‘16 Mart Beyazıt ve Halepçe katliamlarını unutmadık, hesap soracağız!’

‘16 Mart Beyazıt ve Halepçe katliamlarını unutmadık, hesap soracağız!’

Üniversite öğrencileri, Beyazıt ve Halepçe Katliamı’nın yıl dönümünde bir araya geldi.

İleri Haber

Üniversite öğrencileri, 16 Mart Beyazıt ve Halepçe Katliamı’nın yıl dönümünde yitirilen canları anmak için saldırının gerçekleştiği İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde basın açıklamasında bir araya geldi.

Üniversite Öğrencileri, "16 Mart Beyazıt ve Halepçe katliamlarını unutmadık, hesap soracağız!" sloganları attı ve katliamlarda hayatını kaybedenler anısına saygı duruşunda bulundu.

78'LİLER GİRİŞİMİ: 16 MART DAVASI BİTMEDİ, ADALETİN PEŞİNDEYİZ

İlk olarak 78'liler Girişimi'nin dava sürecini hatırlatan açıklaması okundu. Saldırının olacağını bildikleri halde hiçbir güvenlik tedbiri almadıkları gibi gerçekleşmesini kolaylaştıran polis amirleri, saldırganların yakalanmasını engelleyenlerin, saldırıyı gerçekleştirenlerin kirli bağlantılarının ortaya çıkarılıp mahkemeye çağrılmalarının sağlandığını hatırlatan Hüseyin Soylu, "Reşat Altaylı, Oral Çelik, Abdullah Çatlı, Meral Çatlı, bombayı Abdullah Çatlı'ya veren Yüzbaşı Mehmet Ail Çeviker, Haluk Kırcı, Nasibullah Türker, Murat Bayrak ve 12 Mart'ta Denizlerin savcısı Baki Tuğ'un aralarında olduğu 11 kişi hakkında 13 Mayıs 1977'de suç duyurusu yapılacaktı. Olayın dış bağlantıları da kısmen ifşa olacaktı. Planlayıcılardan Nasibullah Türker, olaydan sonra Almanya'ya Nazi geçmişli CIA ajanı Ruzi Nazar'ın yanına dönecekti.”

Bu isimlerin önemli kısmının mahkemeye gelmediğine, mahkemenin de bu konuda caydırıcı davranmadığına dikkat çeken Soylu, "16 Mart davası doğrudan bir kontrgerilla davasıydı ve alanında açılan ilk ve tek davaydı. Suç ilişkileri MİT'e, Emniyet'e e askere kadar uzanıyordu. Her üç kurumda mahkemeye hiçbir bilgi vermedikleri gibi bu yollu en küçük çatlığı süratle kapattılar. Soykırım, katliam, işkence gibi insanlık suçlarında zaman aşımı olamayacağı biçimindeki insanlığın hukuki müktesep hakkına rağmen 'zaman aşımı' ile bitirildi. 16 Mart davası bitmedi, adaletin peşindeyiz" ifadelerini kullandı.

Saygı duruşunun ardından basın açıklamasını okuyan Murat Can Kaya ve Derin Kuş, şu sözlere yer verdi:

“Bugün Beyazıt katliamının 45’inci yılı. 1978’de yükselen devrimci dalgayı zayıflatmak için faşist düzen halka karşı örtülü iç savaş ilan etti. Devlet destekli faşist çetelerce suikast, katliam kontrgerilla yöntemleri kullanıldı. İstanbul Üniversitesi’nde devrimci, demokrat, yurtsever öğrencilerin kampüse toplu girişleri engellenmek isteniyor, toplu halde giriş ve çıkış yapan öğrencilere planlı saldırılar gerçekleştiriliyordu.16 Mart 1978 tarihinde Beyazıt'ta 7 devrimci öğrencinin ölümü ile sonuçlanan planlı saldırı tam burada gerçekleşti.

16 Mart günü Süleymaniye’ye gitmek üzere kampüsten çıkışa giden devrimci öğrencilerin Süleymaniye’ye açılan çıkış kapısını kullanmalarına polis engel oldu. Öğrenciler Beyazıt Meydanı’na yöneldi. Kapıdan çıkan devrimci öğrencilerin üzerine bomba atıldı ve kurşunlar yağdırıldı. Saldırı esnasında ‘Beyazıt Meydanı komünistlere mezar olacak’ sloganları atıldı. Hukuk ve İktisat fakültelerinde okuyan 7 devrimci öğrenci; Hatice Özen, Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl ve Murat Kurt yaşamını yitirdi, pek çok öğrenci yaralandı.

‘YİTİRDİĞİMİZ YOLDAŞLARIMIZIN HESABINI SORACAĞIZ’

Beyazıt Katliamında yaşamını yitiren devrimci öğrencilerin mücadelelerinin daima devamcısı olacağız. Bu meydanda yitirdiğimiz yoldaşlarımızın hesabını soracağız.

16 Mart 1988'de Irak, Halepçe'de çocuk, kadın, genç, yaşlı demeden bölgede yaşayan Kürtlerin kimyasal silahlarla katletmesinin üstünden 35 yıl geçti. Halepçe semalarından gaz bombaları yağdırılırken arka planda Ortadoğu’da akan bütün kanın ve gözyaşlarının asıl sorumlusu olan emperyalist devletlerdir. Halepçe Katliamı, iktidarların tarih boyu direnen halklara dönük yapılan kanlı saldırılarından biridir.

Katledilen, kanı dökülen, yurtlarından edilen yüz binlerin hesabını sorma bilinciyle bir kez daha yan yana geldik. İnsanlığa karşı işlenen suçların affedilemez olduğunu buradan bir kez daha, Beyazıt’tan yineliyoruz.

Yüzbinlerin öldüğü, on binlerin soğukta ve aç, çaresiz kaldığı milyonların etkilendiği 6 Şubat depremlerinin üzerinden 1 ayı aşkın bir süre geçti. İhmal, koordinasyonsuzluk ve bilinçli tercihler sonucu yüz binlerce emekçi halk yaşamını yitirdi. İmzalanan imar afları, afet bölgelerini ranta açan Cumhurbaşkanı Kararnameleri, denetimsiz inşaatlar ile evlerimizi ve kentlerimizi mezara çevirdiler. Enkaz bölgelerine günlerce gitmeyip insanları sokakta bir başına bırakan iktidar, “ses var devlet yok” sözleri yankılanırken enkazdaki çığlıklara kulaklarını tıkadı. Halkın yanında olmayanlar, deprem koordinasyon merkezlerine; devrimcilerin halkla dayanışmasına engel olmak istediler.

‘YIKIMIN SORUMLUSU İKTİDARDIR DİYE HAYKIRAN YİNE BİZLERDİK’

Bizler bu süreçte, devrimciler ile halk arasındaki bağın güçlenmesinden korkanlara, dayanışmaya yolu kapatanlara karşı enkaz altında bırakılan memleketimizi yeniden kurabilmek için yan yana geldik. Ülkenin her bölgesinden gönüllü üniversiteliler, devrimcilerin, demokratların, yurtseverlerin; emekçilerin kendi lokmalarından bölerek ulaştırdığı dayanışma malzemelerini yıkılan şehirlere taşımak için yola çıktık. İlk günden beri ördüğümüz dayanışmayla yaralarımızı sarmak için seferber olduk. Baktığınız her yerde bir enkaz, her enkazın başında da üniversiteliler vardı. Sokaklarda ve meydanlarda yıkımın sorumlusu iktidardır diye haykıran yine bizlerdik.

Devlet evleri yıkılan milyonlara ne geçici ne de kalıcı bir çözüm üretti. Bir ayı geçen bu süreçte halkın en temel gereksinimlerini bile karşılamadı. Barınma problemine dair bütün imkanlarını seferber edenler dayanışmayı ören halkın kendisi oldu. Devrimcilerin çabalarıyla haftalar boyunca yaralarımızı sarmak için başlatılan seferberlik hala devam ediyor. Deprem bölgelerinde çaresizliğe terk edilen depremzedelerle birlikte kentlerimizi ve yaşamı yeniden kurmak için çabamızı yükseltecek, dayanışmayı büyütmeye, yaralarımızı kendi kollarımızla sarmaya devam edeceğiz. Yıkımın sorumluları halkın dayanışmasının önüne geçemeyecek!

‘SÖZ, YETKİ VE KARAR ÜNİVERSİTELİLERE AİTTİR’

Gençliğin öfkesini örgütlemesinden ve deprem yaşandığı saat itibariyle örülen dayanışma pratiklerinden korkan Saray Rejimi; depremi bahane ederek ilk olarak üniversitelerin kapısını kapattı. Üniversite öğrencilerini yurtlarından apar topar sokağa attı. Afet yönetimini krize çevirenler, halkı ölüme mahkum edenlerin iktidarlarını sürdürmek dışında hiçbir amaçları yok. Üniversitelerin kapısını kapatıp eğitimi kesintiye uğratarak kendi iktidarlarını korumaya çalıştıklarını görüyoruz. Üniversite öğrencileri olarak yurtların çözüm olmadığını, depremzedeler için boş konutların, otellerin ve misafirhanelerin tahsis edilmesi gerektiğini bulunduğumuz her alanda ifade etmiştik. Kaynaklar depremzedeler için kullanılmalıdır. Başka hesaplarla kapatılan kampüslerin kapısına vurulan kilidin sebebi biz öğrencilerce aşikardır. Geçtiğimiz günlerde YÖK Başkanı’nın nisan ayında üniversitelerin açılması için hazırlıkların tamamlandığını ve Erdoğan’dan talimat beklediklerini söylemesi de gösteriyor ki üniversitenin iradesi çiğnenmeye devam ediyor ve kaderimiz bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak talimata bırakılıyor. Gençliğin iradesinin yok sayılması hiçbir koşulda kabul edilemez. Söz, yetki ve karar üniversitelilere aittir.

Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin saldırıdan, sömürüden ve yıkımdan başka bildikleri yoktur. Emperyalizm ölüm demektir. Emperyalizm açlık demektir. Emperyalizm yoksulluk demektir, her an enkaz altında kalabileceğimiz evlerde yaşamak zorunda olmak demektir. 16 Mart Beyazıt Katliamı ve Halepçe Katliamı’nda yitirdiklerimizi anarken tam da burada, Beyazıt’ta, onların mücadelelerini sürdürmekten vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha haykırıyoruz. Gençlik, 1978’de de bugün de yılmadı; ne bombalara, ne baskılara boyun eğdi.

Tarihi çarpıtarak halkın acısından ve yaşadığımız tüm yıkımların kendi iktidarlarını inşa edenlere karşı yaşamın her alanında, kampüslerde, sokaklarda mücadeleyi yükseltelim!”