Yine Füsun Akatlı’nın yalnızlığında…

Beş yıl uçup gidivermiş: “4 Temmuz 2010 günü yitirdiğimiz felsefeci, eleştirmen ve yazar Füsun Akatlı, belki de bütün katıksız felsefe insanları gibi, aynaları hep kırmaya çalışan ve fırsat buldukça da kıran bir düşünürdü. Hayatı boyunca özellikle içinde yaşadığı toplumun aydın kesiminden gelme kimileriyle sıklıkla ters düşmesi de kişiliğinin bu özelliğinden kaynaklandı. …”

Evet, aradan beş yıl geçip gidivermiş.

Füsun Akatlı ile onun yalnızlığında baş başa. Ve bu kez, bir hastane odasının yalnızlığında. Yarın kaçmaya karar verdiğim bir hastane odası. Tam da “Ölmeye yatılabilecek…” türden bir hastane. Oysa birkaç gece önce, kendi dört duvarımın sabaha karşı yalnızlığından kaynaklanma panik içersinde 112’yi çevirdiğimde, gelip beni ölmeye yatırmak üzere almaları değildi meramım.

Çıplak, buz gibi bir hayatta kalma tutkusu. Kurtarılmak. Her ne anlama geliyorsa. O gece istediğim oldu. Altıncı kattaki evimden beni kurtarıp hastaneye yetiştirdiler. Üstelik o gece, tam da o saatte, asansör de bozuktu. Ama sevecen birileri yine başardılar. “Siz korkmayın hocam! Böyle rahat mısınız? Bakın, iki kat indik bile! Nasıl, rahat basabiliyor musunuz?...”

Cankurtaranın sedyesinde sırtüstüyüm. Bakışlarım göğe dikili. Ağaç dalları, sokak lambalarının direkleri, ışıklar. Hepsi de peş peşe kaymaktalar. Arada, virajlar alınırken, sedyeden aşağı kaymayayım diye bedenimi tutmaya çalışan sevecen eller. Adsız, ama sıcacık eller. Farkındayım. Bir kez daha kurtarılıyorum. Kurtarılmışlıktan kurtarılıyorum.

Birkaç saat sonra, hemen yarın, bir kez daha kurtarılmış olacağım ve kimler tarafından kurtarılmış olduğumu bilmeden, kimler tarafından neden kurtarılmış olduğumu bilmeden, nereden nereye kurtarıldığımı bilmeden, sadece adını bilmediğim, fakat sıcaklığını çok iyi hissettiğim ellerin beni kurtardıklarını ve beni kurtardıkları için hiçbir kurtarmanın hesabını çıkartmayacaklarını çok iyi bildiğim eller tarafından, kim bilir kaçıncı kız aslında beni bir daha hiç bırakmamış olmalarını isteyeceğim eller tarafından –

  • “böyle iyi misiniz, hocam? Hiç merak etmeyin, şimdi sizi arabaya alacağız! Hazır mısınız? Sakın tedirgin olmayın!”

Ve o gecenin yanıtı, içimdeki zamanın buzlarını kırarak ansızın yükseliyor.

Yıllar önce Füsun Akatlı ile yapılmış bir konuşmayı anımsatarak yükseliyor. Onyıllar önce Yıldız Kenter’in Rumelihisarı Sahnesi’nden yankılanan Tennessee Williams sesine sarınarak yükseliyor: “Hiç merak etmeyin, çünkü ben hayatım boyunca sevgiyi aslında hiç tanımadığım insanların sevecenliklerinde aradım! Çünkü hep onlarda buldum, çünkü onlar, benden hiçbir kurtarışlarının hesabını sormadılar!”