Yepyeni bir Ahit

Ülkemizde ilk kez geçen yıl Filmekimi’nde izleyici karşısına çıktığında sinemaseverlerin, film eleştirmenlerinin dikkatini çeken ve genelde büyük beğeni toplayan Yeni Ahit (Le tout Nouveau Testamanent, 2015) tam da laiklik tartışmalarının yeniden canlandığı bu dönemde sınırlı ölçekte de olsa ‘Başka Sinema’ zinciri üzerinden sinemalarımızda vizyona girdi. Yeni Ahit, Türkçe isminde yanlış bir çeviri kulllanılmış olmasının (doğrusu: Yepyeni Ahit) yaratabileceği yanılsamaya karşın dinsel bir film değil, Hristiyanlığa dair kimi motiflerin parodisini de içeren fantastik bir taşlama.

Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan ve Belçika’nın Oscar adayı olan Yeni Ahit, “tanrının varolduğu ve Brüksel’de yaşadığı” önermesiyle açılıyor. Evinde sürekli fanilasının üzerine giydiği göğsü açık röpteşambırıyla oturan ve yaratım sürecini eski model bir bilgisayar üzerinden tasarlayıp uygulamaya sokan bu tanrı, karısına ve küçük kızına kötü davranan aksi bir adam. Üstelik onun huysuzluklarının ceremesini yalnızca ailesi değil tüm insanlık da çekiyor, reçelli bir ekmek dilimi yere düştüğünde her zaman üzerine reçel sürülmüş yüzünün üstüne düşmesi gibi aksilikler aslında hep onun kasten koyduğu kurallar yüzünden oluyor! Derken birgün bilgisayar odasına gizlice girdiği için kemerle dövdüğü kızı ‘artık yeter’ diyor ve babasına isyan bayrağını çekiyor. Küçük kız evden kaçıp insanların arasına karışmadan önce, sanırım dünyaya “inmeden” önce demek gerek!, tüm insanların cep telefonlarına kaderlerinde yazılı ölüm gün ve saatlerini kısa mesaj olarak gönderiyor...

Küçük kızın evlerindeki çamaşır makinasının deliğine girerek insanların arasına düşmesinin Alis Harikalar Diyarı’nı çağrıştırdığı filmin anlatısının bu noktadan sonraki ana gövdesini ise tanrının kızın kendisine havariler olarak seçtiği altı kişiye odaklanarak ancak toplum genelinden çok farklı örneklere de arada yer vererek insanın ne kadar ömrü kaldığını bilmesi durumunda nasıl davranacağı, hayatını nasıl bir sorgulamaya tabii tutarak nasıl yeniden şekillendireceği minvali üzerinde ilerliyor. Örneğin ölümüne daha çok zaman olduğunu bilen bir gencin yüksek binalardan aşağı atlamak gibi sürekli ölüme meydan okuyan denemelere girişmesi gibi eksantrik örnekler bir yana  bu yepyeni yaşam bilinci pek çok vakada bireyler arasında daha insani ilişkilerin kurulabilmesine, kendilerini yalnızlığa teslim etmiş olarak yaşayıp gidenlerin ruh ikizlerini bulup hayatlarını birleştirmelerine vesile oluyor. Bu arada bu bağlamda da absürd ama manidar bir örnek olarak, emektar oyuncu Catheriene Deneuve’nin canlandırdığı bir kadının kendisini sevmeyen kocasını terkederek bir gorille birlikte yaşamaya başlaması perdeye geliyor.

Yeni Ahit’in belki de biraz aksadığı, daha doğrusu sıradanlaşarak yavanlaştığı kısımlar ise evden kaçan kızının peşinden insanlar arasına gelen tanrı ile kızı arasındaki kaçmaca-kovalamaca sekansları. Bunun dışında genelde baştan sona yaratıcı bir mizahla yoğrulmuş olan Yeni Ahit, tanrının karısının bilgisayar başına oturduğu final sekansında ise feminist sayılabilecek bir dokunuşla noktalanıyor. Tanrıyı alay konusu yapmaktan bir kadını, üstelik Deneuve gibi ikonik bir oyuncuyu bir goril ile yatakta perdeye getirmeye kadar pek çok açıdan cüretkar bir çalışma olan Yeni Ahit’in vurgulanması gereken bir özelliği ise bütün bunları “bakın ne kadar cüretkarım, nasıl da tüm tabuları yıkıyorum!” diye bağırıp çağırmayan son derece yumuşak bir ambiansla izlettirmeyi başarması. Bunun bir sonucu filmin yer yer sabun köpüğü yüzeyselliğine yaklaşması olsa da sonuçta eşine benzerine pek kolay rastlanmayan ve böylesi filmlerin yapılabilmesinin de izlenebilmesinin de korunması gereken bir hak ve özgürlük olduğunu duyumsatan, kaçırılmaması gereken bir film var perdelerimizde.