10 Ekim Katliamı Davası'nda skandallar bitmiyor: İhmaller ortaya çıktı, suç duyurusunda bulunuldu!
Avukatların açıklamasında, "Hakkındaki ihbar dikkate alınarak Yakub Şahin yakalansaydı 10 Ekim Ankara katliamı belki de hiç yaşanmayacaktı" denildi.
27-01-2021 14:35

İleri Haber
10 Ekim Ankara Katliamı’na ilişkin o dönem Gaziantep Emniyet Müdürlüğü’nde görevli bulunan ve görev ile sorumluluklarını yerine getirmeyen tüm sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunuldu.
10 Ekim 2015 günü Ankara Tren Garı önünde DİSK, KESK, TMMOB ve TTB tarafından organize edilen Emek, Barış ve Demokrasi mitingine düzenlenen canlı bomba saldırısı sonucunda 103 insan yaşamını yitirmiş, yüzlercesiyse yaralanmıştı. Katliamdan sonra açılan davada, 2018 yılında tutuklu sanıklar hakkında çeşitli mahkumiyet kararları verilirken, firari sanıklarla ilgili yargılama halen devam ediyor.
Konuyla ilgili mitingi organize eden kurumlar, katliamda yakınını kaybeden bir kısım aileler ve yaralananlar adına, o dönem Gaziantep Emniyet Müdürlüğü’nde görevli bulunan ve bu konuda görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyen tüm sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunuldu.
‘HUKUK SKANDALI NİTELİĞİNDE GELİŞMELER YAŞANIYOR’
10 Ekim Ankara Katliamı Davası Avukat Komisyonu’ndan yapılan açıklamada şunlar kaydedildi:
Firari sanıklarla ilgili bu yargılama devam ederken adeta hukuk skandalı niteliğinde gelişmeler yaşanmış ve katliamdan tam 4 yıl sonra soruşturmaya ilişkin 9 klasör evrak, kimliği belirsiz kişilerce Ankara Adliyesi’nin savcılık katına bırakılmıştır.
‘SORUŞTURMA SAVCILARI BİLİNÇLİ ŞEKİLDE GİZLEDİ’
Mahkeme’ye ulaşan söz konusu “kayıp” 9 klasörün içeriğine bakıldığında, katliamın nasıl organize edildiğine ve kamu görevlileri tarafından katliam faillerine nasıl yol verildiğine dair çok önemli deliller ve bilgiler bulunduğu görülmektedir. Nitekim klasörlerin içeriğinin soruşturma savcılarının yaptıkları yazışmalardan ve soruşturmayla ilgili çok önemli delilerden oluşması ve ancak yargılama başladıktan yıllar sonra ortaya çıkması, bunların soruşturma savcıları tarafından bilinçli bir şekilde gizlenerek davaya özellikle dahil edilmediğini göstermektedir. Bu gelişmeler sonucunda, soruşturma savcılarının delilleri gizledikleri ve kararttıklarının anlaşılması üzerine haklarında bir süre önce ilgili mercii olan HSK’ya tarafımızca gerekli şikayetler yapılmıştır.
‘TESPİT EDİLMESİNE RAĞMEN HİÇBİR İŞLEM YAPILMADI’
Esasen bu klasörler içindeki en önemli deliller, katliamın önemli sanıklarından olan ve canlı bombaların Gaziantep’ten Ankara’ya gelişinde escortluk yapan Yakub Şahin’in katliamdan 10 gün önce bomba malzemesi olan amonyum nitrat satın almaya çalıştığını gösteren Nizip Cumhuriyet Savcılığı’nın yaptığı soruşturmaya dair evraktır. Nizip Cumhuriyet Savcılığı, o dönemde Nizip’te gübre bayiliği yapan ve kendisinden gübre almak isteyen şahıslardan şüphelenen bir kişinin, 30 Eylül 2015 tarihinde yaptığı ihbarı ciddiye alarak, konuyla ilgili hemen soruşturma başlatmış ve Yakub Şahin ile onunla birlikte hareket eden Hüseyin Tunç’u ve olayda kullandıkları araçları kısa sürede tespit etmiştir. Bunun üzerine Nizip Emniyet Müdürlüğü, 02/10/2015 tarihinde (katliamdan 8 gün önce) kimliğini tespit ettikleri Yakub Şahin’i, Gaziantep Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele ve İstihbarat Şube Müdürlüklerine bildirerek hakkında gerekli araştırmanın yapılmasını istemiştir.
Ancak dosyaya gelen bilgi ve belgelerden anlaşıldığı kadarıyla Gaziantep Emniyet Müdürlüğü bu ihbarla ve Yakub Şahin’le ilgili hiçbir işlem yapmamıştır. Oysaki o dönem, IŞİD’in arka arkaya canlı bomba eylemleri düzenlediği ve bu eylemlerin Gaziantep’ten organize edildiği bilinmekte olup böyle bir ihbarın ciddiye alınmaması, katliam faillerine özellikle dokunulmadığını düşündürmektedir. Üstelik dava dosyasında bulunan ve katliama dair İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri tarafından hazırlanan rapora göre Yakub Şahin hakkında o dönem iletişim tespiti kararı bulunmaktadır. Yani aynı esnada Yakub Şahin, Gaziantep Emniyet Müdürlüğü tarafından bilinmekte ve izlenmektedir. Dolayısıyla Gaziantep Emniyet Müdürlüğü’nün hakkında ihbar bulunan, kimliğini ve faaliyetlerini bildiği ve izlediği Yakub Şahin hakkında hiçbir işlem yapmaması açıkça suç teşkil etmektedir. Nitekim hakkındaki ihbar dikkate alınarak Yakub Şahin yakalansaydı 10 Ekim Ankara katliamı belki de hiç yaşanmayacaktı.
SUÇ DUYURUSUNDA BULUNULDU
Tüm bu gerekçelerle o dönemde (2015 yılında) Gaziantep Emniyet Müdürlüğü’nde görevli bulunan ve bu konuda görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyen tüm sorumlular hakkında TCK 83. maddesinde düzenlenen “ kasten ihmali davranışla insan öldürme”, TCK 281. Maddesinde yer alan “suç delillerini yok etme” ve TCK 257. Maddesinde yer alan “görevi kötüye kullanma” suçlarından gerekli soruşturmanın yapılarak cezalandırılmalarının sağlanması için 10 Ekim mitingini düzenleyen kurumlar olan KESK, DİSK, TMMOB ve TTB ile katliamda yakınlarını yitiren bir kısım aileler ve yaralılar adına savcılığa suç duyurusuna ilişkin dilekçemizi vererek suç duyurusunda bulunduk.
‘IŞİD’LİLERE FARKLI YARGI UYGULAMASI YAPILIYOR’
Soruşturmanın en başından bu yana, katliamı gerçekleştirenlerin sadece mahkemede yargılananlardan ibaret olmadığını, katillerin katliam faillerine yardım eden, yol veren ve görmezlikten gelen kamu görevlileri sayesinde bu kadar rahat bir şekilde katliamlar gerçekleştirdiklerini söyledik, söylemeye devam ediyoruz. Nitekim bu olay, bu iddiamızın en somut örneklerinden biri olup, bugüne kadar hiçbir kamu görevlisinin bu katliamdan dolayı yargılanmaması ise maalesef dava dosyasından da tespit ettiğimiz üzere IŞİD’lilere farklı hukuk uygulayan yargı pratiğinin bir başka tezahürüdür.
Katliamın gerçek faillerinin bulunması ve bu katliamda şu veya bu biçimde sorumluluğu bulunan tüm kamu görevlilerinin yargılanmasının sağlanması için bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her türlü hukuki yollara başvurmaya devam edeceğimizi kamuoyuna bir kez daha duyuruyoruz.
İLGİLİ HABERLER
10 Ekim Katliamı'nın planlayıcısı yurt dışındaki kampta tespit edilmiş!
Davanın avukatları, yarınki duruşmada İlhami Balı’nın hangi kapta olduğunun belirlenmesini, ve belgelerin tamamının dosyaya girmesini talep edecek.
15-07-2020 19:25

10 Ekim Ankara Katliamı’nın firari sanıklarının yargılandığı dava dosyasına kritik belgeler girdi. Buna göre katliamın planlayıcısı olan IŞİD üyesi İlhami Balı ve örgütün diğer 3 üyesinin yurt dışındaki kamplarda olduğunun tespit edildiği belirtildi.
BirGün’de yer alan habere göre, 10 Ekim Ankara Katliamı'nın 16 firari sanığı hakkında açılan davanın 5. duruşması yarın Ankara 4.Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek. Katliamın firari sanıkları hakkında açılan davanın 5. duruşması öncesinde, dava dosyasına giren belgeler, saldırının planlayıcısı olan, IŞİD’in ‘Türkiye emiri’ olarak geçen İlhami Balı’nın, yurt dışındaki bir kampta olduğunun tespit edildiğini gösteriyor.
EMNİYET’TEN ‘GİZLİ’ YAZI
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 24.03.2020 tarihli ve “gizli” ibaresi ile 81 il emniyet müdürlüklerine gönderdiği yazıda, BM–Unicef, Kampı, Hamam El Ali Kampı, Peşmerge Güçlerinin ellerinde bulunan kamplar, Irak Ordusu Kampı, Türk Konsoloslukları, Medruka Kampı, PKK/KCK-YPG-PYD kamplarında bulunan kişilere ilişkin bilgiler yer aldı.
Söz konusu bilgilerde, davanın firari sanıklarından dördünün, listelenen kamplarda yer aldığı belirtiliyor. Buna göre, Mustafa Delibaşlar’ın SDG, Fadile Delibaşlar’ın Roj, Cebrail Kaya’nın SDG, İlhami Balı’nın adı bildirilmeyen bir kampta yer aldığı kaydediliyor.
BİR AY ÖNCE FARKLI YANIT
Ancak bu bilgilerin yer aldığı yazıdan bir ay önce ise, söz konusu firari sanıkların akıbetlerine ilişkin ilgili kentlerin emniyet müdürlüklerinden bilgi talebinde bulunulmuş, verilen cevaplarda, şahısların akıbetlerine ilişkin net bilgiler bulunmadığı belirtilmişti.
Hatay İl Emniyet Müdürlüğü, İlhami Balı’ya ilişkin 24 Şubat 2020 tarihli yazısında, “şahsın halen Suriye’de ülkesinde DEAŞ silahlı terör örgütü içinde faaliyet yürüttüğü yönünde bilgiler elde edilmiş…” ifadeleri kullanıldı.
Gaziantep İl Emniyet Müdürlüğü de, Mustafa Delibaşlar hakkında, Suriye’deki çatışmalarda ölmüş olabileceğinin; Cebrail Kaya için ise Suriye’deki çatışma bölgelerinde olduğunun değerlendirildiğini belirtti.
BALI NEREDE?
Davanın avukatları, yarınki duruşmada İlhami Balı’nın hangi kapta olduğunun belirlenmesini, ve belgelerin tamamının dosyaya girmesini talep edecek.
Hulusi Akar: S-400'ler ihtiyaç olduğunda kullanılır
S-400'ler nedeniyle Türkiye'ye kısıtlamalar getirilmesinin, ''müttefiklik ruhuna uygun olmadığını'' söyleyen Hulusi Akar, "ABD çözüm için yazdığımız mektuba yanıt vermeli" ifadelerini kullandı.
26-02-2021 17:11

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Rusya'dan alınan S-400 savunma sistemleriyle ilgili "Bu savunma sistemi tehdit ve tehlikeye karşı ihtiyaç duyulduğunda kullanılır. Türkiye'ye karşı bir taarruz niyeti yoksa kimseye zararı yok" dedi.
Öte yandan, S-400’lerin satın alınması nedeniyle Türkiye’ye kısıtlamalar getirilmesinin ‘müttefiklik ruhuna uygun olmadığını’ ve "ABD çözüm için yazdığımız mektuba yanıt vermeli" ifadelerini kullanan Akar"S-400 meselesi üzerinden ülkemize F-35 başta olmak üzere birtakım kısıtlamalar uygulanması müttefiklik ruhuna uygun değil" şeklinde konuştu.
YUNANİSTAN’LA YAŞANAN GERİLİM
Çeşme’de 'Yunanistan F-16’larının Türkiye gemisini tacizi' ile ilgili konuşan Akar, "Gerekli cevap verildi. Bu tutumun iyi komşuluk ilişkilerine uygun olmadığını bir kere daha ifade ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Barış Atay'a saldırı davası: Sanık İnan Ekmekçi hakkında yeniden 'zorla getirilme' kararı verildi
Barış Atay'a saldırı davasında sanıkların yargılanmasına bugün Anadolu 46. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmayla devam edildi.
26-02-2021 16:25

İleri Haber
TİP Genel Başkan Yardımcısı Barış Atay’a yönelik saldırıya ilişkin davada mahkeme, saldırın gruptaki 5. kişi olan İnan Ekmekçi’nin adresinde bulunamaması nedeniyle yeniden zorla getirilmesine karar verdi. Dava 26 Mayıs’a ertelendi.
İstanbul’da Kadıköy’de 30 Ağustos’u 31 Ağustos’a bağlayan gece bir grup kişi tarafından saldırıya uğrayan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Barış Atay ile ilgili davada, saldırıyla bağlantılı İnan Ekmekçi isimli bir kişinin daha iddianamesi mahkeme tarafından dün kabul edilmişti.
Avukatların dosya içerisindeki HTS ve GPRS kayıtlarından yaptıkları araştırma ve incelemeler sonucunda olayla bağlantılı iki kişi daha tespit edilmiş, bir önceki duruşmada ise Osman Avşar isimli kişi hakkında iddianame düzenlenerek ana dosyayla birleştirilmişti.
'HTS KAYITLARI ALINSIN'
Sanıkların yargılanmasına bugün Anadolu 46. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmayla devam edildi. Duruşmaya sanıklar katılmazken, Barış Atay’ın avukatları mahkemede İnan Ekmekçi’nin kullandığı telefonun suç tarihindeki HTS kayıtlarının alınması ve ek rapor gönderilmesini talep etti. Avukatlar, Ekmekçi’den şikayetçi oldu.
YENİDEN ZORLA GETİRİLME MÜZEKKERESİ
Mahkeme, İnan Ekmekçi hakkındaki zorla getirme emrine verilen cevapta kendisinin adresinde bulunamaması nedeniyle sanık hakkında yeniden zorla getirilme müzekkeresi düzenlenmesine, İnan Ekmekçi’nin kullanmış olduğu telefonun 25 Ağustos-2 Eylül arasındaki HTS kayıtlarının alınmasına karar verdi.
Bir sonraki duruşma için 26 Mayıs’a tarih verildi.
CHP'li Emir belgelerle açıkladı: Aşı konusunda aracı firmaya milyon dolarlar aktarılmış!
CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, Çin’den alınan Sinovac aşısı için aracı Keymen firmasına sadece ilk parti için 12 milyon dolar ödendiğini faturalarıyla birlikte açıkladı.
26-02-2021 15:58

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Ankara Milletvekili Murat Emir, Çin’den alınan Sinovac aşısı için aracı Keymen firmasına sadece ilk partta 12 milyon dolar ödendiğini belirterek, "Sinovac alacağız diye bu aracı firmayı ve bu firmanın bakanlık içindeki yakınlarını, ortaklarını zengin etmeyi planlıyordunuz?" diye sordu.
Tüm aşıların ithali için aynı oranda komisyon verilirse toplam tutarın 50 milyon dolara ulaşacağını söyleyen Emir, “Onlarca aşı varken, Sinovac aşısının önünde giden aşı varken, bunları baştan dışlayıp illa da Sinovac alacağız diye bu aracı firmayı ve bu firmanın bakanlık içindeki yakınlarını, ortaklarını zengin etmeyi planlıyordunuz” diye sordu.
'HUKUKA VE AKLA UYGUN DEĞİL'
Türk gümrük ve vergi mevzuatına göre böyle bir durumun yaşanmasının mümkün olmadığına dikkati çeken Emir, "Hukuka uygun olmadığı gibi akla da uygun değil. Bu para ödendi. Faturalara baktığınız da DMO’nun bedelsiz aşı için 12 milyon dolar ödediğini biliyoruz. 10 milyon 162 bin 123 aşı için ödenen para 121 milyon 945 bin 476 lira. İnanmazlarsa biz de bunların hepsinin faturası var" diye konuştu.
Emir, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında şunları kaydetti:
"1 milyon doz aşının bedelsiz olarak ithal edildiği ortada. İlgililerin yapması gereken DMO’nun bedelsiz aşı karşılığında 12 milyon dolar ödeme yapıp yapmadığını ivedilikle söylemeleridir. Ama bunu yapmadılar. Aracı firmanın kasasına 12 milyon dolar girdi mi girmedi mi? Sağlık Bakanı DMO’yu aramak yerine Çin’deki Sinovac firmasını arıyor. Firma da “Biz nakit akışı nedeniyle öylesine yazdık” demişler. Yani 1 milyon doz ücretliymiş de nakit akışı olsun diye ücretsiz yazmışlar. Bakar mısınız ciddiyetsizliğe?
Türk gümrük ve vergi mevzuatına göre böyle bir şey asla olanaklı değil. Hukuka uygun olmadığı gibi akla da uygun değil. Bu para ödendi. Faturalara baktığınız da DMO’nun bedelsiz aşı için 12 milyon dolar ödediğini biliyoruz. 10 milyon 162 bin 123 aşı için ödenen para 121 milyon 945 bin 476 lira. İnanmazlarsa biz de bunların hepsinin faturası var. Zaten bakanın açıklamasından lafı dolandırıyor ama paranın ödendiğini anlıyoruz. Bedelsiz olmaz diyor. Hayır, o 12 milyon dolar aracı firmanın ilk partiden aldığı komisyondur.
'AKLIMIZLA ALAY ETMEYİN'
Aracı var mı yok mu tartışması da sürüyor. Bir malı kendi hesabına ithal eden, sözleşme yapana aracı denir. Bakan aracı yok diyor. Sözleşmeyi Keymen firması ile yapıyorsunuz. Gümrük Giriş Beyannamesi burada. Bakanın sadece lojistik ve temsille sınırlı demesi tam bir saçmalık ve saptırmacadır. Aklımızla alay etmeyin. Keymen lojistik firması değil ki. Başka bir firmanın lojistiği yaptığını biliyoruz.
Bakan ne kadar saptırmaya çalışırsa çalışsın sonuç olarak Türkiye aracı firma üzerinden aşıları almış ve devasa boyutlarda komisyon ödemeye başlamıştır. Daha hiçbir sonucu ortada olmayan Sinovac aşısına bu kadar çabuk angaje oldunuz, diğer aşıları hemen neden dışladınız. Yoksa başka bir şeyler mi var. Birileri para mı kazanıyor diye sorduğumuzda hayır aracı yok diyorlar. Böyle bir tutarsızlık hiçbir bakana yakışmıyor, battıkça batıyorsunuz. Artık bir an evvel birazcık doğruları söylemeye başlayın.
Sözleşmenin ayrıntılarını verin dedikçe ticari sır diyorlar. Oysa artık fiyatı belli aşının. Milletin bilme hakkı var. Söz konusu olan kritik bir aşı. Salgından kurtulmanın yolu aşı, 83 milyonun sağlığı ve tüyü bitmemiş yetimin hakkı söz konusu.
Aşı siyasetin malzemesi olmamalı. Aşının nasıl geldiği, arada birilerinin para kazanıp kazanmadığı, neden bu aşı için bu kadar ısrar edildiği soruları siyasi sorular mı? Yoksa 83 milyonun bilmesi gereken sorular mıdır?
Bu oranda komisyon verilirse toplam tutar 50 milyon doları bulabilir. Ama bunu biz tam olarak bilemeyiz. Tarafların bunu açıklaması gerekir.
Onlarca aşı varken, Sinovac aşısının önünde giden aşı varken, bunları baştan dışlayıp illa da Sinovac alacağız diye bu aracı firmayı ve bu firmanın bakanlık içindeki yakınlarını, ortaklarını zengin etmeyi planlıyordunuz. Bu soruyu sorarız."
(ANKA)
Altan Tan'dan 'Kandil fotoğrafı' açıklaması: 'Arşivde kalacağı söylenmişti'
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan'ın ardından eski milletvekili Altan Tan da "Kandil fotoğraflarına" ilişkin açıklamalarda bulundu.
26-02-2021 15:00

Eski HDP’li vekil Altan Tan, Soylu’nun ekranlarda gösterdiği ‘Kandil fotoğrafı’yla ilgili "Bize bu fotoğrafların onların arşivinde kalacağı söylendi. Ama o zaman yayınlanan ve hiç tepki görmeyen fotoğrafların bugün suç delili gibi kamuoyuna sunulması da siyasi ahlaksızlıktır” dedi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun katıldığı bir TV programında Halkların Demokratik Partili (HDP) siyasetçilerin Kandil'de çektirdiği fotoğrafları göstermesiyle başlayan 'çözüm süreci' tartışmaları tırmanmaya devam ediyor. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan'ın ardından eski milletvekili Altan Tan da "Kandil fotoğraflarına" ilişkin açıklamalarda bulundu.
‘DEVLETE AİT BİR KOSTERLE İMRALI'YA GİTTİK’
Medyascope'tan Ferit Arslan'a konuşan Tan, şunları söyledi:
"O zaman iki önemli kuruluş vardı. Biri Milli İstihbarat Teşkilatı, öbürü de Kamu Güvenlik Müsteşarlığı. Bu yetkililerin gözetimi ve denetimi altında devlete ait bir kosterle İmralı'ya gittik. Ve yine devlet yetkililerinin izniyle ve görüşme esnasında Milli İstihbarat görevlisinin gözetiminde Abdullah Öcalan ile görüştük.
‘ÖCALAN'IN MEKTUBU MİT ARACILIĞIYLA HDP HEYETİNE VERİLDİ’
Niye Kandil'e gittik? Abdullah Öcalan o görüşme çerçevesinde kendi el yazısıyla arkadaşlarına yani Kandil'deki örgüt mensuplarına bu tartışmaları bitirmek için bir mektup yazdı. Bu mektup da bize verildi ve biz bu mektubu Kandil'e götürdük. Peki Abdullah Öcalan bu mektubu bize postayla mı gönderdi? Abdullah Öcalan tarafından Milli İstihbarat Teşkilatı'nın elemanlarına, devletin güvenlik birimlerinin sorumlularına verildi. Onlar vasıtasıyla HDP heyetine teslim edildi."
‘ARŞİVDE KALACAK DENİLMİŞTİ’
Kandil'deki görüşme gecesinde Murat Karayılan'ın, gecenin ve mektubun hatırası için fotoğraf çektirdiğini, fotoğrafta kendisinin de olduğunu belirten HDP'li Tan, "Bazı arkadaşlarımız bu fotoğrafların farklı algılanabileceğini söyledi ancak bu fotoğrafların onların arşivinde kalacağı söylendi. Biz daha Türkiye’ye giriş yapmadan fotoğrafların Türkiye ve Avrupa basınında yer alması bir skandaldır. Ama o zaman yayınlanan ve hiç tepki görmeyen fotoğrafların bugün suç delili gibi kamuoyuna sunulması da siyasi ahlaksızlıktır" ifadelerini kullandı.
Uşşaki şeyhinin avukatı istismara maruz bırakılan çocuğu suçladı: 'O zaman akıllanmamış'
Müridinin 12 yaşındaki çocuğunu istismara maruz bıraktığı iddiasıyla tutuklu bulunan Uşşaki Tarikatı Şeyhi ‘Fatih Nurullah’ takma adlı Eyyüp Fatih Şağban, ikinci kez hakim karşısına çıktı.
26-02-2021 14:08

Çocuk istismarından yargılanan Uşşaki Tarikatı Şeyhi Eyyüp Fatih Şağban’ın avukatı, istismara maruz bırakılan çocuk hakkında “2 sene önce de tacize uğradığını tacize uğradığını söylüyor. O zaman niye tekrar dergaha gelmiş, demek ki akıllanmamış" şeklinde skandal ifadeler kullandı.
Müridinin 12 yaşındaki çocuğunu istismara maruz bıraktığı iddiasıyla tutuklu bulunan Uşşaki Tarikatı Şeyhi ‘Fatih Nurullah’ takma adlı Eyyüp Fatih Şağban, ikinci kez hakim karşısına çıktı.
İndependent Türkçe'den Can Bursalı'nın haberine göre, savcılık, sanığın tutukluluk halinin devamını talep ederken, Şağban'ın avukatı kumpas kurbanı olduğunu iddia etti ve dinletmek istediği tanıkların bu kumpasın şahidi olduklarını ileri sürdü.
Sanık avukatı ayrıca, "Hodri meydan diyoruz. Tüm telefonlara el konulsun, dökümleri çıkartılsın. Kumpas ortaya çıkacak" dedi.
Sanık avukatı ayrıca, "Müvekkilimiz Türkiye'nin nadide, mümtaz bir şahsiyetidir. 6 aydır tutukludur. Müvekkilimiz ile çocuğun annesi, babası ve halasının telefon kayıtları dosyaya konulsun, gerçek ortaya çıkacak" ifadelerini de kullandı.
SKANDAL İFADELER
"Çocuğun savcılık ve mahkemedeki ifadeleri tutarsız" iddiasında bulunan sanık avukatı, "Ben 12 - 13 yaşında bir çocuk olsam ve tacize uğrasam allak bullak olurum. Çocuk 2 sene önce de tacize uğradığını tacize uğradığını söylüyor. O zaman niye tekrar dergaha gelmiş, demek ki akıllanmamış" dedi.
Bu sözler üzerine mağdur çocuğun avukatları ile sanık avukatı arasında tartışma yaşandı.
‘PEDOFİLİ DEĞİL, FETÖFİL OLARAK GÖRÜYORUM’
Davada söz verilen sanık Eyyüp Fatih Şağban, "Bize pedofil denilmiş. Ben bunu pedofili olarak görmüyorum, Fetöfil olarak görüyorum. Kumpasa uğradım" dedi.
Savcılığın tutukluluğun devamı talebine ilişkin beyanda bulunan Şağban, "Yaşımın ileri olması, sağlık sorunlarımın baş göstermesi nedeniyle tutuksuz yargılanmak istiyorum" diye konuştu.
Boğaziçi öğrencilerine 3 yıla kadar hapis istemi
"Kabe'ye hakaret" bahanesiyle iktidar çevreleri tarafından hedef alınan öğrenciler hakkında ''halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme'' suçlamasıyla hapis cezası isteniyor.
26-02-2021 13:56

Boğaziçi eylemleri sırasında Kabe fotoğrafını yere serildiği iddiasıyla yürütülen soruşturmada 2'si tutuklu 7 öğrenci hakkında ''halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme'' suçlamasıyla 1 yıldan 3 yıla kadar hapis istemiyle iddianame düzenlendi.
AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın atadığı kayyum rektör Melih Bulu'yu istemeyen Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, 4 Ocak'dan beri eylemlerini sürdürüyor.
Öğrencilerin eylemleri sırasında düzenlediği sergide, Kabe fotoğrafının yere serildiği iddiasıyla iktidar çevreleri tarafından hedef gösterilen 7 öğrenci hakkında yürütülen soruşturmada 2 öğrenci tutuklanmıştı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu'nca hazırlanan iddianamede 7 öğrenci hakkında ''halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme'' suçlamasıyla 1 yıldan 3 yıla kadar hapis isteniyor.
ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE MAHKEMEYE ÇIKACAKLAR
İddianamede, 30 Ocak'ta tutuklanan Doğu D. ve Selahattin C.U ile tutuksuz yargılanan Eda K., Hazar K., Mahmutcan B., Sena N. B., Rümeysa Ö hakkında, “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme" suçlamasıyla hazırlanan İddianame kabul edilirse, 7 öğrenci önümüzdeki günlerde İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkacak.