Anıl Bayraktar ile ilk teklisi Hikâyem Çok üzerine: ‘Kurtarıcının kendim olduğunu biliyorum’

Anıl Bayraktar ile ilk teklisi Hikâyem Çok üzerine: ‘Kurtarıcının kendim olduğunu biliyorum’

İlk teklisi Hikâyem Çok’u yayınlayan Anıl Bayraktar, hayallerinin bazen ekonomik bazen de toplumsal sorunlardan kaynaklı zaman zaman rafa kalktığını ve şarkılarını silip sigortalı bir işe girmeyi çok düşündüğünü söylüyor.

İzel Sezer - @izelsezer

Müzisyen Anıl Bayraktar’ın ilk teklisi Hikâyem Çok, Sony Music etiketiyle dinleyiciyle buluştu. Bayraktar’la müzik yolculuğunu, ilk teklisini ve pandemi sürecinde kültür-sanat emekçilerinin yaşadığı problemleri konuştuk.

Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Müzik Teknolojileri Bölümü’nde öğrenci olan Anıl Bayraktar, sözü ve bestesi kendisine ait olan, prodüktörlüğünü ise Mert Medeni ve Çağahan Öztürk’ün üstlendiği ilk teklisi “Hikâyem Çok”u yayınladı.

2017’den bu yana çeşitli müzik gruplarında gitar teknisyeni ve ses mühendisi olarak çalışan Bayraktar, pandemi sebebiyle geçim sıkıntısı yaşadığı için farklı iş kollarında çalışmak zorunda kalan bir sanat emekçisi. Salgın sürecinde çeşitli kafelerde çalıştıktan sonra bir gazetede editör olarak işe başlayan ve hala editör olarak çalışmaya devam eden Anıl Bayraktar, hikâyesini İleri’yle paylaştı.

‘SÜREKLİ YENİ BİR ŞEYLER YAZMAYA ÇALIŞIYORUM’

Kendinizden biraz bahseder misiniz? Müzik hayatınız nasıl başladı ve şu anda nasıl gidiyor?

Öncelikle röportaj için İleri Haber'in tüm çalışanlarına ve size teşekkürler.

Müzik yaşantım 13-14 yaşlarında ailemin bana hediye ettiği bir gitarla başladı. Daha sonrasında lisede bir müzik grubumuz vardı onlarla çeşitli yarışmalara katıldık, konserler düzenledik. Lise bittikten sonra grubumuz pek devam edemedi. Herkesin müzik yolculuğu farklı yerlere doğru ilerledi. Ben de İstanbul Üniversitesi- Gazetecilik bölümünü kazandım. Üniversiteye geçişle birlikte de müziğe yaklaşık 3 sene ara verdim. O esnada da barda garson olarak çalışıyordum. Fakat zamanla bir sorgulama durumu söz konusu oldu. Barda bir gün çalışırken 'ben müzik yapmak istiyorum' dedim kendi kendime. Sonra her şeyi bıraktım ve müzik piyasasındaki tanıdığım herkesi aradım. Teknik ekiplerde çalışmak istiyordum. Sonrasında birinden geri dönüş aldım ve Yüksek Sadakat grubunda rodi olarak işe girdim. Müziğe dair profesyonel adımım da böyle başladı diyebilirim. Bu işin içine girince de bu işin bölümünü okumak için yetenek sınavlarına hazırlandım ve Yıldız Teknik Üniversitesi- Müzik Teknolojileri bölümüne girdim. 2019 yılında da Yüzyüzeyken Konuşuruz grubuna teknik ekip olarak dahil oldum. Hala onlarla birlikteyim.

Çalıştığın sanatçıları, konseri dinlemeye gelen seyircileri sahne arkasından izleyince de müzik aşkı daha da artıyor. Bende de öyle oldu. O esnada besteler yapmaya da başladım. Evdeki ufak ortamımda şarkılarımı demo halde kaydedip çevremdeki insanlara sürekli dinletip görüşlerini alıyordum. Böyle böyle birikmiş en az 35-40 tane şarkım oldu. Nihayetinde de onları düzenleyip profesyonel bir şekilde kayıt etmeye başladık ve ilk teklim o şekilde çıktı. Müzik yaşantım da şu an bu şekilde devam ediyor. Sürekli yeni bir şeyler yazmaya çalışıyorum.

‘GİT GELLİ BİR MÜCADELE HAYATIMIZDA HEP VAR’

İlk tekliniz Hikâyem Çok’un hikâyesinden biraz bahseder misiniz?

Hikâyem Çok'un aslında net tarif edebileceğim bir hikâyesi yok. Fakat kendi yaşantımdan yola çıkarak bir şeyler yazdım. Müziğe dair, hayatıma dair düştüğüm, kalktığım, durduğum ve ileriye adım attığım pek çok şeyi kısa sürede bir arada yaşadım. Bu bir yanıyla sadece benim de değil yaşadığımız dünyada milyonlarca insanın hayatında karşı karşıya kaldığı durumlar. Herkesin hayalleri var, söylemek istedikleri, yapmak istedikleri var. Bunları gerçekleştirmek asla kolay değil. Bazen vazgeçiliyor, bazen o vazgeçme halini insan kendine yakıştıramıyor insan. Ama git gelli bir mücadele hayatımızda hep var.

‘ŞARKILARIMI SİLİP SİGORTALI BİR İŞE GİRMEYİ ÇOK DÜŞÜNDÜM’

Hayallerini gerçekleştirmenin kolay olmadığı bir zamanda ve ülkede yaşıyoruz. Mutsuzluğun ve umutsuzluğun günden güne arttığı bir dünyada... Şarkı da aslında bunlardan yola çıkarak yazıldı. Müzik benim bir şeyleri anlatmamdaki en büyük aracımdı. Başka insanlar da farklı yollarla yapıyor bunu. Ama benim hayallerim bazen ekonomik bazen de toplumsal sorunlardan kaynaklı zaman zaman rafa kalktı. Şarkılarımı silmeyi, sigortalı bir işe girip çalışmayı, her şeyden vazgeçmeyi çok düşündüm. Ama işte dedim ya insan bu vazgeçme halini kendine yediremiyor.

‘KURTARICININ KENDİM OLDUĞUNU BİLİYORUM’

Şarkıda da bunu birkaç şekilde anlatmaya çalıştım. En dipten çıkmalar, durmalar, gölgeni dövmeler... İlk bölümde bunları anlatıyorum bunlarla birlikte de bir kurtarıcı bekliyorum aslında. Fakat o kurtarıcının gelmeyeceğinden kurtarıcının kendim olduğunu da bilerek yapıyorum bunu. İkinci bölümünde ise toprağa düşüp, çiçek açıp, tepeler aşıp gelen biri var. O kurtarıcıya da 'sen gelmedin ama ben geldim' serzenişi söz konusu. İlk bakışta sıradan bir aşk şarkısı gibi durduğunu da reddetmiyorum. Ama olayın içeriği biraz böyle. Bunu daha farklı şekilde farklı cümlelerle belki daha açık bir şekilde de anlatabilirdim. Bunu tercih etmedim çünkü edebiyata, şiire bakış açım tam olarak böyle değil. Kapalı anlatımla birlikte basit ve gündelik olanın edebiyatını tercih ediyorum.

Hikâyem Çok bu anlattığım her şeyle birlikte kendimden yola çıkarak bir kuşağın, hayalleri olan ama bunları öteleyen veya tamamen vazgeçen herkesin hikayesiyle alakalı. Büyük bir anlam yüklemiyorum elbette sadece ben kendi mücadelemi böyle anlatmak istedim.

‘GEÇİNEBİLMEK İÇİN ENSTRÜMANIMI SATTIM’

Salgın döneminde getirilen yasaklar sizi de etkiledi mi?

Tüm geçimimi konserler sayesinde sağlayan biriydim. Konserlerin iptal olması benim bir anda en dibe çökmeme neden oldu hem ekonomik hem psikolojik açıdan. Yani bunu sadece ekonomiyle de kısıtlamak istemiyorum. Fakat temelinde de bu yatıyor. Kiranı, faturanı ödeyemeyince üretim yapman da zor oluyor. Çünkü kafam hep orada, bu ayın kirasını nasıl ödeyeceğim diye düşündükçe insan bir şeyler yazmaya da oturamıyor. Kendimi bildim bileli bir yerlerde çalışan ve geçimini o şekilde sağlayan bir insandım. Pandemiyle birlikte de yıllarca emek verdiğim işimin elimden alınması bir boşluğa sürükledi. Bunların üstüne tanıdık, tanımadık müzik emekçilerinin intihar haberlerinin gelmesi bir utancı da bir arada getirdi. Yani evet utanması gereken tabii bizler değiliz. Gencecik insanları intihara sürükleyenlerin utanması gerekiyor. Ama işte derinden etkiledi beni. Ekonomik çöküşün yanına bu psikolojik çöküş de eklenince mutsuz, neşesi elinden alınmış bir insan oldum çıktım. Başka işlere girdim, müzik sektörünü tamamen bırakmayı düşündüm, enstrüman sattım geçinebilmek için. Bunları saf bir mağduriyet olarak anlatmıyorum. Öfkeliyim o yüzden anlatıyorum.

‘KARŞIMIZDA EĞLENCEYE, MÜZİĞE DÜŞMAN BİR İKTİDAR VAR’

Sizce AKP iktidarı pandemiyi gerekçe göstererek kültür-sanat alanında getirdiği yasaklamalarla neyi amaçlıyor olabilir?

İktidarın salgın yönetiminin başından beri doğru olmadığını, çoğu zaman toplumun sağlığı yerine kendi politik çıkarlarına göre hareket ettiğini düşünüyorum. 2 seneye yakın konserlerin yapılamaması fakat hastalığın tavan yaptığı aşamada kendi kongrelerinin büyük kalabalıklarla yapılması bunun en büyük göstergesi. Sadece kültür-sanat alanından ziyade ülkedeki milyonlarca insan gerçek anlamda açlığa ve kendi kaderine itildi. Bundan en büyük payı da kültür-sanat, eğlence sektörü aldı. Çünkü karşımızda eğlenceye, insanların alkolüne, müziğine düşman bir iktidar var.

'Kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yok, kusura bakmayın' diyen biri, müziği bir rahatsızlık, kusur olarak gören biri tabii ki müzisyen intiharlarını da, kafelerini barlarını kapatmak zorunda kalan esnafları da, orada çalışan emekçileri de görmezden gelir. Onların amaçlarını benim anlatmama da çok gerek yok aslında. Kendileri gayet itirafta bulunuyorlar. Müzik yasağının salgınla, hastalıkla alakalı olmadığını çok net şekilde ifade ediyorlar. Amaç bunu sürekli hale getirmek olabilir ama ben toplumun bunu kabul etmeyeceğini düşünüyorum.

‘ANA AKIMDAN İSİMLER BİLE TEPKİ GÖSTERDİ’

İnsanlar saatlerce çalışsın, sadece çalışsın, fakat eğlenmeye gidemesin? Böyle bir anlayış var mı? Müzik sektöründen de büyük bir tepki söz konusu oldu. Ana akımdan isimler bile tepki gösterdi. Çünkü insanların yıllardır büyük bir emekle ve özveriyle ortaya çıkardığı eserlerine bir saygısızlık bu. O açıdan binlerce meslektaşımın dediği gibi kusura bakıyorum. Müzik emekçilerinin intiharlarından bahsederken utanması gereken biz değiliz onlar demiştim. Müzisyenlerin intiharlarından rahatsızlık duymayıp müziğin kendisini rahatsızlık olarak duyan bir anlayışla ben uzlaşmam. O sebeple tekrar söylüyorum kusura bakıyorum.

‘KISITLAMAYI KALICI HALE GETİRMEK İÇİN ELLERİNDEN GELENİ YAPACAKLAR’

Pandemi kapsamında birçok yasağın kaldırılmasına rağmen gece 00.00’dan sonra müzik yapma yasağı getirildi. Sizce bunun pandemi kapsamında alınan önlemlerle bir ilgisi var mı?

Bir önceki soruda da bunu ifade ettim. Bunun pandemiyle gerçekten bir alakası yok. Yani cidden bunu bizim söylememize de gerek yok kendileri bunu açıkça söylüyorlar zaten. Pandemi kapsamında önlem alınacaksa toplu taşımalarda her sabah-akşam iş yerlerine giden insanları biraz düşünselerdi, iş yerlerinde bir arada çalışan binlerce insanı düşünselerdi. Evet salgın bitmeden eski yaşantımıza dönmemiz pek mümkün değil. Bir arada olup hep birlikte eğleneceğimiz günlere çok az daha var. Fakat müziği rahatsızlık olan gören bir anlayış salgın bittikten sonra bu kısıtlamayı kalıcı hale getirmek için de elinden geleni yapacaktır.

‘SAHNEDE OLMANIN VERDİĞİ MUTLULUĞU TARİF EDEMİYORUM’

Gelecek döneme dair bir albüm veya yeni bir tekli planınız var mı?

Temmuz ayının sonlarına doğru ikinci bir tekli daha yayınlanacak. Daha sonrasında da bir albüm yayınlayacağız. Bu yola çıkarken istediğim hep konserlerde bir araya gelmekti. Sahnede olmanın verdiği mutluluğu çok tarif edemiyorum. Biraz da sabırsızım hızlıca albümün çıkmasını ve konserlerin başlamasını istiyorum aslında. Önümüzdeki sonbahar ve kış ayı salgının durumuna göre de konserlerimiz başlayacak umarım.

‘YAŞADIKLARIMIZI UNUTMADAN HAREKET ETMELİYİZ’

Müzisyenlere, sahne ve kültür-sanat emekçilerine bir çağrınız var mı?

Toplum nezdinde değil fakat yönetenler nezdinde nasıl bir yalnızlığa itildiğimizi herkes bu süreçte bence çok yakıcı bir şekilde gördü. Onlardan bir şey bekler değil kendimiz mücadele eder bir pozisyonda olduğumuzda da kazanabileceğimizi herkesin bilmesini isterim. Sanat mücadelesi, hak mücadelesi bu hepsi için geçerli. Hayal kurmanın zor olduğu bir dönemdeyiz. Ben bir insanın hayalleri kadar var olduğunu düşünmüşümdür hep. Üstenci bir yerden değil, dostane bir yerden hayallerimizi satmayalım, vazgeçmeyelim benim sadece kültür sanat değil tüm alanlara yapabileceğim en özet çağrıdır aslında. Dayanışma, birbirimize omuz verme çok değerli. İçinden çıkacağımız sürece göre şekilleneceğiz. Hiçbirimiz belki iyi değiliz, iyi olmak zorunda da değiliz ama yaşadıklarımızı da unutmadan hareket etmeliyiz, özgür sanat ve özgür toplum için...

DAHA FAZLA