10 Ekim yaralısı: Bu dava o salonda bitmeyecek

10 Ekim yaralısı: Bu dava o salonda bitmeyecek

Ankara Katliamı davası yarın yapılacak son duruşma ile kapatılmak isteniyor. Yarasını mücadele ederek kapatmak zorunda kaldığını İleri’ye anlatan Uğur Erman, “Bu dava o salonda bitecek bir dava değil” dedi.

Nazlı Eda Piyade / @nazliieda_

10 Ekim 2015’te Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelen binlerce kişinin katıldığı ‘Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’ne cihatçı terör örgütü IŞİD saldırdı. Saldırıda 103 yurttaşımız hayatını kaybetti, 400’den fazla yurttaşımız da yaralandı.

Yaralananlardan biri de İstanbul Üniversitesi öğrencisi Uğur Erman. Erman, 10 Ekim Ankara Katliamı’nda ağır yaralandı, aylarca hastanede ve evde süren tedavilerin ardından okulu bırakmak zorunda kaldı. Artık İstanbul’da yaşayamayacağını fark edince İzmir’e yerleşti, şimdi belediyeye bağlı bir şirkette işçi olarak çalışıyor. Uğur Erman ile 10 Ekim günü ve sonrasında yaşadıklarını, aslında ‘yaralı’ diyerek verilen sayıların ardında kalanları konuştuk. Salı günü görülecek karar duruşması öncesi, yaşanan katliamın esas faillerinin siyasiler olduğunu söyleyen Erman, “Hesap vermesi gereken de siyasilerdir, düzmece mahkemelerde karşımıza çıkardıkları ve o dönem işbirliği yaptıkları çeteleri dahi yargılamayanlarla bu dava burada bitemez” dedi.

‘O YAŞTA BİR İNSANIN KALDIRAMAYACAĞI ŞEYLER YAŞADIM’

Uğur Erman, ilk olarak katliam günü yaşadıklarını anlattı:

“Hastanede müdahale edilene kadar acilde beklediğim süre sanırım hayatımın en uzun saatleriydi. Numune Hastanesi’nin acil koridorunun en sonunda iki hemşirenin elimi tutarak biraz daha dayanmamı söyleyerek doktorların daha ağır yaralılara müdahale ettiğini belirtmeleri hala gözümün önüne gelir. Beni bekletiyorlardı çünkü ben de o an oradaki sağlık çalışanları da bacağımdaki önemli damarların parçalandığını ve yoğun kan kaybı yaşadığımı fark edememiştik. Kalp-damar doktorlarından birinin kan kaybettiğimi fark etmesi üzerine biraz da şans eseri müdahale odasına alındım.

Ankara’da 1 aylık bir süreçte yapılan 7 ameliyatla İstanbul’a nakledildim. İstanbul da yoğun bir süreç geçti. Fiziksel tedavilerim enfeksiyonlar ve ameliyatlarla devam ederken bir yandan psikolojik tedavi süreci başlamıştı. 22 yaşında bir insanın kaldıramayacağı şeylere maruz kalmıştık. Ankara sonrası devam eden patlamalarda bizi yıpratıyordu. O süreçte her “Nasılsın?” sorusuna “Memleket gibiyim” diyordum. Hem yaralı hem yorgun, biraz öfkeli biraz sert, zaman zaman da kanayarak ama hep umutlu hepimiz memleket gibiydik artık.

Hem kendim hem ailem hem de arkadaşlarım için çok zor günlerdi. 5,5 ay hastanede yattım. Ailem ve arkadaşlarımla yürüyebildim, onlarla tuvalete gitmek zorunda kaldım onlar sayesinde duş alabildim. Hem kolum hem bacaklarım olmuştu herkes. Doktorlar da ailem ve arkadaşlarım da bu süreçte çok yardımcı oldu. Tekrar ayağa kalkabildiysem onlar sayesinde. “

‘DEVLETİN İHMALİ SONUCU GERÇEKLEŞEN KATLİAMDA YARALANDIĞIM İÇİN DEVLETE BORÇLU ÇIKTIM’

“Zaten bu süreçte hastanelerin bakımsızlığı ve sağlık alanındaki yetersizlikler yeterince tedavimi aksatıyordu. Hastanede 2 kere enfeksiyon kapmam üzerine tedavim uzadı. 5,5 ay hastanede yatarak geçirdiğim tedavim daha sonra da evde devam etti. Henüz yaralarım iyileşmemişken Bağcılar hastanesindeki doktor randevumda 650 TL’lik borçla karşılaştım. Devletin korumadığı bir katliamın yaralısı olarak devlete borçlu çıktım, bu sebeple de muayene olamayacağım söylendi. Sağlık Bakanlığı’na yaptığımız şikayetler sonucunda borcum silindi ve hastanede tedaviye devam edebildim.

Tedavi sürecimin tamamı kendi hak mücadelemi vermek zorunda kaldığım aksamalarla geçti.”

‘YERİNDE DURAMAYANLARI YATAĞA MAHKUM ETTİLER’

O süreçte dostlarının yaptığı duvar yazılamasını soruyoruz Erman’a.. “Yerinde duramayanları yatağa mahkum ettiler…” Erman bu cümleyi bir röportaj sırasında kullandığını ve kendini daha iyi ifade edebilen bir cümle olmadığını belirtiyor.

Erman, İzmir’e taşınma sürecini ise “İstanbul’un kalabalık ve gürültülü oluşu, sese hassasiyeti artan benim için artık burayı yaşanılamaz duruma getiriyordu” diyerek anlatıyor.

Sözlerine ise şöyle devam ediyor:

‘10 EKİM YARALISI OLDUĞUM İÇİN DA POLİS VE CİHATÇI ÇETELERİN GÖZ HAPSİNDEYİM’

Patlamadan 1 yıl sonra okula (o dönem öğrencisi olduğu İstanbul Üniversitesi) döndüm. Ama artık hiçbir şey bir yıl öncesi gibi değildi. Polis ve okul yönetiminin baskısı daha da artmıştı. Tedavimin devam ediyor oluşu okula sürekli gitmemi engelliyordu fakat gittiğim dönemlerde de asla rahat olamıyordum. 10 Ekim yaralısı olduğum herkes tarafından biliniyordu, okuldaki cihatçı gruplar, polis ve faşist çeteler tarafından sürekli taciz edildiğim bir göz hapsindeydim.

‘KATLİAM ANMASINA KATILDIĞIM İÇİN GÖZALTINA ALINDIM, OKULDAN UZAKLAŞTIRILDIM’

Katliamın 1.yıl anmasında kendi okulumun bahçesinden gözaltına alınmam ve hakkımda açılan soruşturma sonrası gelen uzaklaştırma cezası okulla olan bağımı oldukça koparmıştı. Hem fiziksel tedavim hem yaşadıklarımın etkisiyle kötüleşen psikolojim sonucu artık okula gidememeye başladım.

Patlamadan sonra kalabalık bütün ortamlardan çekinmeye başlamıştım. Sese olan hassasiyetimin artmasıyla gürültülü ortamlarda oldukça zorlanıyordum. İstanbul’un kalabalık ve gürültülü yapısı artık benim için iyice yaşanmaz bir hal almaya başladı ve gitmeye karar verdim. Tercihimi İzmir’den yana kullanıp 2-3 günlük bir hazırlık sonrası bavulumla İzmir’e geldim.

‘HALA AYAKTA KALMAMA YARDIMCI OLAN UMUDUMA GÜVENİYORUM’

Bu radikal kararı nasıl verdiğini ise “Hala ayakta kalmama yardımcı olan umuduma güvendim” diyerek özetliyor. İzmir’e giderken ne yapacağını, hayatını nasıl idame ettireceğini düşünmediğini söyleyen Erman “Bir insanın ancak mücadele etme umudu varsa hala gideceği çok yol vardır. Bu düşünce hayatımı yönlendirdi hep. Hala da yönlendiriyor” diye ekliyor.

İzmir’deki hayat mücadelesini ise şöyle anlatıyor Erman;

“İlk geldiğim de akrabalarla geçirilen kısa bir süre sonrası arkadaşlarımın yanına yerleştim. Bir kafe de çok cüzi bir miktara bulduğum işle geçinmeye çalışıyordum. Tüm bu anlattıklarıma rağmen hala ayakta kalma umuduma arkadaşlarım da şaşırıyordu açıkçası “Nasıl yapıyorsun” diye. Sonuçta devlet eliyle yapılan bir katliam sonrası okulu bırakmak zorunda kalmış, diploması olmayan ve sağlığının el vermediği işlerde çalışan biriydim artık. Zaten kafeden ayrılmam da sağlık sorunlarım nedeniyle oldu. Sürekli ayakta çalıştığım için ameliyatlı bacağım kötüleşmeye başladı, tekrar iş aradım.

O sıralarda İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde taşeron bir şirkete işçi alımı vardı. Şans eseri burada işe girdim. Artık temizlik işlerine bakan bir belediye işçisiydim. Yarım kalmış öğrencilikten işçiliğe geçişim böyle oldu. “

‘YAŞATILANLARDAN GERİYE ONURLU BİR HAYAT KALDI’

“Fakat doğruyu söylemek gerekirse bu işçiliğe geçiş hoşuma da gitmişti. Yıllardır hayatımı adadığım sınıf ve devrim mücadelesine artık sınıfın içindeki bir işçi olarak devam etmek mücadele alanımı genişletmiş, umudumu arttırmıştı.

Artık emek mücadelesinin bizzat içindeydim ve kendi ekmeğimi kazanarak yaşamaya başlamıştım. Benim için yaşatılanlardan geriye kalan yine onurlu bir hayat oldu. İzmir’e ilk geldiğimde ben de yerleşme kaygısı çeksem de çalışmaya başlayınca süreç değişti.

Hem şehre alıştım hem de memleket meselelerindeki bitmek bilmeyen mücadeleler çalıştığım yerdeki arkadaşlarımı da mücadeleye katarak ilerlemem gerektiğini göstermişti.”

‘UMUDUMUZU BESLEDİĞİMİZ NOKTA İŞÇİ SINIFININ İKTİDARI’

“Yaşadığımız bu kan emici düzen ölüm ve katliamlarla bizi terbiye etmeye çalışsa da umudumu beslediğim yer işçi sınıfının iktidarındaydı. İşçiliğimin 1. yılında gördüğüm onca olumsuzluk ve acı içinde değiştirmemiz gereken kocaman bir dünya olduğu. O kadar acı ve sorunla nasıl yaşanır diye soracak olursan Aziz Nesin’in kitabındaki gibi diyebilirim. Biz bu ülkenin Yaşar Yaşamaz’larıyız. Yaşarken yaşadığımızı anlayamasak da göreceğimiz güzel günlere olan umudum ve gülüşlerim var. “

‘BU DAVA O SALONDA BİTECEK BİR DAVA DEĞİL’

31 Temmuz Salı günü başlayacak karar duruşmasına çağrı yapan Erman, “Davayı daha önce de bitirmek istiyorlardı. Hala bitirememiş olmaları bizim direncimiz ve mücadelemiz. Karar duruşması dedikleri bu duruşmada da orada olarak bu davanın o salonda bitmeyeceğini göstermemiz gerekiyor” dedi.