14 Mart Tıp Bayramı: Görev de tehdit de büyük!

14 Mart Tıp Bayramı: Görev de tehdit de büyük!

Koronavirüse karşı büyük bir görev üstlenen sağlık emekçileri, aynı zamanda başta şiddet olmak üzere mesleki olarak birçok tehditle karşı karşıya...

İleri Haber

2020’nin 14 Mart Tıp Haftası, AKP’nin piyasacı ve rantçı sağlık politikaları sonucu hekimlik değerlerinin giderek kaybolduğu, hekimlerin performans sistemi içerisinde daha zor çalışma koşullarına itildiği, can güvenliklerinin kalmadığı ve halkın sağlık hizmetlerine ücretsiz ulaşımının ortadan kalktığı bir ortamda, dünyayı etkileyen koronavirüs salgınının gölgesinde kutlanıyor.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla bir mesaj yayınladı.
Mesajında, gerekli önlemlerin alınmaması durumunda yaygın ölümlere yol açtığı bilinen yeni tip koronavirüs (COVİD-19) salgın tehdidiyle karşı karşıya olunan günlerden geçildiğini belirten Adıyaman, “Ülkelerin sağlık sistemlerinin deyim yerindeyse “sınandığı” bir dönem olacak bu… Halk sağlığına bakışın neticelerinin ortaya çıkacağı bir dönem… Tüm dünyanın sağlık hakkına ve sağlık hizmetlerine yaklaşım yönünden dersler çıkaracağı bir dönem…” ifadelerini kullandı.

Adıyaman, mesajına şöyle devam etti:

“Bu dönemde sağlık çalışanlarına -benzer tüm zamanlarda olduğu gibi- son derece önemli görevler düşüyor, düşecek. Peki, kim bu sağlık çalışanları?

Her tür olağandışı sağlık hizmetinin sunumu sırasında risk grupları arasında ilk sırada yer alanlar…

Vatandaşın sağlık hakkına sahip çıkarken, kendi özlük hakları, çalışma koşulları tahrip edilenler…

Yöneticiler tarafından günlük politik çıkarlar uğruna, sağlık hizmetlerindeki aksaklıkların sorumlusuymuş gibi gösterilerek hastalarıyla karşı karşıya getirilenler…

Özveriyle ve fedakârca sundukları hizmet sırasında giderek artan oranlarda şiddetle karşı karşıya olanlar… Yaralananlar, sakatlananlar, öldürülenler!...

Hekimler, hemşireler, diş hekimleri, ebeler, eczacılar, laborantlar, radyoloji teknisyenleri, fizyoterapistler, diyetisyenler, sağlık teknisyenleri, sağlık memurları, psikologlar, biyologlar, paramedikler, hastabakıcılar, taşeron sağlık işçileri… Bizler!

14 Mart’a giderken içinde bulunduğumuz sağlık ortamının küçücük bir yerden görüntüsü bu.

Genişletebiliriz; Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın çökmüş olduğundan söz edebiliriz mesela. Öyle ki Sağlık Bakanlığı’nın artık ‘veri saklar’ duruma geldiğinden... (Bkz. Raporlar Sağlık Bakanlığı’nın yorumlarından farklı bir Türkiye’yi yansıtıyor) Birinci basamak sağlık hizmetlerinde yaşanan sorunlardan, aile hekimlerinin koruyucu sağlık hizmetlerinden uzaklaştırılıp, polikliniklere hapsedildiğinden… Üniversite hastaneleri başta olmak üzere kamu ve özel birçok hastanenin finansal sıkıntı yaşadığından ve faaliyetlerini sürdürmekte zorlandığından… Bu durumun sadece sağlık hizmetinin niteliğini ve gelişimini değil, bilimsel araştırmaları, tıp ve uzmanlık eğitimini de olumsuz etkilediğinden… Asistan hekimlerin, tıp öğrencilerinin, yaşadığı sorunlardan… Sağlık alanında şiddetin Sağlık Bakanlığı’nın açıklamakta pek gönüllü olmadığı “Beyaz Kod” verilerine göre son üç yıl içerisinde yüzde 61 oranında arttığından söz edebiliriz. (Bkz. Şiddeti Marifet Saymaya Karşı Savaşmak Gerek)

14 Mart Tıp Haftası çünkü! Gözlerin sağlık çalışanlarında olması gerek. Binlerce yıldır bu topraklarda şifa dağıtmış hekimlere ve sağlık çalışanlarına kulak vermek gerek. Taleplerini dinlemek gerek, duymak gerek, anlamak gerek!”

Sağlık meslek örgütleri olarak, 14 Mart Tıp Haftası dolayısıyla sağlık alanındaki sorunları dile getirmek, özellikle de sağlıkta şiddete hayır demek için 15 Mart 2020 Pazar günü Ankara’da yapmayı planladıkları Büyük Beyaz Miting’i mesleki sorumluluğumuk bilinciyle, tüm konsantrasyonlarını koronavirüsün yaratacağı sağlık sorunlarının çözümüne odaklayabilmek için şimdilik iptal ettiklerini ifade eden Adıyaman, taleplerinin ise geçerliliğini koruduğunu vurguladı.

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ 5 TALEBİ

Adıyaman, o talepleri şöyle sıraladı:

- “Türk Tabipleri Birliği’nin hazırladığı, sağlık emek ve meslek örgütlerinin desteklediği ve sağlık çalışanlarına şiddet uygulayanların cezalarının artırılmasını öngören “Sağlıkta Şiddet Yasa Tasarısı” bir an önce yasalaştırılmalıdır.”

- “İşyerinde yaşanan şiddet iş kazası ve meslek hastalığı olarak kabul edilmelidir.”

- “Poliklinik muayene randevuları sağlık çalışanlarının hastalarıyla sağlıklı iletişim kurabileceği,  yeterince ilgilenebileceği ve nitelikli hizmet verebileceği şekilde düzenlenmelidir.”

- “Acil servisler hızla sadece acil hastalara hizmet verecek şekilde düzenlenmelidir.”

- “Birinci basamak sağlık hizmetleri güçlendirilmeli, sevk zinciri uygulamasına geçilmelidir.”

‘KAMUSAL SAĞLIK HİZMETİ’ VURGUSU

Adıyaman, mesajının son kısmında ise “kamusal sağlık hizmeti”nin önemine dikkat çekti:

“Bizler, bu olağanüstü dönemde de görevimizin başında olarak; emeğimizi değersizleştiren, ücretlerimizi ezdiren, çalışma koşullarımızı her geçen gün zorlaştıran yönetim anlayışı değişinceye, sağlıktaki ölümcül şiddeti ortadan kaldıracak düzenlemeler yapılıncaya, önerdiğimiz önlemler alınıncaya kadar taleplerimizi dile getirmeye devam edeceğiz.

Sağlık alanında şiddet önlenmeli, toplumun sağlık hakkı korunmalıdır. Pandeminin de, sağlıkta şiddetin de ortadan kaldırılmasının yolu sağlıkta kamusal bir yaklaşımın hâkim kılınmasından geçmektedir.

Türk Tabipleri Birliği’nin aklı ve yüreği hekimlerledir. Örgütsel deneyimimizin, bilimsel bilgi birikimimizin ve dayanışmamızın, bütün sorunların çözümünde en büyük gücümüz olduğunu biliyor, tüm meslektaşlarımızın ve sağlık çalışanlarının 14 Mart’ını kutluyorum.”

GENEL SAĞLIK İŞ: KUTLAMIYORUZ

Genel Sağlık ve Sosyal Hizmet Kolu Kamu Çalışanları Sendikası (Genel Sağlık-İş) Genel Başkanı Zekiye Bacaksız da yayınladığı 14 Mart mesajında, son günlerde koronavirüs pandemisi ile sağlık hizmetleri ve çalışanlarının önemi bir kez daha ortaya çıktığına dikkat çekti. Sağlık çalışanlarının durumu da alarm verdiğini belirten Bacaksız,  Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) sağlığı “fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan iyilik hali” olarak tanımladığını hatırlatarak, sağlık hizmeti sunarken  “fiziksel, ruhsal ve sosyal” açıdan birçok tehlike ve risklerle karşı karşıya kalan sağlık çalışanlarında  “iyilik hali”nin kalmadığını vurguladı.

Zekiye Bacaksız, sağlık çalışanlarının sorunlarını şöyle sıraladı:

Yetersiz personel istihdamı: Personel artışı her sağlandığında hasta olan sayısının da artması nedeniyle; var olan personel açığı kapanmamaktadır. Kişi başına düşen hekim sayısında Türkiye OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer almaktadır. Türkiye’de 100.000 kişiye düşen hekim sayısı 187 iken, OECD ülkelerinde 348, AB’de ise sayı bu sayı 371’dir. 100.000 kişiye düşen hemşire ve ebe sayısı daha da kaygı verici rakamlar içermektedir. OECD ülkelerinde 100.000 kişiye düşen hemşire ve ebe sayısı 938 iken, Türkiye’de 301. Listede en üst sırada yer alan Norveç’te ise 1.823.

Yoğun iş yükü, düzensiz ve belirsiz çalışma koşulları: Yetersiz personel nedeniyle sağlık çalışanlarının yoğun olarak maruz kaldığı aşırı ve düzensiz çalışma çok sayıda sağlık sorununa yol açmaktadır. 2017 yılında kişi başı hekime müracaat sayısı yaklaşık 719 milyon iken bu oran 2018 yılında 783 milyona yükselmiştir. Hekime müracaat sayısında yaşanan 64 milyonluk artış, çalışanların iş yükünü artırmakta; uzayan mesai saatleri, sonu gelmeyen nöbetler anlamına gelmektedir.

Yetersiz ücretler: Ülke ekonomisinin giderek ağırlaşan kriz koşullarıyla düşük ücret düzeyi ile mücadele etmeye çalışan sağlık emekçilerinin yaşam koşulları giderek kötüleşmektedir. Döner sermaye ve diğer ek ödemelerinde sıkıntılar yaşayan sağlık çalışanları, düşük sabit ücretle yaşamını sürdürmekte güçlük çekmektedir. Sağlık çalışanlarının yüzde 70’i borçlanarak yaşamak zorunda kalmaktadır.

Gelecek kaygısı: Sağlık çalışanlarının 3’de 1’i işini kaybetme korkusu yaşamakta, yüzde 80’i emeklilik durumunda yaşanacak hak kayıpları konusunda endişe duymaktadır.

Mesleki Hastalıklar: Radyasyon; enfeksiyonlar; anestetik ve kimyasal maddelere maruz kalan sağlık çalışanları mesleki hastalıklarla karşı karşıya kalmakta, yaşam dağıtırken hayatlarından olmaktadır.

Güvencesizlik: Sağlık alanında kayıt dışı çalışma artmakta, taşeron sağlık çalışanı sayısı her geçen gün yükselmektedir.

Değersizleştirme, maddi ve manevi statü kaybı: Sağlık çalışanlarının yüzde 91’i toplum nezdinde gereken saygınlığa sahip olmadığı düşüncesindedir. Değersizleşme sağlık çalışanlarının verdiği hizmete yabancılaştırmaktadır.

Şiddet: İktidarın sağlık politikalarının sağlık çalışanlarını toplum nezdinde değersizleştirmesiyle birlikte sağlıkta şiddet de tırmanmaktadır. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet son yıllarda artış göstermekte, önemli bir iş sağlığı ve güvenliği sorunu oluşturmaktadır. Günde 50’nin üzerinde sağlık çalışanı şiddete maruz kalmakta, şiddet kimi zaman can almaktadır.

Mobbing: Sağlık çalışanları, eğitim ve liyakate değil, idareye yakınlığına göre atanan yöneticilerin baskı, yıldırma ve mobbingine maruz kalmakta, çok yoğun stres altında hizmet vermektedir.

Özlük hakları ile ilgi beklentilerin karşılanmaması: Sağlık çalışanlarının sağlığını tehdit eden tüm bu sorunların yanı sıra; özlük hakları ile beklentilerinin karşılanmaması da yoğun stres unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Yıpranma payı hakkının tüm sağlık çalışanlarını kapsamaması, geçmişe etkili olarak işletilmiyor olması, 3600 ek gösterge konusunda verilen sözlerin tutulmaması sağlık çalışanlarının en önemli sorunlarının başında gelmektedir.

Sağlığın tüketim malzemesi olarak sunulduğu bir ortamda, piyasalaştırılmış sağlık hizmetinin tüm yükünün sağlık çalışanlarının omzuna yüklendiğini ifade eden Genel Sağlık-İş Genel Başkanı, “Sağlığın metalaşması ile birlikte performansa, iş yoğunluğuna, baskıya, şiddete maruz kalan sağlık çalışanları sağlığından olmaktadır” dedi.

Sağlık çalışanlarını tükenmişliğe kimi zaman ölüme sürükleyen çalışma koşullarındaki bu olumsuzluklara ACİL gerçekçi çözümler üretilmesi gerektiğine dikkat çeken Zekiye Bacaksız, “Sağlık çalışanlarının sağlığının olmadığı, nitelikli hizmet sunamadığı bir durum sadece sağlık çalışanlarını değil, tüm toplum için oldukça önemlidir. Yeni coronavirus ile ortaya çıkan uluslararası tablo göstermektedir ki,  toplum sağlığını merkeze almadan yapılandırılan bir sağlık sistemi  hem sağlık çalışanlarımız açısından hem de halkın sağlığı açısından yıkıcı süreçlere yol açmaktadır. Bu nedenle sağlık çalışanları ile ilgili sorunlar toplumsal bir konudur” ifadelerini kullandı.

‘HALKÇI VE EMEKÇİDEN YANA SAĞLIK POLİTİKALARI UYGULANMALIDIR’

Zekiye Bacaksız, sağlık çalışanlarının taleplerini de sıraladığı açıklamasının son kısmında şu ifadeleri kullandı:

“Sağlık çalışanlarının çalışma koşulları acilen iyileştirilmeli, hasta yükü ve çalışma saatleri azaltılmalı,  sağlık personeli sayısı arttırılmalıdır. Sağlık personelinin aşırı ve kötü çalışma koşulları ortadan kaldırılmalıdır. Çalışma süreleri, nöbetler ve olağanüstü koşullarda çalışma biçimleri insanileştirilmeli, sağlık personelinin hizmetin en etkin biçimde yürüteceği bir model esas alınmalıdır. Sağlık çalışanlarına şiddet gösterenlere verilecek olan cezaların caydırıcı olabilmesi adına sendikamız Genel Sağlık-İş tarafından hazırlanan Türk Ceza Kanunu’nda kamu kurum ve kuruluşlarında sağlık hizmeti sunanlara karşı işlenen bazı suçlara ilişkin özel düzenlemeler içeren Sağlıkta Şiddet Yasa Tasarısı taslağı kanunlaştırılmalıdır. Tüm sağlık çalışanlarına geçmişe etkili olarak yıllık 90 gün yıpranma payı hakkı verilmeli, 3600 ek gösterge sözü tutulmalı, tüm personeli kapsayan kademeli olarak ek göstergeler artırılmalı, tüm ek ödemeler emekliliğe yansıtılmalı ve sabit maaş ücretlerinde artış sağlanmalıdır. Tüm sağlık çalışanları insan onuruna yaraşır bir yaşam ve çalışma koşullarına kavuşturulmalıdır.

Sağlıkta piyasalaşmaya son verilmeli, Atatürk’ün başlattığı ulusal, kamucu, halkçı ve emekçiden yana sağlık politikaları uygulanmalıdır.

Tüm bu olumsuz koşullar içinde, karşılaştıkları tüm güçlüklere rağmen, zor ve onurlu görevi yerine getirmek için fedakârca çalışan tüm sağlık emekçilerinin 14 Mart Tıp Bayramı kutluyoruz.”

İTO: HEKİMLİK YAPMAK İSTİYORUZ

İstanbul Tabip Odası (İTO) yöneticileri DE 14 Mart Tıp Haftası dolayısıyla Taksim Anıtı’na çelenk bıraktı. “Hekimlik yapmak istiyoruz” yazılı çelengi anıta bırakan hekimler, sonrasında hazırladıkları 2020 Hekimlik Bildirgesi’ni okudu.

İTO Yönetim Kurulu üyesi Osman Küçükosmanoğlu bu yılki 14 Mart Tıp Haftası’nı tüm dünyanın koronavirüs küresel salgınıyla boğuştuğu günlerde kutladıklarını belirtti.

Sağlık sisteminden kaynaklanan sorunlar nedeniyle sürekli olarak şiddete maruz kaldıklarını ifade eden Küçükosmanoğlu, "Oysa hastalarımıza yeterli süre ayıramamanın, bir türlü düşürülemeyen telefonla randevuların, ticarethaneye dönüştürülen sağlık kurumlarının, partizanca atamaların, liyakatsiz akademik yükseltmelerin, şehir içindeki hastaneler kapatılarak açılan özel ortaklı şehir hastanelerinin, sağlık sisteminden kaynaklanan sorunların sorumlusu biz değiliz” dedi.

5 acil talepleri olduğunu söyleyen Küçükosmanoğlu, taleplerini ise şöyle sıraladı:

- “TTB'nin hazırladığı Sağlıkta Şiddet Yasa Tasarısı hızla yasalaştırılsın.”

- “Artık Sağlık Bakanlığı tarafından da iş kazası olarak kabul edilen sağlıkta şiddetle ilgili olarak 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu etkin olarak uygulansın.”

- “Muayene randevuları hastaya yeterli süre ayrılacak şekilde düzenlensin.”

- “Acil servislerde sadece acil hastalara hizmet verilsin.”

- “Birinci basamak sağlık hizmetleri güçlendirilsin, sevk zinciri uygulamasına geçilsin.”