1 Mayıs'a giderken: İşçi sınıfını anlatan 8 kitap

1 Mayıs'a giderken: İşçi sınıfını anlatan 8 kitap

1 Mayıs İşçi Bayramı'na giderken İleri Haber okuyucularına önerdiğimiz işçi ve emeği anlatan kitapları listeledik. Keyifli okumalar.

İleri Haber

Sevgili İleri Haber okurları, emeğin her geçen gün değersizleştirildiği günümüz kapitalizm koşullarında; emeğin değerini anlatan, yaşadığı dönemdeki işçilerin sesi olan yazarlar her zaman var oldu. 1 Mayıs İşçi Bayramı’mız vesilesiyle sizlere önerdiğimiz işçi ve emeği anlatan kitapları listeledik.

Keyifle okumanız dileğiyle...

GERMINAL – EMILE ZOLA

Germinal, işçi sınıfı mücadelesini destanlaştıran bir başyapıttır. Romanda, maden ocaklarındaki ağır ve tehlikeli çalışma koşulları, maden işçilerinin yoksulluğu, iç dünyaları, sevgileri ve mücadeleleri üstün bir anlatımla tasvir edilir. Zola'nın uzun süreli gözlemlere dayanarak ince ince ördüğü bu ölümsüz eser, tarih sahnesinde etkin bir özne olarak kendini duyuran proletaryayı, roman kahramanı olarak yeniden canlandırır. Acımasız sömürüyü, adaletsizliği, işçilerin yarattıkları değerden neden hiç pay alamadıkları gerçeğini, okurun suratına bir tokat gibi çarpar. Yazıldığı günden bugüne dünya çapında yüzden fazla ülkede yayınlanan ve sinemaya da uyarlanan romanda anlatılan, 2014 Mayıs'ında Somada yaşanan büyük facianın da gösterdiği gibi, tarihin acı bir sayfası değildir sadece, işçi sınıfının güncel hikâyesidir.

1860'larda, Fransa'nın kuzeyinde, sıradan bir gecede, genç ve işsiz bir adam olan Etienne, Montsou'ya yürümektedir. Burası, sömürüye, yoksulluğa ve ölüme terk edilmiş bir madenci kasabasıdır. Etienne, kasabanın geçim kaynağı olan maden ocağına inecektir. Ancak sermaye sahiplerinin giderek ağırlaştırdığı çalışma şartları, tüm kasaba halkını özgürlük ve ekmek için karşı konulamaz bir mücadeleye sürükleyecektir.
(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Germinal, Yazar: Emile Zola, Çeviren: Hamdi Varoğlu, Yordam Yayınevi, 2014, 417 Sayfa.

YENGEÇ KONSERVELEME GEMİSİ – KOBAYAŞİ TAKİCİ

“Hey, cehenneme gidiyoz lan!” İki balıkçı güvertenin küpeştesine yaslanmış vaziyette, sümüklü böcek misali sırtını germiş, denizi kucaklayan Hakodate kentinin caddelerine bakıyordu. Balıkçılardan biri dibine kadar soğurduğu, neredeyse parmaklarını yakacak izmariti balgamıyla birlikte denize savurdu. Sarma sigara bir soytarı gibi taklalar attı, geminin yan cephesinden sekerek suya düştü. Adamın tüm bedeninden, insanın burnunun direğini kıran bir içki kokusu geliyordu.

21. yüzyılın eşiğini geçeli henüz 8 yıl olmuştu ki Japonya’da mucizevi bir gelişme yaşandı. Geçen yüzyılın ilk yarısında, daha somut bir ifadeyle 1929’da yayımlanmış bir proletarya (işçi sınıfı) edebiyatı eseri “yeniden keşfedildi”. Neredeyse 80 yaşında olan bu eser o kadar müthiş bir enerjiye ve canlılığa sahipti ki muazzam bir ilgi gördü, yazarı Kobayaşi Takici (1903-33) adeta 21. yüzyıl Japon edebiyatı mozaiğinin önemli bir parçası gibi düşünülür oldu. Bir süredir üzerine örtülen “ölü toprağı”nı silkip “yeniden doğarak”, “bir kez daha ayağa kalkan” bu eserin adı Yengeç Konserveleme Gemisi’ydi...

(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Yengeç Konserveleme Gemisi, Yazar: Kobayaşi Takici, Çeviren: Devrim Çetin Güven, Ayrıntı Yayınları, 2018, 160 Sayfa.

ŞİKAGO MEZBAHALARI - UPTON SINCLAIR

Şikago Mezbahaları, yazıldığı dönemden bugüne ABD'deki emekçi sınıfların durumunu gözler önüne seren çarpıcı eserlerden biridir.

Şikago'daki devasa et endüstrisi kısa sürede kullanıp bir kenara attığı ve sefalete mahkûm ettiği emekçilerin yerine sürekli yenilerini aramakta, dünyanın dört bir yanından Amerikan rüyasına kanarak gelenler bu acımasız çarkın dişlileri arasında öğütülmektedir. Zenginlik ve özgürlük hayaliyle bu fabrikaların çevresinde toplananların karşısına ise, iş ve can güvenliğinin bulunmadığı, bir kapısından hayvanların, diğerindense kurban edilmeye hazır örgütsüz işçilerin girdiği bir cehennem çıkacaktır.

(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Şikago Mezbahaları, Yazar: Upton Sinclair, Çeviren: Kıvanç Güney, Sel Yayıncılık, 2017, 400 Sayfa.

WEDDING BARİKATLARI – KLAUS NEUKRANTZ

“Berlin’de bir sokağın, 1929 Mayıs günlerinde geçen romanı”dır bu… Emekçilerin mücadelesinin ve “sosyal demokrat ihanetin” romanı…

Yasakların ve yasaklara karşı kavgada ısrarın romanıdır bu… Yasaklanmış bir yürüyüşe hazırlıkların, uykusuz geçen gecelerin, emekçileri yürüyüşe ikna etmekle ve sosyal demokrat ihaneti anlatmakla geçen gündüzlerin…

Polis zulmünün, copların, gözaltıların, orantısız şiddetin, işkencelerin romanıdır bu… Polis zulmüne karşı direnişin, kararlılığın ve barikatların…

Birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs’ın romanıdır bu… Birliğin, mücadelenin ve dayanışmanın somutlaşmasının…

Sıradan işçilerin, hamalların, tesisatçıların, işsizlerin, gençlerin, kadınların romanıdır bu… Sıradan bir inşaat işçisinin, bizzat kavganın içinde bir öndere dönüşmesinin…

Görünürde gaddar, zalim, hunhar bir emniyet müdürünün ve ondan aldıkları emirle keyfî şiddet uygulayan amir ve memurların romanıdır bu… Gerçekte onların arkasındaki güçlerin, devletin, hükümetin, SPD’nin ve sermayenin…

“1929 Mayıs günlerinde Berlin’de polisin vurduğu 33 kişinin hafızalardan silinmesi imkânsız devrimci mücadelelerinin anısına” kaleme alınmış bir romandır bu… Tüm devrim şehitlerinin anısına saygının romanı!

“Ölüm sessizliğine bürünmüş, abluka altındaki mahallede, belki de polisin birkaç yüz metre ötede makineli tüfekleri varken, insan nasıl olur da gecenin bir yarısı Enternasyonal’i söylemeye başlar ki! Yapılacak bir şey yoktu! Kurak, susuz toprak nasıl suyu kana kana içerse, melodi de insanlara ve koca sokağa sıçrayıverdi.”

(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Wedding Barikatları, Yazar: Klaus Neukrantz, Çeviren: Sevinç Altınçekiç, Yordam Yayınevi, 2018, 208 Sayfa.

BİR MAYIS POLİS BAYRAMI - MUZAFFER İZGÜ

Bir Mayıs Polis Bayramı, Muzaffer İzgü'nün en yeni öykülerini içeriyor. Bir söyleşide Hüseyin Yurttaş'ın, "...Neden çok sayıda polis öyküsü" sorusunu, İzgü; şöyle yanıtlıyor: "...Yıllardır polisle ilgili yazdığım öykülerde haklı olmalıyım ki, artık şeffaf karakollar isteniyor... Belki de eleştire eleştire bu duruma getirdik..." (Gösteri, Şubat 1992). Bu kitapta da İzgü, gülmecenin gücünden yararlanarak, işçi bayramı 1 Mayıs'ın adeta polis bayramına dönüşmesini ustalıkla öyküleştiriyor.İzgü, yine aynı söyleşide, BİR MAYIS POLİS BAYRAMI'nı, "...Yirmidört öykü var. Elbette adı üstünde yine polisten, insan haklarından, memur yaşamından, zamdan, sıkıntıdan, demokrasicilikten söz eden öyküler çoğunlukla" diye tanıtıyor. Bu öykülerde de İzgü, yine gülmecenin gücüyle, sözünü ettiği tüm sıkıntıları hafifletiyor. Okurlarımız merak etmesinler, İzgü bu yapıtta da o sevimli yaratıkları unutmamış, bir 'ayı' öyküsü var: Ayılar da Ağlar... Neden acaba?

(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Bir Mayıs Polis Bayramı, Yazar: Muzaffer İzgü, Bilgi Yayınevi, 2004, 198 Sayfa.

ALNINDA MAVİ KUŞLAR – AYSEL ÖZAKIN

Çok değil, bundan 30 yıl önce yaşananlar, edebiyatımızda ne kadar yer bulabildi?

1970'li yılların Türkiye'sinde toplumsal mücadelelerin içinden geçenler, edebiyatımıza birçok katkı sundu ama o günleri gerçekten ne kadar anlatabildi?

1 Mayıs 1977'de Taksim'de yaşanan katliamın sonrasında, Aysel Özakın'ın kaleme aldığı Alnında Mavi Kuşlar, Türk Edebiyatının o döneme ve olaylara yönelen romanları arasında, hâlâ biricik yerini koruyor.

Olayların kenarında kalanlar, yakınları alanlara çıktığı için telaş duyanlar, alanları dolduranlar, alanlardan kaçanlar, Kazancı'ya sıkışanlar, direnenler, ölenler, yaşayanlar...

Bunaldığı taşra ortamından özgürlük ve sanatsal duyarlık kaynağı olarak gördüğü İstanbul'a gelen bir genç kız, Armağan; eğtimli, toplumsal gidiş karşısında tedirgin ancak kararsız aydın tipinin örneği Sinan ve ötekiler... Bütün tipolojileriyle 1977 1 Mayıs'ına tanık olanlar, işte bu romanda karşımıza çıkıyor.

(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Alnında Mavi Kuşlar, Yazar: Aysel Özakın, Yordam Yayınevi, 2007, 192 Sayfa.

TÜNEL – BERNHARD KELLERMAN

"Ben de bir işçiyim, tünel adamları!” diye bağırdı Allan. “Sizin gibi bir işçi. Korkaklardan nefret ederim! Defolun, korkaklar! Ama cesurlar kalsın! İş, sadece karnını doyurma aracı değildir! İş bir idealdir. İş, çağımızın dinidir!"

Bernhard Kellermann, yirminci yüzyıl başında büyük yankı uyandıran bu romanında, “çağımızın dini”nin peşinden gidenleri, Kıta Avrupa'sı ile Kuzey Amerika arasında bir tünel inşa etme hayali çerçevesinde anlatırken, kapitalizmin yapma ve yıkma potansiyellerini de derinden sorguluyor.

Devasa bir tünel inşaatının okyanusu aşmaya çalışan dehlizleri arasından, dönemin acımasız toplumsal gerçekliği, işçilerin ölümcül çalışma koşulları ve halkın üç kuruşuna göz diken sermayenin durdurulamaz kâr güdüsü de bütün çıplaklığıyla resmediliyor.

Alman yazar Kellermann'ın 1913'te kaleme aldığı Tünel, kısa sürede 25 dile çevrilmiş, milyonlarca okura ulaşmıştır. Kimi eleştirmenlerin bilim kurgu ve fantastik edebiyata dâhil ettiği, kimilerinin zorlu çalışma koşullarını ve kapitalizm eleştirisini öne çıkardığı için toplumcu gerçekçi boyutuyla değerlendirdiği Tünel'e, “teknik-ütopyacı roman” diyenler de olmuştur. Tam dört kez sinemaya uyarlanan roman, yirminci yüzyılın ilk yarısının en başarılı kitaplarından biri olarak kabul edilmiştir.

Tünel… “Ter ve kandan inşa edilmiş, yaklaşık dokuz bin insanı yutmuş, dünyaya tarif edilemez bir felaket getirmiş olsa da şimdi oradaydı işte!”

(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Tünel, Yazar: Bernhard Kellerman, Çeviren: Sevinç Altınçekiç, Yordam Edebiyat, 2017, 352 Sayfa.

TOM AMCA’NIN KULÜBESİ - HARRIET BEECHER STOWE

Dünya edebiyatı kalsiklerinden biri olarak kabul edilen Tom Amca'nın Kulübesi, yarattığı duygusal ve politik etkilerle yalnız edebiyata değil, ABD tarihine de damgasını vuran bir roman. İlk kez yayınlandığı 1852 yılında devrimci ve yenilikçi niteliğiyle büyük tepki toplayan, beyazların egemenliğini sürdürdüğü on dokuzuncu yüzyıl Amerika'sının utanç verici kölelik kurumu karşısındaki tutumunu acımasızca, ayrıntılarıyla gözler önüne seren bir başyapıt. Amerika'da köleliğin kaldırılmasında büyük etkisi olduğu söylenen roman, köleliğin korkunçluğunu, insan doğasına aykırılığını, ahlaki ve dini yanlışlığını dile getirir. Nasıl bir yaşam sürerlerse sürsünler, bütün kölelerin ortak noktası şudur; özgürlükleri ve gelecekleri yoktur. Mal olarak alınıp satılan, ailelerinden koparılan insanlardır onlar; kimi çocuklar, bu yazgıdan kurtulmaları için doğar doğmaz öldürülürler. On dokuzuncu yüzyıldaki kölelik koşulları göz önünde bulundurularak okunması gereken romanda, yazar, köleliği beyazların sorunu olarak ele alırken, zencilerin çektiği ıstırap ve sıkıntıları ön planda tutmuş, onlara özellikle Tom Amca başta olmak üzere, ahlaklılık, yumuşaklık ve inançla donatılmış bir insanlık gücü bağışlamıştır.

(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Tom Amca’nın Kulübesi, Yazar: Harriet Beecher Stowe, Çeviren: Tülin Nutku, Can Yayınları, 2014, 536 Sayfa.