinde yaşanan çatışmalar ile Rusya ve Ukrayna arasındaki askeri gerilimin artması gözleri yeniden bu bölgeye çevirmişti. Kiev, Rusya’nın Ukrayna sınırına asker yığdığını iddia etmiş, Rusya ise Ukrayna’yı provokasyonla suçlayarak, “iç savaş” uyarısı yapmıştı. Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) de Ukrayna’ya destek açıklaması gelmiş ve 2 savaş gemisini Karadeniz’e göndermişti.
ABD savaş gemileri bugün Boğazlardan geçerek Karadeniz'e çıkacak. Gemilerin 4 Mayıs'a kadar Karadeniz'de kalacağı belirtilirken, Sosyalist Devrimci Gençlik (SDG), Sol Genç, Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF), Devrimci Gençlik Dernekleri (DGD) ve Devrimci İşçi Partili (DİP) Öğrenciler ve Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Gençliği tarafından Dolmabahçe’de bir eylem yapıldı.
‘AKP, ABD’NİN SALDIRGAN HAMLELERİNE HEVESLE KATILIYOR’
Buradaki açıklamada, kan dökme niyetiyle gelen ABD gemilerinin işbirlikçi iktidar sayesinde hedefine boğazları kullanarak ilerlediği vurgulanırken, “AKP bir yandan kanal projesi ile doğal kaynakların yağmalanmasına hız vermeye kararlılığını ilan ederken bir yandan da Karadeniz’de yıllardır barışın en önemli güvencelerinden birisi olan Montrö Sözleşmesi’ni emperyalizmin çıkarları için yeniden tartışmaya açıyor. Boğazlardan geçen gemilerle bir kez daha görüldü ki; işbirlikçi AKP iktidarı tüm vatanperverlik şovlarının aksine ABD'nin tüm saldırgan hamlelerine hevesle katılmaktadır. AKP'nin halkı mobilize etmek için attığı antiemperyalizm naralarının yalan olduğu, ABD emperyalizminin Karadeniz'i kuşatma politikalarına verilen destekle birlikte bir kez daha gün yüzüne çıktı” denildi.
‘KAZANAN BİZ OLACAĞIZ’
Açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
“Emperyalist güçler, dünya kamuoyunu arkalarına alabildiği veya en azından etkisiz kılabildiği oranda pervasızlaşmakta ve saldırılarının boyutunu/şiddetini arttırmaktadır. Bu nedenle ABD emperyalizmine karşı sessiz kalmamak ve bütün imkanlarla mücadele etmek yaşamsal önemdedir. Dünya halklarının gözleri önünde savaşlar çıkarılmaktadır. Buna “dur” demek özgürlükten, bağımsızlıktan ve barıştan yana olan herkesin görevidir.
Biz de bu ülkenin anti emperyalist gençleri olarak bu görevi yerine getirmekte kararlıyız! Bizim emperyalizmle derdimiz sadece iki geminin geçişinden ibaret değildir. Emperyalizm tekeller ve savaş demektir, emperyalizm sömürü ve yoksulluk demektir, emperyalizm ırkçılık ve gericilik demektir, emperyalizm polis copu ve ABD üssü demektir, emperyalizm doğa ve kent yağması demektir...
Bu ülkenin gençliği emperyalizme karşı her zaman bağımsızlığı savunmuş ve dünya halklarının barış içinde ve kardeşçe yaşaması için emperyalizme karşı mücadele etmiştir. Buradan, Denizlerin 6. Filo’yu denize döktüğü yerden bir kez daha ilan ediyoruz: Emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı verdiğimiz bu mücadelede kazanan biz olacağız!”
Eylemde ayrıca sık sık “Yankee Go Home”, “ABD defol bu memleket bizim”, “Katil ABD, İşbirlikçi AKP”, “Emperyalizme Son, Gericiliğe Son, Militarizme Son” ve “Faşizme Ölüm Tek Yol Devrim” sloganları atıldı.
Gençlik örgütleri Denizlerin 6. Filo'yu denize döktüğü Dolmabahçe'den seslendi: "ABD Karadeniz'den defol!"
— İleri Haber (@ilerihaber) April 14, 2021
🎥 Video @eemreorman
Basına yönelik ambargoya ilişkin dikkat çeken çıkış: 'Basın İlan Kurumu ‘İletişim Başkanını Koruma Kurumu’ oldu'
CHP'li Utku Çakırözer, gazetelere adaletsiz ilan ambargoları ile BİK'in hesapsız harcamalarını Meclis gündemine taşıdı.
14-04-2021 13:15

İleri Haber
CHP’li Utku Çakırözer, BİK’in adaletsiz ilan ambargoları ve kurumu zarara uğratan milyonluk harcamalarla ilgili “Basın İlan Kurumu olmuş ‘Basın İnfaz Kurumu’. Olmuş ‘ İletişim Başkanını, RTÜK Başkanını Koruma, Kollama Kurumu.’” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) gazeteci kökenli Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, gazetelere adaletsiz ilan ambargoları ile Basın İlan Kurumu’nun (BİK) hesapsız harcamalarını Meclis gündemine taşıdı. Genel Kurul’da bir konuşma yapan Çakırözer, ülkede basın özgürlüğünün önünde sayısız engel olduğunu dile getirirken, bu engellerden birinin de düzenleyici kurum olması gereken BİK ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) işlevinden sapması olduğunu söyledi.
Sadece 2020 yılında gazetelere 803 günlük resmi ilan cezası uygulandığını hatırlatan Çakırözer şu değerlendirmelerde bulundu:
“Cumhuriyet'e 110 gün, BirGün'e 112 gün, Evrensel'e hiç ilan verilmediği gibi üstüne 65 günlük yeni ceza, Korkusuz'a 29, Sözcü'ye 17 gün ilan kesme cezası verildi. Yeni Asya gazetesine 28 Ocak 2020'den buyana 440 gündür ilan verilmiyor. Bu yılın ilk üç ayında ise, sadece Evrensel ve BirGün'e 15 günlük ilan kesme cezaları verilmiş. Başlığı beğenmedik, beş gün ceza. Köşe yazısını beğenmedik, üç gün ceza. Grup Başkan Vekilimiz Özgür Özel açıklama vermiş, beş gün ceza. Cumhuriyet muhabiri hâkim karşısına çıktı diye Evrensel haber yapmış üç gün ceza. İşin daha da vahimi ise Mart ayında Anayasa Mahkemesi’nin Basın İlan Kurumu’nun Korkusuz Gazetesi’ne verdiği ilan kesme cezasına ‘Basın ve ifade özgürlüğünün ihlalidir’ dedi. Mürekkebi bile kurumadan Evrensel'e beş, BirGün'e iki gün ilan cezası verildi.”
‘İLETİŞİM BAŞKANINI KORUMA KURUMU’
Çakırözer, gazetelere şikayet dahi olmadan resen başlatılan soruşturmalar sonucunda verilen cezaların tarihte hiç görülmediği kadar arttığını açıklarken, “Basın İlan Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı, aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın Başkan Yardımcısı. Patronu Fahrettin Altun'la ilgili hangi haber çıksa hemen şikâyet, hemen ceza. Bunun adı açık seçik ‘sansürdür.’ Bu iktidarın 28 Şubat’ta şikâyet ettiği ne varsa aynısını bugün Basın İlan Kurumu yapmakta. Basın İlan Kurumu olmuş ‘Basın İnfaz Kurumu, olmuş İletişim Başkanını, RTÜK Başkanını Koruma, Kollama Kurumu’. Gerçekleri yazan, halkı bilgilendiren haberlere hiç tahammül yok. Bu cezalar, halkın haber alma hakkını engellerken, basın özgürlüğünü de tehdit etmekte. Yapılması gereken bellidir. Basın İlan Kurumu gibi resmî ilan gücünü, yani para gücünü elinde tutan ve iktidar tarafından oluşturulan bir kurumun haber içeriklerinde etik denetim yapması doğru değildir. Bundan vazgeçilmelidir ya da bu haksız, hukuksuz cezaların son bulması için ilan kesme cezaları ancak ve ancak mahkeme kararı sonrasında verilebilmelidir” diye konuştu.
‘PELİKANCILAR, TURKUAZCILAR KURULU’
BİK’in yapısına da dikkat çeken Çakırözer, “36 kişilik Basın İlan Genel Kurulu’nda hükûmeti temsilen ilan veren idarelerin bağlı olduğu bakanlıkların üst düzey temsilcileri olurdu. Şimdi, bu yapı ortadan kaldırıldı. İletişim Başkanı’nın ekibi, Turkuazcılar, Pelikancılar oturuyor o koltuklarda. Komisyonlar var ama toplanmıyorlar” dedi. Kurum içindeki olağan dışı personel değişimlerine de gündeme getiren Çakırözer, “Bir yıl içinde kurumda çalışan personelin yüzde 23'ü yer değiştirmiş, ya görevinden alınmış ya başka yere atanmış. Sanki AKP gitmiş yerine başka bir iktidar gelmiş ki iktidar değişse bile bu yapılan doğru değildir” dedi.
'TCCD'nin dönüştürülmesi' projesine tepki: 'Kurum yok pahasına kimlere peşkeş çekilecek?'
Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı Mehmet Balık, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın TCDD ile TÜBİTAK-Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü’nün hazırladığı “Demiryolu KİT’leri Kurumsal Dönüşüm Projesi”ne ilişkin bir açıklama yaptı.
14-04-2021 12:04

İleri Haber
Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı Mehmet Balık, iktidarın TCDD’yi “dönüştürme” adı altında şirketleştirdiğini ifade ederek, “Kamu hizmetlerini ticarileştirerek vatandaşları ‘müşteriye’, kamu hizmeti üreten kurumları ‘ticari işletmeye’ dönüştürülmesinin karşısındayız. Kamu emekçileri her türlü özelleştirmeye ve güvencesizliğe karşı duracaktır” dedi.
Birleşik Kamu İşgörenleri Sendikaları Konfederasyonu (Birleşik Kamu-İş) Genel Başkanı Mehmet Balık, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) ile TÜBİTAK-Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü’nün hazırladığı “Demiryolu KİT’leri Kurumsal Dönüşüm Projesi”ne ilişkin bir açıklama yaptı.
“AKP iktidarının kamu kaynaklarını tasfiye edecek politikalar yürüttüğünün farkındayız. Hükümetin, verimliliği, üretimi ya da hizmeti önemsediğinden değil asıl amaç kamusal yaşamı ve kamusal hizmeti tamamen özelleştirmektir” diyen Balık, ülke kaynaklarının AKP iktidarı döneminde yağma ve talana açıldığını belirtti.
‘İKTİDARIN TCDD’Yİ SATMA DÜŞÜNCESİNİN FARKINDAYIZ’
Balık, şunları söyledi:
“AKP iktidarının seçim yatırımına başladığını kalan kamu kurumlarını özelleştirmek istemesiyle anlamaktayız. İktidar uzun süredir TCDD’yi satma düşüncesinin farkındayız ancak karşısında yer alıyoruz. TCDD’nin özelleştirilerek gayrımenkulleri ve tesisleri yok pahasına kimlere peşkeş çekilecektir? TCDD’nin zenginliği kimlere geçecek ya da kimlere pazarlanacaktır?”
‘YERLİ VE YABANCI SERMAYENİN ÖNÜNÜ AÇIYORLAR’
Ülkede iş cinayetlerinin hız kesmeden devam ettiğinin altını çizen Balık, özelleştirmelerle birlikte çalışma koşullarının insanlık dışı bir hal aldığını söyledi. Balık, “Birleşik Kamu İş Konfederasyonu olarak; sermayenin iştahını kabartan özelleştirmeler binlerce işçi ve emekçi için sefalet ve güvencesizlik olduğunu belirtiyoruz; ulusal çıkarlar gözetilmeden, yerli ve yabancı sermayenin egemenliğinin yolunu açan, ülkemiz zenginliklerini halkın yararına değil sermeyenin talanına sunan özelleştirmelerin karşısındayız. “Kamu hizmetlerini ticarileştirerek vatandaşları ‘müşteriye’, kamu hizmeti üreten kurumları ‘ticari işletmeye’ dönüştürülmesinin karşısındayız. Kamu emekçileri her türlü özelleştirmeye ve güvencesizliğe karşı duracaktır” dedi.