"Anlatsan güzel olabilecek bir hikaye değil, anlatmak zorunda olduğun bir hikaye bulmalısın." (Ken Loach)
Başlıktaki soruya ilişkin tabii ki zorla giydirilemez diyeceksiniz. Kadınlar topuklu da giyer, spor ayakkabı da canları ne isterse. O topuklularla sokakları meydanları doldurur günü gelir diktatörlere kabus olur. Ama yine soruyorum, istemediği halde topuklu giymeye zorlanabilir mi?
Bedenini satmak zorunda bırakılan, buna zorlanan, “seks işçisi” olarak çalıştırılan milyonlarca kadından da söz etmiyorum, zira onlar kimi zaman aç kalmamak için, kimi zaman pasaportuna el konduğu için, kimi zaman kilometrelerce uzaktaki çocuğuna para biriktirmek için pek çok şey yapmak zorunda kalıyor, topuklu da giyiyor ve kuşkusuz buna zorlanıyor.
Ama benim sözünü ettiğim kadın emekçiler. Cannes’da ödül alan ve buradan da bir selam gönderdiğimiz Loach’un açıklamasında olduğu gibi, anlatılmak zorunda olan hikayeler bunlar. Genellikle de hizmet sektöründe çalışan milyonlarca kadın emekçi. Kimi zaman resepsiyonist, kimi zaman kuaför, kimi zaman garson, kimi zaman tezgahtar, kimi zaman satış temsilcisi, kimi zaman tanıtım görevlisi, hatta kimi zaman hostes… Bu kadın işçilere zorla topuklu giydirip onlara işkence yapabilir miyiz? Sağlık ve güvenliklerini zorla riske atabilir miyiz?
Olay nereden çıktı derseniz muhtemelen anımsayacaksınız. Pek çok basın yayın kuruluşunda olduğu gibi haber portalımızda çıkan kısa bir haber:
İngiltere'de yüksek topuklu ayakkabı giymeyi reddeden çalışanını ödeme yapmadan evine gönderen şirket kıyafet kurallarını değiştirdiğini açıkladı.
Büyüyen kamuoyu tepkisi üzerine geri adım atan Portico şirketi "derhal geçerli olmak üzere, kıyafet kurallarını değiştirdiğini ve kadın çalışanların artık düz ayakkabı giyebileceklerini" bildirdi.
Londra'daki bir finans şirketinin (PwC) resepsiyonunu işleten taşeron şirket Portico, 27 yaşındaki Nicola Thorp'a işe başladığı gün 5-10 cm yüksekliğinde topuklu ayakkabı giymesi gerektiğini söylemiş, Thorp bunu reddedince ücretini ödemeden eve göndermişti.
Resepsiyonist Thorp bunun üzerine işyerinde kıyafet düzenleyen kuralların değiştirilmesi talebiyle bir imza kampanyası başlatmış ve binlerce kişinin imzasını toplamayı başarmıştı.
Thorp BBC'ye verdiği bir mülakatta bütün gün ayakta çalışılan bir işte yüksek topuklu ayakkabılarla çalışmanın çok güç olduğuna işaret etmiş "Şirketler kıyafet kuralları koyabilir. Ama bu kurallar toplumsal yaşamla uyumlu olmalı. Kadınlar düz ayakkabı giyerek de şık olabilirler" demişti.
Çalışmayı güçleştiren böylesi bir kıyafet kuralının erkeklere neden uygulanmadığını da sorgulayan Thorp, "İşi zorlaştırmasına ek olarak bunun cinsiyetçi bir boyutu da var. Şirketlerin kadın çalışanlarına bu kuralı dayatmaması gerektiğini düşünüyorum" diye konuşmuştu.
Pek çok sektörde bu zorlama var. Örneğin en azından uçak kalkana kadar Atlas Global çalışanı hostesler mutlaka topuklu giyiyor (uçuş ve servis sırasında düz tabanlı giydiklerini en azından ben gördüm). THY’de eskiden topuklu giyilmesi zorunluydu ve bir arkadaşımın yıllar boyunca hosteslik yapan annesi kapıyı kaparken topukluların takılması yüzünden merdivenden düşüp kaburgalarını kırmıştı. Yanlışım varsa düzeltilsin ama sonrasında babet de kullanıma girdi ve hosteslerin tercihine bırakıldı.
Konunun cinsiyetçi boyutunu bir yana bırakalım, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından baktığımızda örneğin hizmet sektörünün bir alt sektörü olan “ağırlama, mihmandarlık, tanıtım” (hospitality) sektöründe en sık rastlanan “kaza”ların yüksek topuk giymekten kaynaklandığı söyleniyor kadın işçiler açısından bakıldığında (http://www.ahsa.ca/news/our-blog/recent/the-hazards-of-high-heels-5/). Çekici bir giysiden değil, güvenlik açısından riskli bir “araç”la karşı karşıya kalıyoruz bir bakıma. Uzun topuklu giymek zorunda kalan kadınların üçte birinin mutlaka bundan dolayı düştüğünün ve yaralandığının aynı kaynak altını çiziyor. Takılarak, kayarak düşme gibi olayların yanısıra, uzun yıllar boyunca kadınların başında büyük bir sorun olacak kronik sırt ağrıları, baldırdaki kasların ağrılı kas spazmları dolayısıyla kısalması ciddi meslek hastalıkları. Ayrıca plantar fasit (topuk dikeni); ayak parmaklarındaki şişlikler, batık tırnak (tırnağın içe doğru büyümesi); ayak başparmağının içe kıvrılması, tendonlarda hasar ve osteoartrit (dizlerde eklem iltihabı) gibi sorunlar kadın emekçilerin karşılaştıkları sorunlar. Özetle topuk yükseldikçe sorunlar da artıyor!
Burada en büyük sorun aslında şu, hizmet sektörünün pek çok alt dalında aslında böyle “resmi” olarak emekçilere dayatılan bir şey yok, ama gayriresmi de olsa zorunlu bir giysi olarak dayatılıyor. British Columbia İnsan Hakları Mahkemesi, 2010 yılında aldığı bir kararla eğer ispat edilebiliyorsa, cinsiyetlere göre farklı giysi giymeye zorlamanın bir ayrımcılık olduğuna karar vermişti. (http://www.lexology.com/library/detail.aspx?g=346eb70b-c3ae-4157-a012-2738b47f3ac9). Liverpool’da sendikalar kongresinde bir araya gelen sendika ve işçi temsilcileri ise yüksek topuklu ayakkabıların işyerlerinde yasaklanması gerektiğinin altını çizerken, hep sağlık ve güvenlik risklerinden söz etmişlerdi. Ayrıca aynı kongrede bu konuyu da kapsayan bir sağlık ve güvenlik rehberi de hazırlanmış (https://www.tuc.org.uk/sites/default/files/footwear.pdf)
Sorunun bir giyim tarzına müdahale vs. olmadığının altını bir kez daha çizelim. Sorun bir kadının tamamen kendi zevki ve tarzı için yüksek topuklu bir ayakkabı giymesi, stiletto tercih etmesi değil, onun sağlık ve güvenliğini riske atacak bir şeyi giymeye zorlanması ve bunun da yalnızca kadın olduğu için yapılması!
Bakış açımız nasıl olmalı
Daha önce Kadınların Görünmeyen Acıları başlıklı köşe yazımda altını çizmeye çalışmıştım
“a. İşyerlerinin organizasyonu ve ergonomisi, çalışma ve üretim araçlarının tasarım ve ergonomisi konularından tamamen dışlanan kadınların dışlanmaması "sağlıklı ortalama erkek birey" bakış açısından uzaklaşılması.
b. İşyerlerinin, kullanılan alet, araç, gereç, makina, teçhizat ve teknolojinin eşitlikçi bir bakış açısıyla tasarlanması.
c. Kadın sağlığına, üremeye zararlı olabilecek kimyasallar üzerine daha fazla çalışma yapılması ve standartların, maruziyet limitlerinin sil baştan yeniden düzenlenmesi (Örneğin ABD İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği İdaresi, OSHA, 500 kimyasaldan yalnızca 4'ünün üreme sistemine verdiği zararı önlemek üzerine standart belirlemiştir!)
d. Kadınlara rahatsızlık değil, düpedüz acı veren alanlarda çalışmalar yapılmalı ve işyerlerinde de bunların kaldırılması için mücadele edilmelidir:
Sürekli tekrarlanan işten, kısıtlanmış ve zorlanan duruştan, aşırı kullanımdan, şekil ve boyut olarak uygunsuz araç-gereç ve iş ortamı kaynaklı kas iskelet sistemi rahatsızlıkları,
Stres kaynaklı kalp rahatsızlıkları,
Aşırı çalışma ve sürekli talep kaynaklı psikolojik sorunlar ve endişe,
Hatasız iş beklentisi kaynaklı anksiyete bozukluğu,
Ara verilmeden, tekrarlı ve aşırı çalışma kaynaklı rahatsızlıklar,
Deri hastalıkları ve kimyasal maruziyetin toksik etkileri,
Aşırı titiz çalışma (nakış işlemeden, bilgisayar çipi imalatına kadar) kaynaklı göz yorgunluğu,
Cinsel ve cinsiyetçi taciz,
Sağlıksız geçirilen gebelik ve emzirme dönemleri,
İş süreçlerinin denetiminden dışlanma,
Üreme sistemine dönük her türlü dışsal etki üzerine sayısız ama sayısız çalışma yapılmak zorunda ve işyerleri, toplumsal yaşam alanlarıyla bir bütün olarak (SSCB'de emeğin korunması ifadesi yalnızca işyerini değil, barınma ve yaşam koşullarını da kapsar) yeniden yapılandırılmak zorundadır...”
Yine bir başka yazımda da belirttiğim gibi “yüksek topukla” çalışılan sektörlerin, bir başka ifadeyle kadın emeğinin görünmeyen bir diğer yüzünün özellikleri şunlar:
1. Bu işlerin ortak özelliği kadın emeğinin yoğun bir şekilde kullanımı ve toplam bu alanlarda çalışanlar içinde erkeklerin oranının çok düşük olması.
2. İkinci önemli özelliği hemen hemen sendikanın ve örgütlülüğün hiç bulunmaması, bazı alanlar dışında (kasiyerler, büyük marketlerdeki tezgahtarların örgütlülük deneyimleri gibi) örgütlülük ve kolektif davranma deneyiminin bulunmaması.
3. Bu işlerin uzun saatler boyunca ayakta kalmayı gerektiren fiziksel açıdan güç de isteyen işler olması
4. Bu işlerin psikolojik açıdan yorucu, mobbinge açık, "duygusal emek" kullanımını gerektiren (sürekli gülümsemek zorunda olmanız gibi!) yıpratıcı işler olması.
5. Tüm bu işlerde belli bir standardın olmaması (ücret, çalışma koşulları, çalışma ortamı) keza yeterli düzeyde mevzuata yansıyan bir düzenlemeye da sahip olmaması.
6. Bir önceki maddeyle bağlantılı olarak bu işlerin büyük bir kısmının her anlamda kapsam dışı (mevzuat, bilimsel çalışmalar ve hatta siyaset söz konusu olunca) olması!
Biz hep gözümüzü inşaatlara, madenlere, petro-kimya sanayiine ve buralardaki ölümlere dikiyoruz ve buralarda da ağırlıklı olarak erkekler çalışıyor! Bu ayrımı tartışmak ve kadınların "itildikleri" ve saklı kalan acılarını perçinleyen sektörleri konuşmak gerekiyor. Özellikle de "hizmet" sektörünün kapitalizmdeki ağırlığının arttığı düşünüldüğünde, kadın emeğinin çoğu kez en acımasız sömürülerinin yaşandığı bu alanlarda çalışan kadınların öykülerini anlatmadan sağlık ve güvenliğinden söz etmek imkansız. Bu öyküleri güzel olabileceği için değil, anlatmak zorunda olduğumuz için anlatacağız...
Kaynaklar
Working feet or footwear. Health and Safety At Work Guidance, https://www.tuc.org.uk/sites/default/files/footwear.pdf
http://www.telegraph.co.uk/news/uknews/6193823/High-heels-should-be-banned-at-work.html
http://www.millerthomson.com/en/blog/canadian-labour-employment-law-blog/high-heels-in-the-workplace-could-be-high
http://www.newyorker.com/magazine/2016/05/16/down-with-high-heels
http://www.ahsa.ca/news/our-blog/recent/the-hazards-of-high-heels-5/
http://mashable.com/2016/05/11/bloody-feet-high-heels-policy/#nBQmtLa.sOqV