AİHM: Selahattin Demirtaş derhal tahliye edilmeli
AİHM, HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında 2018'de verdiği hak ihlali kararını daha da sertleştirerek derhal tahliye çağrısında bulundu.
22-12-2020 17:28

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), HDP'nin Edirne Cezaevi'nde 2016 yılından bu yana tutuklu bulunan eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında 2018'de verdiği hak ihlali kararını hatırlatarak 'derhal tahliye' çağrısında bulundu.
Mahkeme kararında, Demirtaş'ın tutukluluğuna ilişkin alınan kararlarda terör bağlantılı suçlamalara ilişkin bir delil bulunmadığını belirtti.
Mahkeme ayrıca Türkiye’nin 3 bin 500 euro maddi, 25 bin euro manevi tazminat ve 31 bin 900 euro masraf ödemesi yapmasına karar verdi.
AİHM kararında "Demirtaş'ın tutukluluğu hukuki değil siyasi gerekçelere dayanıyor", "Serbest bırakılmaması, hakkındaki ihlal hükmünün devamı anlamına gelecek" ve "Demirtaş'ın ifade özgürlüğü de ihlal edildi" ifadelerine yer verildi.
'BU KARARLA BÜTÜN SUÇLAMALAR BOŞA ÇIKTI'
Demirtaş'ın avukatı Mahsuni Karaman ise sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada "AİHM Büyük Dairesi, olması gerektiği gibi Selahattin Demirtaş ile ilgili ağır ve tarihi bir karar vermiştir. Bu kararla Demirtaş hakkındaki bütün suçlamalar boşa çıkmış, Demirtaş’ın 4 yıldır siyasi sebeplerle rehin tutulduğu tescil edilmiştir. AİHM derhal tahliye kararı da verdi" dedi.
1- Aihm Büyük Dairesi, olması gerektiği gibi, Sn Demirtaş ile ilgili ağır ve tarihi bir karar ile derhal tahliye kararı vermiştir. Bu kararla, müvekkilimiz hakkındaki tüm suçlamalar boşa çıkmış, müvekkilin 4 yıldır siyasi sebeplere bağlı rehin tutulduğu gerçeği tescil edilmiştir.
— Mahsuni Karaman (@av_mkaraman) December 22, 2020
HDP: DEMİRTAŞ DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR
HDP, AİHM kararının ardından yazılı bir açıklama yaptı.
HDP'nin sosyal medya adresinden yapılan açıklamada "AİHM Büyük Daire, Demirtaş’la ilgili geçen yıl yaptığı duruşmaya yönelik verdiği kararı açıkladı. Bu kararın gereği olarak Demirtaş ve tüm seçilmiş siyasetçiler derhal serbest bırakılmalıdır. Seçilmişleri rehin tutma suçu daha fazla sürdürülemez" denildi.
AİHM Büyük Daire, Demirtaş’la ilgili geçen yıl yaptığı duruşmaya yönelik verdiği kararı açıkladı. Bu kararın gereği olarak Demirtaş ve tüm seçilmiş siyasetçiler derhal serbest bırakılmalıdır. Seçilmişleri rehin tutma suçu daha fazla sürdürülemez. #DemirtaşİçinÖzgürlük pic.twitter.com/rizX18ehtH
— HDP (@HDPgenelmerkezi) December 22, 2020
DEMİRTAŞ'TAN AÇIKLAMA
Selahattin Demirtaş, AİHM'nin hakkında verdiği "derhal serbest bırakılması" kararının ardından yaptığı açıklamada, "Bizi içeri atanların siyasi kumpas kuracak kadar ağır suçlar işledikleri kesinleşti; ekonomiyi çökertenler keyiflerinden taviz vermezken, açlıktan kendini yakanlar adına üzgünüm" dedi.
Kararın ardından açıklama yapan Demirtaş, "Bu karar, Türkiye'de hukuk ve adalet sisteminin bizzat hükûmet eliyle çökertildiğinin tescilidir. Dört yıldır hukuk dışı bir şekilde siyasi rehine olarak içeride tutulmama rağmen bu karar beni sevindirmemiş, mutlu etmemiştir. Aksine üzgünüm. Çünkü ortadan kaldırılan demokrasinin, yok edilen hukukun ve adaletin faturasını sadece ben ödemiyorum, 83 milyon yurttaşımız en ağır şeklde ödüyor" ifadelerini kullandı.
Demirtaş'ın açıklaması şöyle:
"15 ay önce Strasbourg'da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Daire'de 17 farklı ülkenin yargıçları önünde yapılan açık duruşmada, AKP hükümeti benim yasal temsilcilerim tüm iddia, delil ve savunmalarını ortaya koydular. AKP hükümetini Almanya'dan bir hukukçu temsil ederken, beni tümüyle Türkiyeli bir heyet savundu.
Bu duruşmanın kararı nihayet bugün açıklandı. Kararın teknik, hukuki detaylarını avukatlarım daha sonra tek tek izah edeceklerdir. Ancak kesin olan şudur ki; altı yıldır benim ve arkadaşlarım hakkında yürütülen sözde yargı faaliyetlerinin tamamının siyasi amaçlı olduğu, hukuki olmadığı, bizim suçsuz olduğumuz, bizi içeri atanların ise ize karşı siyasi kumpas kuracak kadar ağır suçlar işledikleri kesinleşmiş oldu.
Bu karar, Türkiye'de hukuk ve adalet sisteminin bizzat hükûmet eliyle çökertildiğinin tescilidir. Dört yıldır hukuk dışı bir şekilde siyasi rehine olarak içeride tutulmama rağmen bu karar beni sevindirmemiş, mutlu etmemiştir. Aksine üzgünüm. Bu karardan dolayı gerçekten üzgünüm. Çünkü ortadan kaldırılan demokrasinin, yok edilen hukukun ve adaletin faturasını sadece ben ödemiyorum, 83 milyon yurttaşımız en ağır şeklde ödüyor. (Zevk, sefa, şatafatla yaşamaya devam eden bir milyon kişiyi bilerek saymıyorum.)
İşsizlik, açlık, yoksulluk nedeniyle canlarına kıyan insanlar adına üzgünüm. Çöpten veya pazar artıklarından beslenmek zorunda kalan yüz binlerce kardeşim adına üzgünüm. Üzgünüm çünkü milyonlarca çiftçi, esnaf, sanayici iflas etmiş durumda. On milyonlarca işsiz adına, açlık sınırının altında yaşam mücadelesi verenler adına üzgünüm. Demokrasi ve barışın yokluğundan nefessiz kalanlar adına, ülkesini terk etmek zorunda bırakılanlar adına çok üzgünüm.
Seçimi kazanıp koltuklarını korumak için bizleri cezaevinde tutarak hukuku ayaklar altına alıp ekonomiyi çökertenler keyiflerinden taviz vermezken, açlıktan kendini yakanlar adına üzgünüm. Keşke bedeli sadece ben ve arkadaşlarım ödeyebilseydik. Keşke bu ağır faturayı, tüm toplumun geleceğini karartacak şekilde herkese ödetmeselerdi. Kendimden çok halkım için, sizler için üzgünüm.
Ancak üzgün olduğum kadar da umutluyum. Çünkü ben halka güveniyorum. Demokrasi için el ele veren ve her geçen gün sayısı katlanan on milyonların gücüne güveniyorum. “Madem bu ülke hepimizin, madem bu Cumhuriyet hepimizin, o halde Türk, Kürt demeden, Alevi, Sünni demeden, el ele, bu toprakları cennet yapacağız” diyenlere inanıyorum. İktidar ve ortaklarının akılalmaz korkunçluktaki nefret dillerine kulaklarını tıkayıp, onlara gözlerini kapayıp barışın, sevginin ve kardeşliğin dilini konuşanların o güzel yüreklerine güveniyorum. Umutluyum. Çünkü ben, halkı aptal yerine koyanlara büyük bir ders verileceğini, hepsinin tarihin tozlu raflarına kaldırılacağını biliyorum.
Az kaldı. Üzülün, öfkelenin ama çalışın, çabalayın, mücadele de edin ve umudunuzu asla yitirmeyin. Unutmayın, mutlaka kazanacağız!
Son olarak, bu hukuki ve siyasi mücadeleye büyük katkı sunan HDP Genel Merkezine, Eş Genel Başkanlarımız Pervin Buldan ile Mithat Sancar’a ve milletvekillerimize, il ve ilçe örgütlerimize, dayanışma gösteren herkese çok teşekkür ediyorum. AİHM hazırlık ve savunma aşamalarında sadece bilgi, birikim ve deneyimlerini değil, yüreklerini de ortaya koyarak beni temsil etme zarafetini gösteren Prof. Dr. Başak Çalı, Av. Benan Molu, Av. Ramazan Demir, Av. Mahsuni Karaman, Av. Dr. Kerem Altıparmak, Av. Aygül Demirtaş Gökalp ve Av. Deniz Gedik’e şükranlarımı sunuyorum.
Ayrıca yerel mahkemelerde halen büyük bir fedakarlık ve emekle savunmanlığımı sürdüren tüm avukat arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Hepsi sağ olsunlar, var olsunlar. Sizlere de en içten selamlarımı, sevgilerimi gönderiyor, saygılarımı sunuyorum."
'SUÇSUZ OLDUĞU TESCİLLENDİ'
Selahattin Demirtaş'ın eşi Başak Demirtaş, AİHM'in kararına ilişkin Twitter hesabından değerlendirmelerde bulundu.
Başak Demirtaş açıklamasında, "Selahattin’in suçsuz olduğunu halk biliyordu ve şimdi AİHM Büyük Daire tarafından da kesin olarak tescillendi. Dört yıldır içeride tutulması ağır bir suçtu, şu dakikadan itibaren tahliyesinin engellenmesiyle manevi işkence suçu da oluşacaktır. #DemirtaşİçinÖzgürlük" ifadelerini kullandı.
Selahattin’in suçsuz olduğunu halk biliyordu ve şimdi AİHM Büyük Daire tarafından da kesin olarak tescillendi. Dört yıldır içeride tutulması ağır bir suçtu, şu dakikadan itibaren tahliyesinin
— Başak Demirtaş (@Basak__Demirtas) December 22, 2020
engellenmesiyle manevi işkence suçu da oluşacaktır. #DemirtaşİçinÖzgürlük
İLGİLİ HABERLER
Selahattin Demirtaş'ın avukatlarından Benan Molu: Tahliye dilekçesi için yola çıktık
AİHM'nin HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında derhal serbest bırakılması kararını almasının ardından İleri Haber'e konuşan Demirtaş'ın avukatlarından Benan Molu, dikkat çeken açıklamalarda bulundu
22-12-2020 22:12

İleri Haber
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Selahattin Demirtaş'ın derhal tavsiyesini hükmeden kararı hakkında Demirtaş'ın avukatlarından Benan Molu ile görüştük. Karar açıklandığı sırada Edirne'de Demirtaş'ın yanında bulunan Molu, sürecin bütün detaylarını ve beklentilerini anlattı.
Bu, bağlayıcı bir karar mıdır?
"Karar bağlayıcı. Büyük Daire kararları kesin. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 46. maddesi uyarınca bağlayıcı. Sadece ihlal ve tazminat kararı vermedi mahkeme ayrıca yine 46. madde altında Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasına da karar verdi. Biliyorsunuz 4 Kasım 2016 tarihindeki ilk tutukluğuyla ilgili dosya için de tahliye kararı çıkmıştı fakat AİHM kararının uygulanmaması ve tahliye edilmemesi için 20 Eylül 2019 tarihinde ikinci kez tutuklanmıştı. AİHM, Osman Kavala’nınkiyle aynı durum olmaması, hükümet buna itiraz edemesin, “AİHM’in kararıyla ikinci tutukluluğa konu süreç birbirinden farklı diyemesin” diye adeta hükümetin bu argümanını boşa düşürmemek için kararda hiçbir boşluk bırakmamış. Sürekli, ilgili yerlerine ikinci tutukluluğun ilk tutukluluğun devamı olduğu, ikinci tutuklukla ilkindeki dayanılan olaylar ve delillerin aynı olduğu, sadece suç isnatının değiştiği yani ceza kanununun farklı maddelerine atıf yapıldığı vurgusu yapılıyor. Bu da Demirtaş’ın ikinci tutukluluğuna neden olan soruşturmasında da bir an önce serbest bırakılması anlamına geliyor. Biz şimdi Edirne’den çıktık. Bir an önce tahliye dilekçesi yazmak ve bu kararı uygulatmak için çalışmaya başlayacağız."
Böyle bir kararın AİHM tarihi açısından uygulanmaması örneği var mı?
"Var. Daha önce Azerbaycan’a karşı olmuştu. Azerbaycan’ın Selahattin Demirtaş’ı diyebileceğimiz bir muhalif isim (Ilgar Mammadov davasından bahsediliyor – DE) yine susturulmak ve cezalandırılmak üzere tutuklanmıştı. Mahkeme orada da AİHS’in 18. maddesinin 5. maddeyle birlikte, yani özgürlük hakkıyla birlikte ihlal edildiğine karar vermişti. Azerbaycan bu kararı uygulamayınca Avrupa Konseyi tarihinde ilk kez bir devlete, AİHS’in 46. maddesi uyarınca bir yaptırım uygulanmasına karar verildi ve Azerbaycan’daki sistematik hak ihlalleri de dikkate alınarak ilk defa bir devlet AİHM kararını yerine getirmediği için tekrar AİHM’e şikayet edildi. Bunun sonucunda Avrupa Konseyi’nden çıkarmaya kadar varabilecek bir yaptırım öngörülüyordu. Fakat Azerbaycan daha fazla direnemeyip bu kişiyi serbest bırakıp ve daha sonra da beraat ettirince bu yaptırım ihtimali ortadan kalktı. Fakat böyle bir yola başvuruldu. Selahattin Demirtaş hakkındaki ilk karar yani 20 Kasım 2018 tarihli AİHM kararı uygulanmadığında ve tekrar Demirtaş tutuklandığında Avrupa Konseyi Türkiye’yle ilgili de bu yola gidilebileceği şeklinde bir açıklama yapmıştı. Osman Kavala kararının da uygulanmadığını görüyoruz. O yüzden hem Kavala hem de Demirtaş’ın süreçleri böyle ederse ve tahliye edilmezse, ki beraat de edilmesi gerekiyor bu karara göre, beraatle de sonuçlanmazsa, bu yaptırıma Türkiye açısından da başvurulmasının mümkün olduğunu düşünüyoruz."
Demirtaş’la birlikteydiniz. Kendisinin ve sizin beklentiniz nedir?
"Açıkçası ilk kararda da Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasına karar vermişti mahkeme. Biliyorsunuz bunun ardından Cumhurbaşkanı “Karşı hamlemizi yaparız” dedi. Demirtaş başka bir dosyadan tutuklu hale getirildi. Daha sonra serbest kalacakken yine Cumhurbaşkanı bir açıklama yaptı ve Demirtaş ikinci kez tutuklandı. Bütün bunlar, Cumhurbaşkanının açıklamalarıyla Demirtaş’ın serbest bırakılmamasının birbirleriyle bağlantılı olduğunu gösteriyor. Bu kararın da uygulanmaması ihtimaline karşı az önce de söylediğim boşa düşürecek argümanlarda bulunmuş AİHM kararı. Açıkçası uygulanmasını bekliyoruz. Ama içinde bulunduğumuz durum ve başka kişilerin yaşadığı örneklerden de gördüğümüz üzere her şey olabilir. Yine de çok güçlü bir karar ve pek çok yönüyle, yani sadece siyasi sebeplerle tutukluluk bakımından değil, serbest seçimler, ifade özgürlüğü bakımından ve Avrupa Konseyi tarihi bakımından ilkleri barındıran bir karar. O yüzden bu ağır ve tarihi kararın gereğinin yerine getirileceğine inanıyoruz. Müvekkilimiz de aynı inançta. Çok güçlü bir karar olduğu için eninde sonunda uygulanmak zorunda kalınacak."
İstanbul'da Gökhan Güneş isimli bir genç 5 kişilik grup tarafından kaçırıldı
Gökhan Güneş isimli genç, dün öğleden sonra İstanbul Başakşehir'deki iş yerinin önünden kimliği belirsiz beş kişilik bir grup tarafından kaçırıldı.
21-01-2021 20:34

Başakşehir'deki iş yerinin önünden 'kornet' tipi bir araca bindirilen 23 yaşındaki Gökhan Güneş'in daha önce de sivil polisler tarafından araca bindirilerek kaçırılmak istendiği öğrenildi.
Artı Gerçek'te yer alan habere göre Ezilenlerin Hukuk Bürosu'ndan (EHB) Avukat Gülhan Kaya, "Daha önce çok defa polis tarafından tehdit edilen müvekkilimiz Gökhan Güneş, dün öğle saatlerinde işyerine gittiği sırada 4-5 kişi tarafından zorla bir araca bindirilerek kaçırıldı" dedi. Kaya, müvekkili Güneş'in kaçırılmasına ilişkin şu bilgileri verdi:
"En son 79 FY numaralı İETT hattına binmiş (Yenibosna-Fenertepe hattı). Şehit Abdülselam Özatak İlköğretim Okulu durağında inmiş ve burada kaçırılmış. Kamera görüntüleri izlendi. Gökhan’ı kaçıranlar ve kaçırdıkları araç bilgileri tespit edilebilir durumda. Suç duyurusunda bulunduk, savcılığı bir an önce müvekkilimizin bulunması ve kaçıranların tespit edilmesi için harekete geçmeye çağırıyoruz."
Güneş için yarın saat 13.30'da Beyoğlu'ndaki İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi'nde basın açıklaması düzenlenecek.
Özdağ'a saldıran 3 firari şüpheli için yakalama kararı
Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ'a yönelik saldırıyla ilgili firari 3 şüpheli için yakalama kararı çıkarıldı.
21-01-2021 19:25

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ'a yönelik saldırının soruşturmasını yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğinden, saldırıyla ilgili aranan 3 kişi hakkında yakalama kararı çıkarılmasını talep etti. İstemi kabul eden hakimlik, şüpheliler hakkında yakalama kararı çıkardı.
2 ŞÜPHELİ TUTUKLANMIŞTI
15 Ocak'ta evinin önünde 5 kişi tarafından saldırıya uğrayan Selçuk Özdağ’a saldıran, olayla ilgili başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alınan 2 şüpheli, 19 Ocak'ta "kasten yaralama" suçundan tutuklanmıştı.
Öğretmenlerden ‘yüz yüze kurs’ kararına tepki: ‘Özel okul patronları için bizim ve öğrencilerimizin hayatını riske atıyorlar’
MEB ara tatil için apar topar 'yüz yüze kurs' kararı aldı. Öğretmenler ise alınan bu karara tepkili. Tatil hakkı elinden alınan ve iş yükü artan eğitim emekçileri, bu kararın özel okul patronlarına yönelik alındığı görüşünde...
21-01-2021 18:38

Tugay Candan - @TugayCandann
Mail: tugaycandan@ilerihaber.org
MEB’in, özel okullarda 8 ve 12. sınıf öğrencileri ve mezunlar için isteğe bağlı açılan destekleme ve yetiştirme kurslarında yüz yüze eğitim 22 Ocak'ta başlatılması kararına öğretmenler tepki gösterdi. Kararın, özel okul patronlarını düşünerek alındığı vurgulanırken, “Öğretmenleri yüz yüze etütlere zorluyorlar, öğretmenler ve öğrencilerin hayatlarını riske atıyorlar” değerlendirmesi yapıldı.
Yarıyıl tatiline 2 gün kala dün Milli Eğitim Bakanlığı’ndan (MEB), resmi okullardaki destekleme ve yetiştirme kursları, özel okullardaki takviye kursları ile özel öğretim kurslarındaki yüz yüze eğitime ilişkin iş ve işlemleri düzenleyen iki ayrı yazı illere gönderildi. Buna göre, resmi okullarda eğitim alan 8. ve 12. sınıf öğrencileri ve mezunlar için isteğe bağlı açılan destekleme ve yetiştirme kursları ile özel okullardaki bu sınıflara yönelik takviye kurslarında, 12. sınıf öğrenci ve mezunlarına yönelik özel öğretim kurslarında yüz yüze eğitim 22 Ocak'tan itibaren başlatılacak.
Yazılara göre, kurslarda öğrencilerin ve kursiyerlerin dersliklerdeki oturma planı fiziki mesafeyi koruyacak şekilde düzenleneceği, bir sınıfta bulunması gereken en fazla öğrenci sayısının da bu fiziki mesafe dikkate alınarak belirleneceği belirtildi. Yazılara göre ayrıca, resmi okullardaki kurslara devam etmek isteyen öğrencilerden barınma ihtiyacı olanlar, salgınla ilgili tedbirlerin alınması kaydıyla valiliklerce belirlenecek okul pansiyonlarında kalabilecek. Özel okulların takviye kursları ile özel öğretim kurslarına devam etmek isteyen öğrencilerden barınma ihtiyacı olanlar ise özel barınma hizmeti veren yurt ve pansiyonlarda kalabilecek.
MEB yazılarında, kurslarda, yeni tip koronovirüs (Kovid-19) salgınıyla ilgili verilen mücadele doğrultusunda maske, fiziki mesafe ve temizlik kuralları başta olmak üzere diğer kurallara titizlikle uyulacağı vurgulandı.
ÖĞRETMENLERDEN TEPKİ: ‘ÖZEL OKUL PATRONLARI İÇİN KARAR ALINDI’
Konuyla ilgili Öğretmen Dayanışması adına görüştüğümüz bir öğretmen “Tatil hazırlığı yaparken, dinleneceğimizi düşünürken bu kararı öğrendik. Bu karar apar topardır, plansızdır. Hiçbir şekilde güven vermeyen bir karardır. Bu MEB’in uzun zamandır yaklaşımının bir sonucudur. MEB yine öğretmenleri, öğrencileri değil, özel okul patronlarını düşünerek bu kararı aldı. Kayıt yenileme sürecindeki özel okulların, öğrenci kaybetme telaşındaki özel okulların çıkarları için bu karar verildi” dedi.
‘ÖĞRETMENLER VE ÖĞRENCİLERİN HAYATLARINI RİSKE ATIYORLAR’
Kararla birlikte öğretmenler okullara çağırılmaya ve toplantılar yapılmaya başlandığını ifade eden eğitim emekçisi, toplantılardan gelen haberlerin eğitimle ve bilimle bağdaşmadığını söyledi. “Öğretmenleri 3 hafta boyunca tam gün eğitim yapmaya zorlayan kurumlar var. MEB’in zaten özel okullarda çalışan öğretmenlerin çalışma koşullarına yönelik bir denetim ve yaptırımı söz konusu değildi, bu süreçle birlikte bunun önü tamamen açılmış oldu” diyen Öğretmen Dayanışması mensubu, özel okulların salgına karşı sözde çok üst düzey önlemler aldıklarını duyurduklarını fakat gerçeğin böyle olmadığının altını çizdi. Bugün yapılan toplantılarda da salgın önlemlerine ilişkin bir şey konuşulduğu bilgisine ulaşmadıklarını belirten eğitim emekçisi, “Sadece öğretmenlere yapması gerekenler dikte edildi. Öğretmenleri yüz yüze etütlere zorluyorlar, öğretmenler ve öğrencilerin hayatlarını riske atıyorlar” ifadelerini kullandı.
Kararı değerlendirmeye devam eden eğitim emekçisi, kararın online eğitim sürecindeki eşitsizlik, öğrencilerin erişim engeli gibi sorunlara çare olmayacağını ifade ederek, “Bu karar eşitsizliklerin üzerinden atlayarak eğitimde zaten avantajlı olan özel okulların avantajlarını artıracaktır” dedi.
‘ÖĞRETMENLER KÖLE DEĞİLDİR’
Eğitim emekçisi, Öğretmen Dayanışması adına şunları söyledi:
“Bizler öğretmenler olarak öncelikle çalıştığımız okullardaki idarelere bunun yanlış olduğunu ve bu eğitimin verilmemesi gerektiğini birçok yerde söyledik. Kimi okullarda bunu kabul ettirdik, kimi okullarda idareciler bunu reddetti. MEB’i kendine kalkan yaparak bu kararı uygulayacak okullar şunu bilsinler, öğretmenler köle değildir. Öğretmenler, bir sabah kalktığında tatilleri ellerinden alınmış, bir sabah kalktığında kısa çalışma ödeneği ile yaşamına devam etmek zorunda kalan, bir sabah kalktığında iş güvencesi elinden alınmış bir hayatı kabul etmiyor. Biz bundan yorulduk. Online eğitim sürecinde çok zorluklar yaşıyoruz. Bizler fedakarca öğrencilerimizin eğitime tutunmasını, eğitimden kopmamasını sağlamak için büyük bir gayret içerisindeyiz. Bizler mesaimiz katlanarak, gecemiz gündüzümüze karışarak mücadele ediyoruz. Biz okulları sırtımızda taşıyoruz. Ve geriye dönüp baktığımızda bize reva görülen kısa çalışma ödeneği, güvencesiz iş, eksik yatırılmış sigorta ve üstüne üstlük tatilimizin elimizden alınması oluyor. Bu kadarı artık fazla.
Bu sorun kapalı kapılar ardında konuşulup kalmayacak. Öğretmenler kendi taleplerini, kendi isteklerini söyleyecekler. Bunu MEB’de duyacak, özel okul patronları da duyacak. Artık özel okullarda çalışan öğretmenleri köle gibi kullanma devri bitti.”
‘TATİL HAKKIMIZ ALINDI, İŞ YÜKÜMÜZ ARTTI’
Bir özel okul zincirinde çalışan bir başka öğretmen ise online eğitim sürecinde kendisinin 24 saat ders süresi olmasına rağmen, öğretmen eksikliği kapatılmadığı için 29 saat ders yaptığını, derslerden sonra akşam 21.00’e kadar da veli toplantılarına girdiğini söyledi. Eğitim emekçisi, veli toplantılarının hafta sonu da olduğunu ve tüm buna rağmen kısa çalışma ödeneği aldığını ifade ederken, çalıştığı kurumda en yüksek öğretmen maaşının 3 bin 500 lira olduğunu belirtti.
Bu kararla birlikte 3 haftalık arada 1 hafta olan tatil sürelerinin de ellerinden alındığını belirten eğitim emekçisi, “Bu süreçte tatil hakkımız elimizden alındığı yetmiyormuş gibi, günde 6 saat olan çalışma süremizde 8 saate çıkarılarak iş yükümüz arttı” dedi.
Kararın eğitim formasyonu açısından da öğrencileri olumsuz etkileyeceğini belirten eğitimci, “Uzun süre ekrana maruz kalmış çocuklara da dinlenme fırsatı verilmemiş oluyor” ifadelerini kullandı.
KKTC’de 5 büyüklüğünde deprem meydana geldi
KKTC'nin Gazimağusa kentinde saat 17:27 sularında deprem meydana geldi. AFAD depremin büyüklüğünü 5 olarak açıkladı.
21-01-2021 18:18

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) KKTC'nin Gazimağusa kentinde saat 17.27'de 5 büyüklüğünde deprem meydana geldiğini duyurdu.
AFAD verilerine göre sarsıntı 55 kilometre derinlikte kaydedildi. Merkez üssü Gazimağusa olan 5 büyüklüğündeki deprem 17.27'de meydana geldi.
Deprem Gazimağusa'nın yanı sıra çevre illerde de hissedildi.
Üniversiteliler bir kez daha Kadıköy’den sesleniyor: ‘Boğaziçi’nde kayyum rektör istemiyoruz’
Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP’li Melih Bulu’nun kayyum rektör olarak atanmasına karşı Kadıköy’de bir araya gelen üniversiteliler “Kayyum rektör değil, seçilmiş rektör” çağrısında bulundu.
21-01-2021 17:06

İzel Sezer - @izelsezer
AKP Milletvekili Aday Adayı Prof. Melih Bulu'nun, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Boğaziçi Üniversitesi'ne (BOÜN) kayyum rektör olarak atanmasına karşı eylemler sürüyor.
Bugün Boğaziçi Dayanışması’nın çağrısıyla İstanbul’un Kadıköy ilçesindeki Rıhtım Meydanı’nda toplanan yüzlerce üniversiteli “Atanmış değil, seçilmiş rektör istiyoruz” demek için bir araya geldi. Eyleme Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekilleri Musa Piroğlu ve Züleyha Gülüm de destek verdi.
Eylem öncesi Boğaziçi Üniversitesi'nde Onur Yürüyüşü yapıldı. Kampüste toplanan öğrenciler, buradaki yürüyüşün ardından Kadıköy'deki eyleme geçti.
Koç, Marmara, İTÜ ve Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencileri de Boğaziçililere destek olmak için alandaydı. Eylemde "Marmara'da külliye istemiyoruz" sloganı atıldı.
Eylemde ayrıca sık sık “Ne Melih ne Mahmut rektörümüz değildir”, “Melih Bulu kapı kulu!”, “Kayyum rektör istemiyoruz” sloganları atıldı.
'ATANMALARI KONUSUNDA TEK KRİTER İKTİDARA BAĞLILIKLARI'
Boğaziçi Üniversitesi yaptıkları basın açıklamasıyla taleplerini dile getirdi. Açıklamayı okuyan Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi İdil Berivan Kaya, şunları dile getirdi:
1 Ocak gecesi Boğaziçi Üniversitesi dahil olmak üzere 5 farklı üniversiteye kayyum rektörler atandı. Boğaziçi Üniversitesi’nde başlayan kayyum karşıtı protestolar büyük bir hızla ülkenin dört bir yanındaki üniversitelere yayıldı. Öğrenciler, akademisyenler ve üniversite emekçileri başta olmak üzere toplumun tüm kesimleri siyasal iktidarın kayyumcu zihniyetine tepki gösterdi.
Boğaziçi’nde, Ankara’da kayyum rektör istemiyoruz diyen arkadaşlarımız gözaltına alındı, polis tarafından darp edildi. Kadın katillerinin kapısında çilingir bekleyen polis, arkadaşlarımızın evinde kapı duvar bırakmadı. Boğaziçi ile dayanışan ODTÜ’lü asistanlar, türlü bahanelerle işten atıldı. Arkadaşlarımız derhal işlerine iade edilmelidir.
Siyasal iktidar tarafından “terörist” ilan edildik, “başları ezilmeli” denilerek hedef gösterildik. Fakat bunların hiçbiri işe yaramadı, bugün yine sözümüzü söylemek üzere buradayız!
Üniversitelerimizi Melih Bulu, Verşan Kök, Mahmut Ak ve daha nice kayyuma teslim edecek miyiz?
Buna cevabımızı günlerdir Ankara’da, İzmir’de, İstanbul’da ve daha birçok şehirde; öğrenciler olarak yaptığımız eylemlerle, kurduğumuz dayanışmalarla verdik.
Atanmaları konusundaki tek kriter iktidara bağlılıkları olan kayyumların, rektörlük vasfını taşıyacak liyakat göstermediği, saray vizyonuyla donatıldıkları açıktır. Boğaziçi kayyumu, emek hırsızı Melih Bulu’nun ilk icraatı, üniversitenin kapısına kelepçe vurdurmak olmuştur. Hala Boğaziçi’nin kapısı önünde onlarca polis beklemekte. Üniversitelere siyasi iktidarın baskı ortamını yaratma aracı olarak yerleştirilen polis teşkilatı kampüslerden derhal çekilmelidir!
Üniversite bileşenlerinin karar alma mekanizmalarına dahil edilmediği, sesi çıkan öğrencilerin disiplin soruşturmalarıyla cezalandırıldığı, bilimsellikten uzak kararlarını akademiye dayatan darbe mahsulü YÖK tarafından domine edilen mevcut üniversite yapısını kabul etmiyoruz! Kayyumların, yarattıkları baskı ortamının sonunu getirmek için; demokratik, özgür üniversitenin inşası için YÖK kapatılmalıdır!
BİMEKS İŞÇİLERİ ÖĞRENCİLERLE BİRLİKTE
Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine destek vermek ve yaşadıkları hak gasplarını duyurmak için Bimeks işçileri de alandaydı. Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan Vedat Akgiray'ın yıllardır tazminatları ödemediğini dile getiren işçiler, "Buraya Türkiye'nin en büyük perakende dolandırıcılığını duyurmaya geldik" dedi.
Bimeks işçileri Boğaziçili öğrencilerle birlikte:
— İleri Haber (@ilerihaber) January 21, 2021
"Buraya Türkiye'nin en büyük dolandırıcılığını duyurmaya geldik"
'NEFES BORULARIMIZA KELEPÇE TAKMAK İSTİYORLAR'
Öğrencilerle dayanışmak için Kadıköy'de olan HDP Milletvekili Musa Piroğlu, 12 Eylül Darbesi ile ülkeyi asker postallarıyla yönetmek isteyenlerin üniversiteleri de YÖK ile yönetmek istediğini belirterek, "Bir eğitim psikoloğu diyor ki 'Ülkelerin yönetim şekliyle eğitimin veriliş şekli arasında doğrusal bir ilişki vardır' Ülkeye bir cehennem karanlığı dayatan iktidar, üniversiteleri de karanlığa boğmak istiyor" dedi.
NE OLMUŞTU?
AKP'li Prof. Melih Bulu'nun, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör olarak atanmasına karşı üniversite öğrencilerinin yaptığı eylemlerin ardından 5-6 Ocak’ta sabaha karşı öğrencilerin evine operasyon düzenlendi.
Terörle Mücadele (TEM) şubesi tarafından yapılan baskınlarda toplamda 42 öğrenci gözaltına alındı. Günlerce süren gözaltının ardından öğrenciler, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Baskınlarda öğrencilerin evlerinin kapılarının kırıldığı ve öğrencilerin çıplak arama dayatmaları ile hakaretlere maruz kaldığı ortaya çıktı.
Salgın koşullarında eğitimin yarıyılı: Yoksul emekçi çocukları sistemin dışına itildi...
Eğitim Sen raporunda “Pandemi riskine karşı uzaktan eğitime geçilmesi ile kamusal bir hizmet olan ve her çocuğun eşit bir şekilde faydalanması gereken eğitim hakkına ulaşmak güçleşmiştir” denildi.
21-01-2021 15:18

İleri Haber
Eğitim Sen tarafından yayımlanan eğitimin durumuna ilişkin raporda, 2020-2021 Eğitim öğretim yılının ilk yarısına ilişkin “Pandemi sürecinde öğrencilerimiz, uzaktan eğitime erişen, kısmen erişen ve hiç erişemeyen şeklinde sınıflara ayrılmış, özellikle yoksul emekçi çocukları, özel eğitim kapsamındaki çocuklar, tarım işçisi çocuklar, anadili farklı olan çocuklar ve dezavantajlı gruplar uzaktan eğitime ulaşamamış, sistemin tamamen dışına itilmişlerdir” değerlendirmesi yer aldı.
Yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını koşullarında başlayan 2020-2021 eğitim öğretim yılının ilk yarısı yarın (22 Ocak) sona erecek. Eğitimin ilk yarısına ilişkin Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) tarafından hazırlanan 2020-2021 Eğitim Öğretim Yılı Birinci Yarıyılında Eğitimin Durumu Raporu’nda 2020-2021 eğitim öğretim yılı başlamadan önce okulların açılma tarihi çok önceden belli olmasına rağmen ne yüz yüze eğitim, ne de uzaktan eğitim uygulamalarına tam anlamıyla hazırlık yapmayan Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB), yaşanan sorunlara çözüm üretmekte yetersiz kaldığı ifade edildi.
“Pandemi riskine karşı uzaktan eğitime geçilmesi ile kamusal bir hizmet olan ve her çocuğun eşit bir şekilde faydalanması gereken eğitim hakkına ulaşmak güçleşmiştir” denilen raporda, özellikle düşük gelirli ve yoksul aile çocukları ile mevsimlik tarım işçiliği yapan çocuklar normal koşullarda bile eğitim olanaklarından yeterince yararlanamazken, uzaktan eğitim ile birlikte her çocuğun ulaşabileceği bilgisayar, internet gibi teknolojik araçları olmamasının, çocukların eğitim sisteminden dışlanmalarına yol açtığı vurgulandı.
Raporda yer alan değerlendirmelerden bazıları şöyle:
- “Türkiye’de bir tarafta hem tablete, hem bilgisayara hem de akıllı telefona erişen öğrenciler, diğer tarafta herhangi bir cihaza sahip olmadığı için akşam babasının ya da annesinin eve gelmesini bekleyen ve onun cep telefonundan internete girmeye çalışan hatta evinde televizyonu olmayan olsa dahi kalabalık hanede yaşadığı için televizyon önceliği olmayan öğrenciler bulunmaktadır.”
- “TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2 buçuk milyondan fazla hanede, hane halkı sayısı 6’nın üzerindedir. Kalabalık hanelerde yaşayan çocukların ne kadarının televizyona ve internete erişebileceği tartışmalıdır. Özellikle yoksul ve kırsal bölgelerde iletişime geçtiğimiz öğretmenlerin önemli bölümü öğrencilerin yarısından fazlasının EBA’ya erişemediğini ifade etmiş ve bu durumun kendilerini çaresizliğe ittiğini belirtmişlerdir.”
- “Pandemi sürecinde öğrencilerimiz, uzaktan eğitime erişen, kısmen erişen ve hiç erişemeyen şeklinde sınıflara ayrılmış, özellikle yoksul emekçi çocukları, özel eğitim kapsamındaki çocuklar, tarım işçisi çocuklar, anadili farklı olan çocuklar ve dezavantajlı gruplar uzaktan eğitime ulaşamamış, sistemin tamamen dışına itilmişlerdir.”
- “Özel okullardaki öğrenciler salgının başından itibaren uzaktan eğitime erişimde hiçbir sorun yaşamazken, devlet okullarında uzaktan eğitime erişim ve teknolojik araç eksiklikleri sorunu bir türlü çözülememiştir. Yüz yüze eğitimde yaşanan eşitsizlikler uzaktan eğitim süreciyle daha da derinleşmiş, bütün yük öğrencilerimizin, velilerimizin ve öğretmen arkadaşlarımızın üzerine yıkılmıştır.”
- “Uzaktan eğitim sürecinde öğretmenlerin derslerin niteliğini artırmak için bilgisayar, tablet, internet vb. alarak yeni harcamalar yapmak zorunda bırakılmış ve artan internet ve telefon faturaları nedeniyle giderlerde önemli artışlar yaşanmıştır. İnternet, bilgisayar ve tablet desteği görmeyen öğretmenlerimiz, uzaktan eğitim sürecinde ek ders ücretlerinin ödenmesi sürecinde de çeşitli mağduriyetlerle karşı karşıya bırakılmıştır.”
- “Meslek lisesi öğrencileri okulların kapatıldığı dönemde bile okullara çağrılarak maske yapımında çalıştırılmıştır. Eğitime ikinci kez ara verilmesinin ardından staj yapan meslek lisesi öğrencilerinin stajları tepkiler üzerine MEB tarafından 4 Ocak 2021 tarihine kadar durdurulmuştur.”
- “Yüz yüze eğitime kıyasla çok daha sınırlı olan uzaktan eğitimde ve canlı derslerde, örgün eğitimde uygulanan müfredatın aynısı verilmeye çalışılmış; müfredatta bir seyreltme ve azaltma yoluna gidilmemiştir. Müfredatla paralel olarak ders kitapları da uzaktan eğitime uygun olmadığından canlı derslerde normal ders kitaplarının kullanılması sorun yaratmıştır. Uzaktan eğitime uygun basılı ve dijital materyallerin yetersizliği gibi sorunlar süreci daha da zorlaştıran etkenler olmuştur.”
- “Öğretmenlere hem uzaktan eğitimi uygulamak, hem de uzaktan eğitimde kullanılacak materyal geliştirme konusunda yeterince destek sağlanmamış olması, 2020-2021 eğitim öğretim yılının birinci döneminin özellikle öğrencilerimiz açısından büyük ölçüde kayıp bir dönem olmasına neden olmuştur. Bu kayıp dönemin nasıl telafi edileceği ya da telafi edilip edilemeyeceği konusunda hiç de iç açıcı bir tablo bulunmamaktadır.”
- “Eğitim Sen gerekli tüm önlemlerin alınarak, okulların fiziki olarak salgında güvenle kullanılabilir hale getirilerek ve ihtiyaç duyulan personel (sağlık çalışanı, temizlik görevlisi ve öğretmen) atanarak yüz yüze eğitimin başlaması gerektiğini düşünmektedir. Özellikle okul öncesi ve ilkokul kademesindeki öğrencilere yönelik olarak gerekli hazırlıklar yapılarak en kısa sürede yüz yüze eğitime geçilmelidir.”
2020-2021 Eğitim Öğretim Yılı Birinci Yarıyılında Eğitimin Durumu Raporu’nun tamamı için tıklayınız.