Aladağ katliamı davasında 9'uncu duruşma görüldü

Aladağ katliamı davasında 9'uncu duruşma görüldü

Aladağ'da bir tarikata bağlı kız öğrenci yurdunda çıkan yangın sonucu 12 kişinin hayatını kaybetmesine ilişkin davanın 9'uncu celsesi bugün görüldü. Esas hakkında mütalaasını açıklayan Savcı, 7 yurt görevlisinin bilinçli taksirle ceza almalarını istedi.

Adana’nın Aladağ ilçesinde 29 Kasım 2016 tarihinde bir tarikata bağlı kız öğrenci yurdunda çıkan yangın sonucu 11'i öğrenci 12 kişinin hayatını kaybettiği davanın 9'uncu celse duruşması bugün görüldü.

Duruşmada esas hakkında mütalaasını veren Savcı, yurtta görevli 7 kişinin bilinçli taksirle ölüme neden olmakla ceza almalarını talep etti. Duruşma öncesi basın açıklaması yapan aileler, başka ailelerin de başına gelmemesi için sorumluların cezalandırılmasını istedi.

Duruşmada ilk sözü alan Av. Can Atalay, Savcılık'ın içtihada aykırı karar vererek suça ortak olduğunu belirttiği beyanında şunları kaydetti:

'SAVCILIK İDDİANAME HAZIRLANMASI AŞAMASINDA YURDUN YIKILMASINA NASIL KARAR VERİR?'

"Olay eğitimin tarihsel gelişimi ve kamunun sorumluluğu ile ilgilidir. Ruhsatı bulunmayan ve kaçak olduğu ilgili kamu idaresinin yazısı ile sabit olan ruhsatsız binada, elektrik projesi bile olmayan yurda 40 kusür yıl göz yumulması kamu idaresinin sorumluluğunu tarif ediyor. Yurdun açılması ve faaliyetin sürdürülmesini sağlayan olası kastı tarif ediyor."

"“Bu insanlar yoksullar. Bu insanlara sahip çıkabilecek şey devlet idaresidir. Devletin birinci yükümlülüğü yoksul insanların adalete erişmesinin önündeki engelleri kaldırmaktır. Devlet sadece gece bekçisi değildir, yoksul çocuklarının eğitime erişimini sağladığında devlettir.”

"Deliller karartılıyor. AYM kararında açıkça yargılama sürecinde de bilirkişi incelemesinin yapılması gerekmesine rağmen yurdun yıkılarak delilerin karartılması açık örgütlü davranışı işaret ediyor. İddianamenin hazırlanmasından hemen önce yurdun yıkılmasına nasıl karar verebilir bir savcı? Soruşturma aşamasında keşif yetmez; yargılama aşamasında da keşif gerekir."

'TANIKLAR ISRARLA DİNLENMİYOR'

Atalay ayrıca, olayın birinci tanıklarının belletmenler olduğunu vurgulayarak, soruşturma aşamasından sonra tüm ısrarlı taleplerine rağmen belletmenlerin mahkeme tarafından dinlemediğini de hatırlattı. 

Atalay'dan sonra söz alan Avukat Deniz Özen ise, yurdun 1972'de açılmış olmasının tesadüf olmadığını belirterek, "12 Mart’tan sonra cemaatler ilk kez devlet eliyle kurulmaya başlanmıştır. Bu yurdun 1972’de kurulmuş olması tesadüf değildir .1983’ de ilk yazışmanın yapılması da tesadüf değildir. Askeri darbelerin nasıl cemaatler açısından açıcı olduğunu açıklar” şeklinde konuştu.

'YOKSUL ÇOCUKLARI CEMAAT EVLERİNE YÖNLENDİRİLDİ'

Özen, cemaatlerle Milli Eğitim Bakanlığı arasında yapılan protokolleri paylaşarak, "Türkiye tarihi boyunca toplam 85 protokol yapılmış 50 tanesinden fazlası işe 15 Temmuz’dan sonra yapılmış. Fethullahçıların açtığı kadrolar şu an farklı cemaatlere peşkeş çekiliyor. AKP iktidarının önemli değişikliklerinden biri 4+4+4 sisteminin getirilmesidir. Bu sistem çocuklara kalacak yer bulmadan getirildi. Yoksul ailelerin çocuklarını Fethullahçıların, Süleymancıların ya da başka cemaatlerin evlerine yönlendirilmesiyle sonuçlandı” dedi.

'KAÇAK YAPILAN BİNA 44 YIL BOYUNCA DENETİMDEN GEÇİRİLMEMİŞ'

Avukat Akçay Taşçı da bilirkişi ve yangın raporlarını değerlendirdiği beyanında, "Kesin olan bir şey vardır ki ilgili yurt binası kaçaktır. Bu binanın kaçak olmasının en önemli sonucu bu binanın 44 yıl boyunca denetim geçirmemesidir. Binada herhangi bir iyileştirme yapıldığına dair dosyada hiçbir bilgi yok" dedi.

Taşçı, yangının binanın girişindeki sigorta panosunda çıktığını ve yanıcı maddelerle yayıldığını söylerken, elektrik mühendisinin 10 Ocak 2017 raporunda; resepsiyon sigorta kutusunun kömürleştiğini söylediğini hatırlattı.Taşçı, şunları kaydetti:

"Sigorta kutusundan ateşin kanepeye düştüğü değerlendirmiş. Kabloların gevşek olması ve ark oluşmasına sebep oluyor. Sigorta panosu görevini yerine getirecek durumda değil. İkinci katta başka bir yangın başlamış. Aşağıda başlamasa yukarıda başlayacakmış. Farz edelim sanık avukatlarının iddia ettiği gibi ana kofradan çıktı. Bu bile bizi ilgilendirmez. Sigortanın görevi ana kofradan düzensiz elektrik gelse bile aşırı akımı engellemek. Ana kofradan çıksa bile senin sigortan akımı kesmek zorunda. Elektrik tesisatını sağlıklı şekilde kurmak derneğin görevi. Belediyenin verdiği belgeye göre bina kaçak. 72 yılında yapılmış kaçak bina denetim geçirmemiş" dedi.

'DERNEK BAŞKANI VE YÖNETİM KURULU ÜYELERİ DOĞRUDAN SORUMLUDUR'

Beyanda bulunan bir diğer avukat Evren İşler de derneğin yönetim kurulu başkanı ve üyelerinin doğrudan sorumlu olduğunu belirtti. İşler, "Dernek yönetim kurulu karar alma noktasında eşit sorumlu durumdalar. Alınan bir kararın uygulanmasından değil karar alınmamasından bahsediyoruz. Dernek başkanının ayrı bir sorumluluğundan bahsetmek mümkün değil. Bu yüzden hepsi eşit sorumludur" dedi.

Avukat beyanlarının ardından, esas hakkında mütalaasını açıklayan Savcı, bilirkişi raporlarına dikkat çekerek, Dernek Başkanı İsmail Uğur, dernek yöneticileri Mahir Kılıç, Mustafa Öztaş, Ramazan Keleş, Ramazan Dede, Yurt müdürü Cuma Ali Genç ile yurt çalışanı Mahmut Deniz'in bilinçli taksirle cezalandırılmalarını istedi. Çocukların kaydını yapan ve çocukları yurda getiren Mahmut Deniz'in fiilen yurt yönetiminde her aldığını ifade eden Savcı, dernek başkanı ve yönetim kurulu üyeleri ile yurt binasına yangına yönelik gerekli tedbirleri alması gerektiği ancak söz konusu tedbirleri almayarak bilinçli taksirle ölüme neden olduklarını söyledi.

İtfaiye görevlileri Durmuş Gökçe, Hasan Turan Çakmak, Nihat Sarraf ve Yücel Turaç'nin hareketlerinin ihmal suretiyle görevi kötüye kullanmaktan ceza almasını istedi.

Taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebep olmanın alt ve üst sınırı 2 ila 15 yıl. Savcılığın mütalaasına dikkat çektiği bilinçli taksirde ceza üçte bir ya da yarı oranında artırılıyor. Savcı yurt yöneticileri ve dernek yöneticileri için 4 ila 22, 5 yıl arası ceza istedi.