‘Akşener ve ekibinin rejimle özsel bir derdi yok ancak sağdaki 'muhalefet boşluğu' için bir potansiyel taşıyorlar’

Akademisyen-yazar Fatih Yaşlı, Meral Akşener liderliğindeki oluşuma ilişkin değerlendirmesinde, söz konusu oluşumun sağdaki ‘muhalefet boşluğu’ için bir potansiyel taşıdığını ancak rejimin iki temel ayağı olan dinselleşme ve neo-liberalizm ile özsel bir dertlerinin olmadığını belirtti.  



01-09-2017 16:24

MHP’den ihraç edilen Meral AkÅŸener, Ümit ÖzdaÄŸ ve Koray Aydın’ın öncülüÄŸünde kurulacak yeni partinin muhtemel siyasi etkilerine iliÅŸkin hazırladığımız dosya kapsamında akademisyen-yazar Fatih YaÅŸlı ile konuÅŸtuk.

Yeni oluÅŸuma iliÅŸkin deÄŸerlendirmesinde milliyetçi-muhafazakar kesimlerden buraya kaymalar olabileceÄŸini belirten YaÅŸlı, AkÅŸener ve ekibinin saÄŸdaki ‘muhalefet boÅŸluÄŸu’ için potansiyel olarak en güçlü aday olduklarını belirtti. AKP’nin inÅŸa etmekte olduÄŸu rejimin iki temel ayağının dinselleÅŸme ve neo-liberalizm olduÄŸunu ifade eden YaÅŸlı, AkÅŸener ve ekibinin bu açıdan rejimle özsel bir derdinin bulunmadığını ancak varlıklarının AKP tabanındaki etkisinin rejim açısından bir bariyer etkisine yol açabileceÄŸini söyledi.

“AKÅžENER’İN PARTİSİ SAÄžDAKİ ‘MUHALEFET BOÅžLUÄžU’ İÇİN POTANSİYEL TAÅžIYOR”

Meral AkÅŸener liderliÄŸinde kurulacak partinin Türk sağında bir boÅŸluÄŸu dolduracağı yönünde kimi deÄŸerlendirmeler var. Yeni oluÅŸumun saÄŸ siyasi özneler ve ÅŸu an büyük ölçüde AKP tarafından domine edilen milliyetçi-İslamcı kitleler üzerinde nasıl bir etki yaratabilir?

Åžu an Türkiye’de iki büyük saÄŸ siyasi özne bulunuyor, AKP ve MHP. Bu ikisi arasında özellikle 15 Temmuz sonrası kristalize olan bir tür gayri resmi koalisyon var. Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi ise bu ikisine nazaran daha küçük ve zayıf olmakla birlikte, yine de Türk saÄŸ geleneÄŸinin belli damarlarının taşıyıcısı olarak siyaset sahnesindeki varlıklarını devam ettiriyorlar. Saadet AKP’ye muhalifken, BBP Cemaat-sonrası konjonktürde yeniden yapılandırılan devlet aygıtı içerisinde yer alabilmek adına AKP’yi destekliyor. Demek ki saÄŸda ÅŸu an tek bir “muhalif” parti var, o da Saadet. Ancak Saadet tarzı bir siyaset Türkiye için fazla anakronik görünüyor, bu tür bir İslamcılık anlayışının bizzat AKP eliyle marjinalize edildiÄŸi görülebiliyor. Demek ki saÄŸda bir “muhalefet boÅŸluÄŸu” var, tespit doÄŸru. Bu boÅŸluÄŸu dolduracak olan öznenin AkÅŸener’in partisi olup olmayacağı sorusuna ise kesin olarak “evet” demek güçse de, potansiyel olarak en güçlü ismin AkÅŸener ve en güçlü partinin ise kuracağı parti olacağı görülebiliyor.

“KENDİSİNİ REJİME AİT HİSSETMEYEN KESİMLERDEN AKÅžENER’İN PARTİSİNE KAYMALAR OLABİLİR”

Evet, AkÅŸener ve partisinin milliyetçi ve İslamcı deÄŸilse de, milliyetçi ve muhafazakâr seçmen üzerinde bir etki yaratma ihtimali hayli yüksek. Zaten AKP’ye oy verenler de dâhil olmak üzere seçmenin az bir bölümü kendisine “İslamcı” adını veriyor, bu nedenle AkÅŸener’e yönelebilecek kesimleri milliyetçi-muhafazakâr diye adlandırmak kanımca daha doÄŸru olacaktır. Bahçeli’den memnun olmayan ülkücü/milliyetçi kesim ve geçmiÅŸte AKP’ye oy vermiÅŸ olmakla birlikte, artık genel gidiÅŸata dair birtakım rahatsızlıklar duyan, kendisini AKP’nin inÅŸa ettiÄŸi rejime ait hissetmeyen, istikrar kaygısı taşıyan kesimlerden AkÅŸener’e ve partisine belli oranda, örneÄŸin ilk seçimde barajı geçecek ve hatta belki de geliÅŸmelere baÄŸlı olarak AkÅŸener’i CumhurbaÅŸkanlığı koltuÄŸunda görebileceÄŸimiz ÅŸekilde kaymalar olabilir. Bunun olup olmayacağını ise siyasi mücadeleler ve güç iliÅŸkileri, tarafların bu mücadelede izleyecekleri taktik ve stratejiler ve elbette ki emperyalizmin alacağı tutum belirleyecektir.

“90’LI YILLAR BOYUNCA ÜLKÜCÜ HAREKETİN GÜNDEMİNDE ‘MERKEZE YÜRÜYÜÅž’ GÜNDEMİ VARDI”

Meral AkÅŸener'in 2001 yılında AKP'nin kurucularıyla kısa süreli bir teması olmuÅŸtu. AkÅŸener, neden İslamcı ekibe katıldığına iliÅŸkin, "Milli ve manevi deÄŸerler, dini deÄŸerler milletin deÄŸerleridir. Dolayısıyla her parti bu deÄŸerleri savunmalıdır. Sadece tek bir partiye milliyetçilik, bir partiye dindarlık, bir partiye liberallik bırakılmayacak kadar Türk milletinin omurgasını oluÅŸturan kavramlardır" ifadelerini kullanmıştı. Koray Aydın da geçtiÄŸimiz günlerde yaptığı açıklamada "Herkesi kucaklayacağız" ÅŸeklinde konuÅŸtu. Bu sözlerden hareketle AkÅŸener'in yeni siyasi oluÅŸumunun ideolojik olarak Ülkücü sınırları aÅŸarak çeÅŸitli İslamcı kesimlerle baÄŸ kurması olası mıdır? Böyle bir durumda Türk sağında nasıl deÄŸiÅŸimler ortaya çıkabilir?

Ülkücü hareketin tarihine baktığımızda, bütün 90’lı yıllar boyunca bir “merkeze yürüyüÅŸ” gündeminin olduÄŸunu görürüz. Özellikle Kürt sorununun baÅŸat sorun haline gelmiÅŸ olduÄŸu 90’ların ikinci yarısında, ErtuÄŸrul Özkök ya da Serdar Turgut gibi isimlerin büyük katkısıyla gündeme gelen “pop-milliyetçilik” günlerinde, TürkeÅŸ “Türkiye’nin iç savaÅŸa gitmesini engelleyen bilge lider” olarak kutsanmış, MHP’nin giderek kentli, modern, eÄŸitimli kitlelerin milliyetçiliÄŸini temsil ettiÄŸi algısı yaratılmaya çalışılmıştı. “Merkeze yürüyüÅŸ” denen ÅŸey, Bahçeli döneminde de devam etti, 99 seçimlerinde MHP % 18 civarında oy aldı ve 2000-2001 krizlerinin faturasının DSP-MHP ve ANAP’a yani koalisyon ortaklarına kesildiÄŸi 2002 seçimlerini dışarıda tutacak olursak, bu süreç MHP’yi % 12-14 bandına yerleÅŸtirdi. “Komünizm tehdidi”nin olmadığı bir konjonktürde, esas olarak anti-komünist bir paramiliter güç olarak kurulmuÅŸ ülkücü hareketin, zaten “merkez”e yürümekten ve daha “mutedil” bir siyaset izlemesinden baÅŸka çaresi yoktu.

“REJİM İNÅžASI İÇİN ATILAN ADIMLAR ‘MERKEZ’DE BİR BOÅžLUK YARATTI”

Tam da bu nedenle, MHP içerisinden çıkan bu ekibin, “merkez”de yer alma isteÄŸinde, oraya oynayacağını söylemesinde ÅŸaşırtıcı bir yan yok. Türkiye’de neredeyse bütün düzen partileri zaten uzunca bir süredir “merkez”e oynamayı, ideolojisizliÄŸin ideolojisini benimsemeyi ve buradan iktidara yürümeyi bir strateji olarak benimsemiÅŸ durumdalar. AKP, iktidarının özellikle ilk yılarında ANAP ve DYP’nin bitiÅŸinin yarattığı boÅŸluÄŸu gayet baÅŸarılı hamlelerle doldurmayı baÅŸarmıştı. Ancak sonrasında kendi rejimini inÅŸa etmeye dair attığı adımlar ve bunun gereÄŸi olarak siyaseti giderek artan ölçülerde dost-düÅŸman ikiliÄŸi üzerine kurgulaması ve süreklileÅŸmiÅŸ bir teyakkuz hali üzerinden tek adama dayalı bir parti-devleti inÅŸasına giriÅŸmesi, kitleselliÄŸini koruduÄŸu halde AKP’yi bir merkez partisi görünümden uzaklaÅŸtırdı ve “merkez” denilen yerde bir boÅŸluk yarattı.

“AKÅžENER VE PARTİSİ SADECE AKP’YLE DEĞİL, CHP’YLE DE REKABET EDECEK”

Bugün buraya sadece AkÅŸener ve ekibinin deÄŸil, aynı zamanda CHP’nin de oynadığını, CHP’nin giderek bir merkez saÄŸ parti hüviyetine büründüÄŸünü ve bunu iktidar stratejisi olarak gördüÄŸünü de geçerken not edelim. Dolayısıyla AkÅŸener ve partisinin sadece AKP’yle deÄŸil, CHP’yle de rekabet edeceÄŸini hatırlatmış olalım.

“AKÅžENER VE EKİBİNİN DİNCİLİK VE PİYASACILIKLA ÖZSEL BİR DERDİ YOK”

Bu yeni oluÅŸumu, AKP/Saray rejiminin bir parçası mı yoksa bu rejimin sınırlarını aÅŸan bir hareket olarak mı nitelendiriyorsunuz?

“Çeperinde bir yerde” ÅŸeklinde nitelendirmeyi tercih ederim. Åžöyle ki, rejim sadece tek adamlık/otoritarizm üzerine inÅŸa edilmiÅŸ deÄŸil, hep söylediÄŸim üzere iki ayağı daha var: dinselleÅŸme ve neo-liberalizm. AkÅŸener’in ve ekibinin, örneÄŸin Koray Aydın’ın ya da Ümit ÖzdaÄŸ’ın, bu ikisiyle, dincilik ve piyasacılıkla özsel bir derdi olabilir mi? Belki dozajı daha düÅŸürülmüÅŸ bir dinselleÅŸme, “ılımlı” bir cumhuriyetçilik ve Atatürk vurgusu, belki zaman zaman milliyetçi retorikle karşı çıkılıyormuÅŸ gibi yapılacak neo-liberal politikalar ama neticede her ikisiyle de özsel bir kavgası, özsel bir derdi olmayan saÄŸcılık. Dolayısıyla bunlar AkÅŸener ve partisini rejimin içine yerleÅŸtirir, ancak bizzat bu hareketin varlığının siyasette yaratacağı etki, yani AKP tabanından alacağı oy, rejim inÅŸası önünde bir takoz, bir bariyer etkisi yaratma potansiyelini baÄŸrında taşıdığı için elbette ki bu, onun bir ayağının rejimin dışında olması anlamına gelecektir.  

“’GİTSİNLER DE NASIL GİDERLERSE GİTSİNLER’ YAKLAÅžIMI AKÅžENER AÇISINDAN AVANTAJ”

2019’daki cumhurbaÅŸkanlığı seçiminde Meral AkÅŸener, Recep Tayyip ErdoÄŸan karşısında uzun süredir kimi kesimlerce aranan “düzen içi alternatif lider” olabilir mi?

Åžu an böyle bir potansiyel var ve bu mümkün ama ÅŸunu unutmamak lazım: Türkiye’de rejim, devlet, sermaye-iktidar iliÅŸkileri, medyanın yapısı vs. hepsi deÄŸiÅŸmiÅŸ durumda. Yerli ve küresel sermaye eÄŸer AkÅŸener’e yatırım yapmışsa, geçmiÅŸtekinden farklı politikalar izlemek, parti-devleti konfigürasyonunu göz önüne alan yeni hamleler yapmak zorunda. Yani artık gazete manÅŸetleriyle, ana haber bültenleriyle iktidar deÄŸiÅŸtirmek gibi bir durum söz konusu deÄŸil. Ancak ÅŸunu da göz önüne almak lazım, toplumun en az yarısını oluÅŸturan rejim karşıtı cephede “gitsinler de nasıl giderlerse gitsinler” tarzı bir yaklaşım var ve bu AkÅŸener açısından bir avantaj. EÄŸer Türkiye bildiÄŸimiz anlamda bir seçime giderse ve iktidar seçimlerin ikinci tura kalmasına izin verirse, ErdoÄŸan karşıtları kim olduÄŸuna bakmaksızın ErdoÄŸan’ın karşısındaki adaya oy vereceklerdir ve o adayın AkÅŸener olması, arkasına alacağı rüzgârla birlikte, AkÅŸener’in cumhurbaÅŸkanı olmasıyla sonuçlanabilecektir.