10 maddede Cumhuriyet davası: Uydurma suçlara yüzlerce yıl hapis!

10 maddede Cumhuriyet davası: Uydurma suçlara yüzlerce yıl hapis!

Türkiye tarihinin en kritik davalarından biri olan Cumhuriyet davası bugün başlıyor. Gazeteciliğin yargılandığı davada mesnetsiz suçlamalar, iftiralar ve karalamalar ışığında hazırlanan iddianameyi İleri Haber olarak okurlarımız için inceledik. Gerçeği susturmak için atılan her adımın karşısında, gazeteciliğin teslim olmayacağını haykırmak için tüm İleri okurlarını 24 Temmuz Pazartesi günü saat 09.00’da başlayacak davaya çağırıyoruz.

1) KİM, NEYLE SUÇLANIYOR?
Akın Atalay, Bülent Utku, Güray Tekin Öz, Önder Çelik, Turhan Günay, Musa Kart, Hakan Kara ve Mustafa Kemal Güngör “Silahlı terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçlamasıyla yargılanıyor. Murat Sabuncu, Kadri Gürsel ve Ahmet Şık ise “Silahlı terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme” iddiasıyla yargılanıyor.
 

2) GAZETECİLERE YÜZLERCE YIL HAPİS İSTENİYOR
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianamede; Ahmet Şık'ın dışında Can Dündar ile birlikte Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Aydın Engin, Bülent Yener ve Günseli Özaltay'ın da 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması isteniyor.
Akın Atalay, Orhan Erinç ve Önder Çelik için ayrı ayrı 11,5 yıldan 43 yıla kadar hapis cezası talep edilirken, Bülent Utku, Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör, Hikmet Çetinkaya'ya ise 9,5 yıldan 29 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Güray Tekinöz ve Turhan Günay’ın 8,5 yıldan 22 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması isteniyor.
 

3) SAVCININ TİRAJ KAYGISI
İddianamede “gazetenin kurucusu Yunus Nadi’nin gazetenin amaç ve hedefleri olarak tanımladığı çizginin dışına çıkıldığı”, “yaklaşık son 3 yıllık dönemde, özellikle de 15 Temmuz darbe girişimine uzanan süreç ve sonrasında gazetenin yayın politikası, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu'nda yaşanan değişikliklerle eş zamanlı olarak, 90 yıllık geçmişinin ve kuruluş felsefesinin tam aksi yönde değişime uğradığı” iddia ediliyor.
“Gazetenin yayın politikasında bir değişiklik olduğu” iddiasının bir ‘soruşturma gerekçesi’ olarak aktarıldığı iddianamede, “gazetenin adeta terör örgütleri tarafından “ele geçirildiği” yönündeki okur şikayetleri ve ulusal yazılı-görsel basında yer alan iddialar da dikkate alınarak soruşturmaya başlamak için “yeterli şüphe oluştuğu” ifadelerine yer veriliyor.
“Can Dündar’ın gazetenin başına geçmesi ile birlikte gazetenin, kurucusu Yunus Nadi’nin amaç ve hedeflerinin dışına çıkarak farklı bir yörüngeye oturduğu” da öne sürülerek, “Gazete bu dönemde adeta FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C terör örgütlerinin savunucusu ve kollayıcısı olmuştur” gibi ifadeler kullanılıyor.
İddianamenin “yayın politikası değişimiyle bağlantılı diğer göstergeler” başlıklı bölümünde ise gazetenin tirajında düşüş yaşandığı öne sürülerek bu ‘düşüş’ de yayın politikasındaki değişiklik iddiasıyla ilişkilendiriliyor:
“Tirajdaki günlük ve aylık düşüşler göz önüne alındığında; okuyucunun Cumhuriyet Gazetesinin yayın politikasında meydana gelen radikal değişikliğe yönelik tepkisini açıkça ortaya koyduğu görülmektedir.”
 

4) CUMHURİYETÇİLER NASIL SAVUNMA YAPTI?
İddianamede tutuklu bulunan Cumhuriyetçilerin Başsavcılık tarafından alınan savunmalarına da yer veriliyor. İddianamede, savunma yapan gazetecilerin suçlamaları reddettiği, iddiaların uydurma olduğu, akıl ve mantıkla bağdaşmadığı vurgulanıyor. Yapılan operasyonun Cumhuriyet'i ele geçirmek amacı taşıdığı ifade ediliyor. Tutuklu gazetecilerden bazılarının ifadeleri şöyle:
 

Kadri Gürsel: Savunmasında, Cumhuriyet'te köşe yazarlığı yaptığını, aynı zamanda yayın danışmanı olduğunu, Cumhuriyet Gazetesi'nin laik ve demokratik Cumhuriyet değerlerini savunduğunu, isnat edilen suçlamaların hiç birisini kabul etmediğini belirtiyor.
 

Güray Öz: 2014 yılından beri Cumhuriyet Vakfı'nın yönetim kurulu üyesi ve aynı zamanda okur temsilci olduğunu, gazetenin yayın politikasının hiçbir zaman değişmediğini, gazetenin daima FETÖ/PDY ve PKK/KCK gibi örgütlerin karşısında durduğunu söyleyerek kayıtlara geçiriyor.
 

Murat Sabuncu: İfadesinde yaklaşık 25 yıldır gazetecilik yaptığını, yaklaşık 2 yıldır da Cumhuriyet gazetesinde haber koordinatörü olarak çalıştığını, 01/09/2016'dan itibaren de genel yayın yönetmeni olduğunu, 2015 yılında gazeteci olarak Abant toplantısına gittiğini, bu toplantı ile ilgili T24 internet sitesinde iki yazı yazdığını, bu yazılarda o dönem Samanyolu TV'de yayınlanan dizilerle ilgili eleştiriler yaptığını, 01/09/2016 tarihinde Cumhuriyet Vakfı başkanı Orhan Erinç'in kendisini odasına davet ederek 'bundan sonra genel yayın yönetmeni sensin, Cumhuriyet laik demokratik ilkeler doğrultusunda yayınlanan bir gazetedir bunu da tüm ülke ve dünya bilir sana emanet ediyoruz' dediğini söylüyor.
 

Ahmet Şık: İfadesini, üzerine atılı suçlamaları kabul etmediği, suçsuz olduğu, daha fazla beyanda bulunmak istemediği şeklinde veriyor.
 

5) YANDAŞ VE ‘ESKİ’ CEMAATÇİLERDEN SEÇİLEN TANIKLAR
Savcılığın tanık sıfatıyla dinlediği kişiler arasında Cumhuriyet Vakfı’nın yönetim kurulu üyeleri ve gazetenin eski yöneticileri ile yazarlarının yanı sıra, uzun süre Gülen Cemaati ile ilişkisi olan Zaman Gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni ve yazarı Hüseyin Gülerce ve AKP’nin medya tetikçisi olarak tanınan Cem Küçük ve Latif Erdoğon gibi isimler bulunuyor.

Tetikçi Küçük tanık olursa

Tetikçi olarak anılan Cem Küçük, Cumhuriyet davasıyla hiçbir ilgisinin olmamasına rağmen savcılık ifadesinde Cumhuriyet’i karalamaya dönük şunları söylüyor:
“Cumhuriyet gazetesi bilindiği üzere Kemalist çizgisi olan bir gazetedir. Akın Atalay bu gazetenin icra kurulu başkanı olduktan sonra Can Dündar’ı transfer ederek genel yayın yönetmeni yaptı. Kemalist birçok yazar bu gazeteden atıldı. Mustafa Balbay, Şükran Soner, eski genel yayın yönetmeni İbrahim Yıldız gibi isimler bu gazeteden atıldı. Kadri Gürsel, Ahmet İnsel, Ceyda Karan gibi isimler bu gazetede işe alındı. Bu gazetenin yayın politikası Akın Atalay ve Can Dündar ile birlikte tamamıyla FETÖ ve PKK’ye hizmet etmiştir.”

Eski cemaatçiler de tanık

Uzun süre cemaatin sözcülüğünü yapan ve savcılık ifadesinde de uzun uzun bu süreci dillendiren Hüseyin Gülerce ise şunları söylüyor: “Gülen Cumhuriyet gazetesine bir genel yayın yönetmeni bile atadı, Can Dündar'ın yaptığı haberler bunun açık delilidir, 7 Haziran seçimlerinden bir hafta önce Can Dündar'ın yaptığı Mit tırlarındaki silahlar başlıklı haber seçimlerin AK Parti aleyhinde etkilenmek istenmesinden kaynaklanıyor.” 

6) VAKIF DAVASI İDDİANAMEDE
Davada göze çarpan ayrıntılardan biri Cumhuriyet Vakfı’na yönetim kurulu üyeliği için yapılan seçim oldu. İddianamede Vakıf yönetimine girememiş eski yöneticilerin, seçimin iptali için açtığı hukuk davası savcılar tarafından ceza soruşturmasına dayanak yapıldı. Hali hazırda vakıf yöneticiliği yapan üyelerin cezalandırılmasını talep eden savcılık, “Vakfın hileli seçimle ele geçirilmesi ve ardından yayın politikasının değiştirilmesi” iddiasında bulundu. Dikkat çeken ayrıntı ise, Savcılığın hazırladığı iddianamenin yönetim kuruluna seçilemeyen ve şimdilerde Aydınlık’ta yazan Alev Coşkun ile CHP milletvekili Mustafa Balbay ve etrafındaki kişilerin açıklamalarına dayandırılması oldu. Coşkun ve avukatı Namık Kemal Boya'nın, Cumhuriyet çalışanlarına yönelik gözaltılar sürecinde Emniyet’e giderek savcılığa ihbar niteliğinde açıklamalarda bulunması da iddianamede yer aldı. 

Balbay'ın oyu iddianamede

İddianamede, Mustafa Balbay'ın tutuklu bulunduğu dönemde yönetim kurulu seçimine yolladığı kapalı oyun geçerli sayılmadığı da belirtildi. Savcılık iddiasında, “Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulunun İlhan Selçuk'un 21 Haziran 2010 tarihinde ölümü nedeniyle boşalan bir yönetim kurulu üyeliği için 6 Temmuz 2010 tarihinde yapılan seçimlerde o dönemde tutuklu bulunan yönetim kurulu üyesi Mustafa Balbay'ın cezaevinden kapalı zarf içinde gönderdiği oyun geçerli sayıldığı, müteakiben vakıf yönetim kurulu üyelerinin 2 yıllık görev süresinin dolması üzerine 8 Ekim 2011 tarihinde yapılan seçimlerde de Mustafa Balbay'ın aynı şekilde oy gönderdiği fakat diğer üye İnan Kıraç'ın yurtdışında olmasının hukuken mücbir sebep sayılmayacağı değerlendirilerek oyunun geçerli sayılamayacağı sonucuna ulaşılmıştır” denildi. 

Seçimin usulsüzlüğüne karar veren bilirkişi arkeolog
Seçimin yapılmasının ardından Alev Coşkun, seçime itiraz etmedi ancak Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne “isminin açıklanmasını istemeyen” kişilerce verildiği belirtilen iki ayrı şikayet dilekçesi sunuldu. Savcılık iddianamesinde Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün “araştırmacı” sıfatıyla görevlendirdiği arkeolog Sabri Kızıltan'ın 80 sayılı inceleme raporuna atıfta bulunuluyor. Kızıltan'ın raporunda, (vakıf senedindeki hükümleri dikkate almadan) seçimin usulsüz olduğunu ileri sürdüğü bölümde, “İnan Kıraç'ın Alev Coşkun aracılığıyla zarf içinde gönderdiği oyunun sayılmamasının doğru olmadığını, adaylardan ikisinin de oy çokluğunu sağlayamadığını, sonuç olarak 2 Nisan 2013 tarihinde yapılan ve 7 Ekim 2013 tarihinde yapılan seçimleri de etkileyen seçimin yenilenmesi gerektiğini belirtildiği görülmüştür” deniliyor. İddianamenin ardından Cumhuriyetten yapılan açıklamada ise, “Vakıf Yönetim Kurulu 18 Şubat 2014’te gazete binasında bu seçimleri yenilemek üzere toplandı. Ancak toplantıdan bir gün önce Yönetim Kurulu üyesi İnan Kıraç ve toplantı günü de Nevzat Tüfekçioğlu yönetim kurulu üyeliklerinden istifa etti. Meclis çalışmaları nedeniyle vakıf toplantısına gelemeyen Mustafa Balbay ve Cüneyt Arcayürek birer üyeye vekâlet verdi ve ayrıca kapalı zarf içinde oylarını gönderdi. Yani mevcut 9 üyenin 6’sı toplantıda vardı. Alev Coşkun ve Şevket Tokuş ise usulüne uygun olarak kendilerine tebligat yapılmış olmasına rağmen toplantıya katılmadı. Bu iki üyenin seçimi kazanamayacaklarını anlayınca, toplantı yeter sayısı ile ilgili daha sonra şikâyetlerde bulunmak ve böylece seçimi iptal ettirmek amacıyla toplantıya katılmadıkları açıktı” ifadeleri kullanıldı. 

7) SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARI 
Sosyal medya paylaşımları ve çeşitli platformların kaynak kullanılarak haberleştirilmesi de savcılık tarafından iddianameye eklendi. İlk olarak iddianamede “Fuat Avni' isimli hesaptan yapılan ve illegal istihbarata dayanan asılsız ve sahte paylaşımlara, Cumhuriyet gazetesi tarafından özel bir itibar gösterildiği, gazetenin bu maksatla oluşturulan bir köşesinde haberleştirildiği ve daha geniş kitlelere aktarılmasına aracılık edildiği tespit edilmiştir” ifadesine yer verildi. İddianamede, iltisaklı eğitim kurumlarında çalıştığı ve bylock kullanıcısı olduğu belirlen Ahmet Kemal Aydoğdu'nun Twitter hesabı @jeansbiri hesabına Cumhuriyet yazarlarınının özel bir ilgi gösterdiği öne sürülürken “şüphelinin açtığı hashtag'leri gündemde tutmaya çalıştıkları görülmüştür” denildi.

İddianamede Akın Atalay ve Murat Sabuncu’nun kimi paylaşımları da örnek olarak yer alıyor.

Akın Atalay'a ait paylaşımlar: 
- "Şimdi susarsak, sonra konuşmaya hakkımız ve fırsatımız olmaz. Zaman ve Samanyolu yayın grubuna yönelik baskın ve gözaltıyı kınıyoruz."
- "Kimsenin değil, basın özgürlüğünün yanındayız. Şu kişiye ya da bu gruba değil, özgürlüğe sahip çıkıyoruz. Evet yine bir imtihan günündeyiz"
- "Korkarak bu ağır hukuksuzluğa sessiz kalmak ayıptır. Ne yani, aman ha bize cemaatçi derler diye susalım ya da hukuksuzluğu mu destekleyelim?"
- "1- Bize soruyor ya da eleştiriyorlar: 'bu cemaatçiler en büyük kötülüğü, haksızlığı, size yaptı. Neden şimdi onları savunuyorsunuz?"
"2- Evet, bu gazeteye çok büyük haksızlık yapıldı, çok ağır mağduriyet yaşatıldı. Bugünkü iktidarla elele verilerek yapılan bu hukuksuzlukta"
"3- Cemaate yakın medya organları da rol üstlendi. Bu olgunun, bizim bugün hakkın, hukukun, özgürlüklerin yanında saf tutmamızı daha değerli"
"4- Ve anlamlı kıldığını düşünüyoruz.Bunu yaparken, kimseden bir hakşinaslık beklentisi içinde değiliz.Zira biz bugün hukuksuzluğa uğrayanın,"
"5- Mağdurun kimliğinden, sicilinden yola çıkarak bir tavır belirlemiyoruz. Kaldı ki, insan hakları, hukuk, haklar ve özgürlükler yalnızca"
"6- Masumlar, belli bir görüşte olanlar için değil herkes içindir. Mecdelli Meryem’in 'ilk taşı masum olan atsın' sözünü anımsamanın zamanı."

Murat Sabuncu'ya ait paylaşımlar:
"Dün de bugün de gazeteciliğe yapılan tüm baskılara karşı çıkmak namus borcudur. Dün Radikal'in kapısındakiler bugün Zaman'da. Kabul edilemez."
"Reddediyoruz... Cumhuriyet 17 Aralık yayın yasağı kararına uymayacak"
"Karşı gazeteye polis baskını kabul edilemez" 
"Bakan, havuz, sansür, sıfırlama, tokatlama, 140 karakter yeter mi?……. Sırf 4 Bakan mı? Evdeki sıfırlanan paralar ne olacak"
"Gülen'in BBC'ye verdiği mülakatın en önemli yerlerinden biri Kürt sorunu çözümü için Öcalan ve Kandil'le görüşme-müzakereye karşı olmaması"
"Özgür Gündem'deki meslektaşlarımızın yanındayız."

8) MASAK RAPORLARI İDDİANAMEDE
İddianamede bir diğer dikkat çeken husus gazetenin mali portföyünün mercek altına alınmış olması. “Şüpheli para hareketleri” başlığıyla sunulan bölümde gazete, kayyım kontrolündeki şirketlerden reklam almakla suçlandı. MASAK raporunda, “Cumhuriyet Vakfı adına gazeteyi yayımlayan Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ ile FETÖ/PDY ile ilişkili şirketler arasında parasal bağlantı olduğu” iddia edildi.

Savcılık da bu rapora dayanarak, 2014-2016 yılları arasında gazetede yayımlanan reklamlar karşılığı alınan paraları ve haber ajanslarına ödenen ücretleri suçlama konusu yaptı. MASAK raporu ve savcılığın iddianamesinde aynı tarih aralığında bu şirketlerin Sabah, Star, Yeni Şafak ve Akşam gibi gazetelere ne kadar reklam verdiğine ilişkin bilgiler ise yer almadı. Tam aksine MASAK ve savcılık, yandaş gazetelerin ağırlıkla reklam aldığı şirketleri rapora almayarak bunların tartışılmasını engellemeye çalıştı. Buna göre FETÖ/PDY ile ilişkilendirilen şirketlerden Kaynak Holding raporda yer alırken, yandaş medyanın gözdesi Boydak Holding ve Bank Asya saklandı. 
İddianamede, Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş’nin hesabına FETÖ ile ilişkilendirilen Koza Altın İşletmeleri AŞ’den 5 Nisan 2016’da reklam bedeli olarak 4 bin 130 TL EFT gönderildiği iddia ediliyor. Fakat bu süre zarfında Koza Altın’a Ekim 2015’te FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu iddiası ile kayyım atanmış, şirket devletin atadığı memur tarafından yönetilmeye başlamıştı. Yani suçlama konusu olan şirken zaten Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kontrolündeydi. Dolayısıyla gazete devletten ilan aldığı için yargılanıyor. 
Öte yandan bunun normal bir ticari iş olduğu da her gün kanıtlanıyor. Büyük gazetelerin 2017 reklam verileri incelendiğinde kayyım atanan şirketlerden reklam almaya devam ettikleri görülüyor. Örneğin 18 Ağustos 2016’da kayyım atanan Boydak’tan Yeni Şafak Gazetesi 22, Sabah 20, Güneş 20, Milliyet 13, Posta 9, Hürriyet 7, Vatan 7, Habertürk 3, Star 2 reklam yayımladı. Bu veriler aynı zamanda yandaş gazetelerin kayyım atanan şirketlerden gelen reklam gelirinin aslan payına sahip olduğunu da gösteriyor.

9) TATİL ŞİRKETLERİNİ ARAMAK SUÇ SAYILDI
İddianamede çok ünlü bir seyahat şirketini tatil rezervasyonu için aramak “FETÖ” delili olarak sunuldu. Yazarlar hakkında delil yetersizliği nedeniyle delil aramaya başlayan Savcılık, ek delillere başvurdu. Gazete çalışanları ve ailelerini kapsayan genişletilmiş ByLock taramasından da bir şey çıkmayınca, Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç, çizer Musa Kart ve yazar Hakan Kara’nın seyahat şirketini aramaları “suç irtibatı” olarak gösterildi.

Aileler de dahil edildi
Soruşturma dosyasında isimleri geçen yazar, muhabir ve yöneticiler ile onların anne, baba, eş ve çocuklarına ait 92 sabit ve GSM hatlı telefonların HTS kayıtları (hangi baz istasyonundan sinyal verdiği) tespit edildi. Ankara Başsavcılığı’ndaki ByLock soruşturmasındaki listelerle bu telefon numaralarının irtibatlı olup olmadığını araştıran savcılık bununla da yetinmedi. Ankara ve İstanbul'daki ana-çatı “FETÖ” davalarında yargılananların yanı sıra 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Terörle Mücadele Şubelerinde haklarında işlem yapılan kişilerin tamamıyla da telefon bağlantısını aradığı görülüyor.

10) GAZETECİLİK FAALİYETİ YARGILANIYOR
Cumhuriyet soruşturmasında gözaltına alınan ve tutuklanan hiç kimsenin telefonunda ByLock uygulaması tespit edilmedi. Ancak Cumhuriyetçiler “Telefonunda ByLock olan birileri tarafından aranmak” iddiasıyla suçlandı.
Cumhuriyetçilerin gazetecilik faaliyeti yürüttüğü yok sayılarak meslektaşları ile yaptıkları telefon görüşmeleri dahi bir suçlama olarak iddianamede yer aldı.
İddianamede en çok göze çarpan noktalardan biri ise Ahmet Şık’a yöneltilen suçlamalar oldu. Şık’a yöneltilen suçlamaların tamamını, yaptığı haberler ve sosyal medya hesabındaki paylaşımlar oluşturdu.

AKP’den isimlerin ve AKP’li cumhurbaşkanının sık sık “onlar gazetecilikten tutuklu değil” diyerek hedef gösterdiği gazetecilerin iddianamesinde cumhurbaşkanını yalanlamaya yetecek kadar gazetecilik terimi geçiyor.

İddianamede 664 “haber”, 200 tane “gazeteci” ve bin 218 tane “gazete” kelimesi geçiyor.