AKP'li Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan: Öcalan iyi niyetle söylemişse iyi bir aşama

AKP'li Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan: Öcalan iyi niyetle söylemişse iyi bir aşama

Saray ittifakının 24 Haziran ve 31 Mart seçimleri öncesi Kürtleri hedef alan çıkışları akıllardaki güncelliğini korurken, son süreçte yapılan açıklamalar ise dikkat çekiyor.

İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Ceza İnfaz Kurumu’ndaki PKK lideri Abdullah Öcalan’la 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana görüşemeyen avukatları, 2 Mayıs’ta süren açlık grevlerine sürerken bir görüşme gerçekleştirdi. Avukatları, Öcalan’ın “İçinden geçtiğimiz tarihi süreçte derin bir toplumsal uzlaşmaya ihtiyaç vardır.  Bizim için onurlu barış ve demokratik siyaset tarzı esastır” mesajını paylaşmıştı.

Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan, gündeme ilişkin olarak Habertürk’ten Kübra Par‘ın sorularını yanıtladı. AK Partili Sayan, “İstanbul seçimlerinde Kürt seçmenin Binali Yıldırım’dan daha çok Ekrem İmamoğlu’na oy verdiği analizlerine katılmıyor musunuz?” sorusu üzerine “Katılmıyorum, şiddetle reddediyorum. Niye herkes İstanbul’daki yenilginin sebebini Kürtlere yüklüyor? Kürtlerin oyları sandıkta belli mi? ‘PKK’lılar vermedi’ deseler, o ayrı bir şey, onu tartışsınlar. Biz siyaset yapıyoruz” cevabını verdi.

Sayan’ın Par‘a verdiği yanıtlar şöyle;

Öcalan’ın açıklamasında dikkat çeken noktalardan bir tanesi de 2013 Nevruz’undaki mektubuna atıfta bulunmasıydı. Öcalan’ın bu açıklamasıyla ilgili “Yeni bir çözüm sürecinin başlangıcına işaret” yorumları yapıldı, ne dersiniz?

Çözüm süreci çok iyi niyetlerle başlamıştı. Bölgede müthiş bir rahatlık yaratmıştı. İnsanlar tedirgin olmaktan kurtulmuştu. Artık ölümlerin olmayacağına, bir kardeşlik havasının hâkim olacağına canı gönülden inanmışlardı. Bunu gören hâkim güçler, Türkiye’nin şahlanacağını, savaşta harcanan parayla Türkiye’nin bölgede yıldız bir ülke olacağını anladı ve mutlaka çözüm sürecini bozmak istedi. 1990’ların başında, Kürtler dağa çıksın diye şiddetli işkenceler yapılmıştı. Filistin askıları, insanlık dışı muameleler yapılmıştı.

Bunun temel sebebi Kürtlerin dağa çıkmasını istemeleriydi. “Türkiye’de isyan başlasın, ülke bölünsün parçalansın” isteği vardı. Bunu isteyen bir kısım FETÖ’cülerin, ABD’yle iş tutan işbirlikçilerin o günkü planları buydu. Çözüm sürecinde ise bunların dağdan ineceğini, Türkiye’nin rahatlayacağını anladılar. Bu sefer, dağa gönderdikleri insanların geri dönmemesi için bir tezgâh içine girdiler. Hendek savaşlarıyla, oradaki birtakım senaryolarla bu tezgâhı başlattılar. Çözüm sürecini bozanlar, dış güçler ve onun elinde olan PKK gibi örgütler, Türkler ile Kürtlerin kardeşliğini hazmedemedi. HDP demiyorum, HDP’nin içinde bu anlamda çok iyi niyetli siyasetçiler var. Elbette ki göbekten PKK’ya bağlı siyasetçiler de var ama gerçekten iyi niyetli, bu işin siyasi anlamda bir çözüme kavuşması gerektiğine dair önemli görüşleri olan siyasetçiler de var.

Öcalan son dönemde bunları gördü. Çözüm süreci olsaydı Türkiye’nin ne kadar rahatlayacağını gördü ve örgütüne tekrar bunu hatırlatıp, “Dikkatli olun. Amerika sizi bir defa kullandı, ikinci defa da kullanıyor. Bu sefer sadece Türkiye’de değil, bölgede bir ateşe benzin döküyorsunuz. Bu da o coğrafyanın komple yanması anlamına gelir. 10 bin kilometre ötedeki ABD’nin bize bir faydası yok. Aman bu coğrafyayı yakmayın” dedi. O anlamda SDG’ye çağrı yapıyor.

Bu anlamıyla Öcalan’ın açıklamalarını PKK’ya kıyasla daha makul buluyorsunuz, öyle mi anlamalıyız?

Arka planda kafasında ne yatıyor bilmiyorum. Nihayetinde teröre bulaşmış, yöneticilik yapmış bir kafa. Dolayısıyla kafasının arkasında ne olduğunu hesaplamam mümkün değil. Devletin güçleri belki benden daha fazla bilgi sahibi. Eğer iyi niyetle söylemişse, ben bu anlamı çıkarıyorum: Anladı ki bu işlerin Türkiye’ye, dünyaya, Kürtlere faydası yoktur. Geldiği noktada bunlar eğer iyi niyetle söylenmişse bu önemli bir aşama.

Ama yok, başka bir mevzi kazanmak ya da başka bir planın parçasını devreye sokmak için söylenmişse, buna da zaten Türkiye kırk yıldır müsaade etmedi, bundan sonra da müsaade etmeyecektir. Bunu kabullenmemiz lazım. Ama biz Kürtler bu saatten sonra şapkamızı önümüze koyup çok iyi düşünmek zorundayız. Bizim ülkemiz Türkiye’dir; bu ülkeden başka ülkemiz yok. Bu ülkenin toprağında, bayrağında bizim kanımız var. Nevroz’da niye 500 bin kişinin elinde Türk bayrağı dalgalanmıyor, bunu çok merak ediyorum.

Madem ki “Biz ülkemizi bölmek istemiyoruz” diyorsak, bunu HDP’li siyasetçiler de söylüyorsa, o zaman niye biz Nevroz’da 500 bin tane Türk bayrağını sallamıyoruz? Niye korkuyoruz? Niye PKK’ya meydan okumuyoruz? Niye çözüm sürecinde HDP’li siyasetçiler, “Silahı bırakacaksınız, bu işin başka çaresi yok. Biz yorulduk. Ne yapmaya çalışıyorsunuz?” demedi? Bunu dememiz lazım.