Açlık ve bağımlılık

Açlık ve bağımlılık

"Aslında amacımız kendi geliştirdiğimiz farklı davranış şekilleriyle kapitalist sistemin bize dayattığı yaşamı kendimizce en acısız yaşamaya çalışıyoruz. Aslında anoreksiyalı bir hastanın ya da madde bağımlılığı olan bir hastanın yaşam deneyimlerini hepimiz spektrumun farklı yerlerinde farklı şekillerde yaşıyoruz."

Çiğdem Gelegen

Sinir Bilimleri alanında yanıtını bulmak istediğim binlerce sorudan bir tanesi de Anoreksiya Nervosa hastalarında gözlenen önemli bir bulgu olan aşırı açlıkla birlikte seyreden şiddetli fiziksel aktivite arasındaki bağlantının kökeni. Bir başka ifade ile aşırı açlıkla birlikte şiddeti giderek artan fiziksel aktivite neden gelişiyor ve gelişimi altında yer alan faktörler neler?

Aşırı açlığa bağlı hiperaktivite durumu anoreksiya hastlarının yaklaşık % 80’inde gözleniyor. Hastaların çoğunda gözlenen aşırı egzersizle beraber aşırı açlığı açıklamak için bugüne değin birçok hipotez öne sürüldü ve farklı görüşler test edildi. Bazı görüşler aşırı egzersiz ile beraber gelişen aşırı açlığın şiddetle yaşanan olumsuz duygular ile başa çıkabilmek amacıyla hasta tarafından geliştirilen bir davranış olduğunu ileri sürer. Başka bir deyişle hastanın kendisini aşırı düzeyde aç bırakması duyguların düzenlenmesindeki eksikliği gidermek amacıyla hasta tarafından geliştirilmiş adaptif olmayan bir stratejidir. Özellikle son yıllarda anoreksiya hastalığı ile otizm arasında parelellik olduğu ve anoreksiyalı hastaların bazılarında otizme özgü davranış özelliklerinin var olduğu bildirilmiştir. Hasta kendisine dayattığı aşırı açlık ve hareketlilik yoluyla bilişsel katılık sürecine girer ve ancak bu şekilde anoreksiya durumunu devam ettirebilir. Keza hastalar en yakın arkadaşlarının anoreksiya olduğunu ileri sürer; öyle ki, sevilen bir kişiden ayrılmak ne kadar zor ise hastalıklarından kopmak da o kadar zordur onlar için. Bu şekilde hastalık yıllar boyu devam eder; bazen yoğun terapi ile bir iyileşme olmasına karşın travmatik bir deneyimi takiben hasta yine aynı spirale döner. Böyle bir çıkmazda hastanın nerdeyse ölünceye kadar kendisini aç bırakması ve egzersiz yapması var olan yıkıcı duyguları bastırmak için ideal bir araç olur.

Bu görüşü destekleyen önemli bir bulgu da anoreksiyalı hastalarda hastalık süresince ve iyileşmeyi takiben uzun bir süre boyunca kortikal ve limbik beyin bölgelerinde serotonin ve dopamin iletiminde aksamalar olmasıdır. Aşırı aç kalma ve egzersiz yapma yoluyla dopamin ve serotonin iletiminde gelişen adaptif değişimler hastanın duygularını kontrol altına almasına destek olur. Bir nevi beyin işlevselliğini aşırı açlık ve egzersiz yoluyla değiştirerek hastalık olağan hale gelir ve hastalık bireyin dostu olur. Güçlü ağrı kesici özellikleri olan eroin, morfin, kodein gibi opioidlere benzeyen, vücudun ürettiği opioidler aç kalma ile salgılanmaya başlar ve aşırı egzersiz ile beraber salınımları sürekli uyarılarak hasta kendisini devamlı güvende ve ‘’huzurlu’’ hisseder. Bu şekilde hastada aç kalmak ve aşırı hareket etmeye bağımlılık gelişir. Anoreksiyalı hastalarda genellikle komorbid alkol ya da madde bağımlılığı gözlenmemesinin bir nedeni de hastaların açlık ve hareketlilik kısır döngüsü ile opiodlerini sürekli salgılamasıdır.

Nature Medicine dergisinde yayınlanan bir çalışmada yazarlar şöyle bir mekanizma öne sürer – Açlık beyin kimyamızı etkiliyor, öyle ki uzun süre aç kalma beynimizde sinir hücreleri arası iletimde önemli rol oynayan moleküllerin salgılanımında değişime neden oluyor. Aşırı açlık glukoz seviyesinde azalma ve insülin iletiminde aksamaya neden olur. Öte yandan, glukoz ve insülin iletimi sinir hücreleri arasında var olan sinaptik boşluklardaki arta kalmış, hücreler tarafından kullanılmayan dopaminin bu boşluklardan alınmasında önemli bir rol oynar. Açlığa bağlı insülin iletimindeki aksama doğal olarak sinaptik boşluklarda dopamin seviyesinin artmasına neden olur. Motivasyon ve ödül yolaklarında önemli bir işlevi olan dopamin iletimi bu şekilde artmaya devam ederek kişinin kendi kendisine dayattığı aşırı aç kalma durumuna bir motivasyon değeri yükler ve bu şekilde aşırı açlık devam ettirilmesi gereken iyi ve motive edici bir davranış haline gelir ve bu da döngüyü devam ettirir.

Gabor Mate’nin bağımlılık üzerine yazdığı ‘’In the Realm of Hungry Ghosts: Close Encounters with Addiction’’ kitabında yazar insanlığın sıkça tüketim kültürü ile iç içe yaşadığı üzerine odaklanıyor.  Sosyal yabancılaşmanın sürekli hissedildiği bir ortamda insanlar varolan bu  çatlak ile başa çıkabilmek için harici objeler (yemek, seks, madde, alkol gibi) ya da süreçlerden (aşırı açlık, fazla yeme, aşırı koşma, sürekli internette gezinme, pornografi gibi) huzur bulmaya çalışıyor. Aslında amacımız kendi geliştirdiğimiz farklı davranış şekilleriyle kapitalist sistemin bize dayattığı yaşamı kendimizce en acısız yaşamaya çalışıyoruz. Aslında anoreksiyalı bir hastanın ya da madde bağımlılığı olan bir hastanın yaşam deneyimlerini hepimiz spektrumun farklı yerlerinde farklı şekillerde yaşıyoruz.