Aladağ katliamı: 'Cemaat-devlet işbirliğinin en somut ve en dramatik örneklerinden biri'

Aladağ katliamı: 'Cemaat-devlet işbirliğinin en somut ve en dramatik örneklerinden biri'

Üzerinden 2,5 yıl geçmesine rağmen tüm sanıkların tahliye edildiği, 11’i çocuk 12 kişinin hayatını kaybettiği Aladağ katliamının 9'uncu celsesi 30 Nisan’da görülecek. Dava öncesi, davanın avukatlarından Aras Doğruel’le süreci ve bundan sonrasını konuştuk.

Nazlı Eda Piyade     @nazliieda_

Adana’nın Aladağ ilçesinde tarikat yurduna ait bir kız yurdunda 29 Kasım 2016’da çıkan yangında 11’i öğrenci 12 kişi hayatını kaybetmişti.

Açılan davada, 18 kişi 'Birden fazla kişiyi taksirle öldürme ve yaralanmalarına sebep olmak' suçlamasıyla  yargılanırken tutuklu son 2 sanık da ‘tali kusurlu’ oldukları iddia edilerek tahliye edilmişti. 

Yurdun ruhsatsız olduğu ortaya çıkmasına rağmen hiçbir sorumlunun ceza almaması toplumsal tepkiye neden olmuştu.

30 Nisan’da (yarın) görülecek 9'uncu celse öncesi, Sosyal Haklar Derneği'nden Avukat Aras Doğruel’le dava sürecini konuştuk. Davanın avukatlarından Doğruel, laik ve kamusal eğitim alanının devlet eliyle cemaatlere peşkeş çekildiğinin altını çizerken, bu davayla “Yoksul ailelerin çocuklarının siyasal islamcı iktidarın birer neferi haline getirilmek uğruna diri diri yanmasına sebep olan cemaat mensuplarının devlet eliyle nasıl koruma altına alındığını tüm Türkiye gördü” dedi.

‘CEMAAT-DEVLET İŞBİRLİĞİNİN EN SOMUT VE DRAMATİK ÖRNEKLERİNDEN BİRİ’

Aladağ'daki yurdun bir tarikat yurdu olduğunu ve çocukların oraya mahkum edildiğini biliyoruz. Buna rağmen hiçbir sorumlu ceza almadı. Süreç nasıl işledi?

Öncelikle çok önemli bir noktadan başladığınız için teşekkür ederim. Süreci elimden geldiğince özetleyeyim. ‘Aladağ Yurt Yangını Davası’nda on yıllardır süregelen cemaat-devlet işbirliğinin en somut ve en dramatik örneklerinden birini yaşıyoruz. Belirtmek isterim ki, meydana gelen yangın, bir kaza değil. Kaza, içinde dikkatsizlik barındırır, hata barındırır, öngörememe barındırır. 

Ancak siz, bırakın yangına karşı önlem almayı, daha ruhsatı dahi olmayan bir binada yurt işletilmesine Milli Eğitim Bakanlığı olarak izin veriyorsanız, yapılan denetimlerde hukuka aykırılıkları göz ardı edip olumlu raporlar hazırlıyorsanız, köyünün yolu olmadığı için çocuğunu devlete teslim etmeye gelen aileleri de cemaatlerin işlettiği bu ruhsatsız yurtlara yönlendiriyorsanız artık bir dikkatsizlik, hata ya da öngörememe durumundan bahsetmek mümkün değil. 

‘DİKKATSİZLİK, KAZA YA DA ÖNGÖREMEME DEMEK MÜMKÜN DEĞİL’

Diğer yanda, zaten eski olan binaya kaçak katlar çıkıp elektrik tesisatını yenilemiyor, yerleri halı, duvarları yarısına kadar ve merdivenleri tamamen ahşap kaplıyorsanız, kapı kolları olmayan yangın kaçış kapılarınız PVC malzemeden üretilmişse ve çatıyı çinko-ahşap karışımı malzemeden yaptırıp bağlı olduğunuz yangın mevzuatının tek bir gereğini dahi yerine getirmiyorsanız, artık bir dikkatsizlik, hata ya da öngörememe durumundan bahsetmek mümkün değil. Aladağ’da 11 çocuğumuz ve bir belletmen göz göre göre, kömürleşene dek yanarak ya da dumandan zehirlenerek öldüler. 

Sorumlular, itfaiyeyi yangın başladıktan en az 15 dakika sonra aradılar. Dertleri olayı “örtbas etmekti”. Ayrıca bu tür bir yangında yaşamsal müdahalenin ilk üç dakikada yapılması gerektiğini, sonradan yapılacak herhangi bir itfaiye müdahalesinin ise yalnızca arama kurtarma ve soğutma çalışması olduğunu bilgisini de paylaşalım ki sürekli sorumluluk yüklenmeye çalışılan itfaiye, haberi aldıktan bir dakika sonra yangın yerine varmıştı. Ama artık çok geçti.

Yanan bina, yangından hemen sonra Türkiye tarihinin en büyük delil karartma operasyonuyla, yeterli inceleme ve örnek alma çalışmaları yapılamadan savcılık oluruyla yıkıldı. 

‘LAİK VE KAMUSAL EĞİTİM ALANININ CEMAATLERE NASIL PEŞKEŞ ÇEKİLDİĞİNİ GÖRDÜK’

Davanın avukatlarından biri olarak, söz konusu başka bir yer olsaydı dava sonucunun böyle olacağına inanıyor musunuz?

Laik ve kamusal eğitim alanının, devlet eliyle, cemaatlere nasıl peşkeş çekildiğini, ülkenin fakir ailelerinin, köylü ailelerin çocuklarının nasıl siyasal islamcı iktidarın birer neferi haline getirilmeye çalışıldığını ve bu uğurda ilkokul çağındaki çocuklarımızın diri diri yanmasına sebep olan cemaat mensuplarının devlet eliyle nasıl koruma altına alındıklarını Aladağ Yurt Yangını Davası’yla tüm Türkiye gördü, görmeye devam ediyor. Soruşturmayı yürüten savcılık makamı, dosya sanıklarının taksirle (dikkatsizlikle) hareket ettiklerini ileri sürüyor.

Ancak biz, ortada bir dikkatsizliğin çok ötesinde; bilme, öngörme ve olası sonuçları engellemek için herhangi bir harekette bulunmama durumunun olduğunu biliyoruz. Türk Ceza Kanunu’nda bunun karşılığı, olası kasıtla öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçudur. Biz de 30 Nisan’da görülecek duruşmada bu durumu ortaya koyacağız. Bu duruşmanın bir başka önemi de savcının esas hakkında mütalaasını sunacak olması.

‘UTANMADAN KAN PARASI YATIRDILAR’

Bundan sonraki süreci nasıl işletmeyi düşünüyorsunuz?

Aladağ’daki yurt yangını; tüm Türkiye’nin ancak ve doğal olarak en yoğun şekilde, yangında yaşamını yitiren ve yaralanan çocuklarımızın ailelerin yüreğinde yanmaya devam ediyor. Aileler çok dirayetli, çocuklarının yaşamlarının hesabını sormak noktasında çok sağlam duruyorlar. Biz bu dosyada, hemen duruşmadan önceki gün, en basit tabiriyle utanmadan, ailelerin banka hesaplarına kan parası yatırıldığını da gördük. Ancak aileler her türlü baskı, yıldırma ve vazgeçirme çabasına rağmen süreci ilk günkü inançla takip etmeye devam ettiler, ediyorlar. Biz, dosya avukatları olarak onların mücadelesine destek oluyoruz diyebilirim. Bundan sonra da onların yanında, kamusal ve laik eğitim hakkının hayata geçirilmesini talep eden yurttaşların yanında olmaya devam edeceğiz. 30 Nisan’da Adana-Kozan’da görülecek duruşmayı, bu röportajın tüm okurlarına tekrar hatırlatmış olalım. Duyarlı tüm yurttaşların desteğini bekliyoruz.