Yeni bir tarihsel blok (mu?)

6 Ağustos 2016’da bu portalde yayınlanan yazıda (Bir tarihsel blokun sonu); 2002’de iktidara gelen AKP’nin başını çektiği tarihsel (hegemonik) blokun dağıldığını söylemiş ve eklemiştik: “(AKP’nin) farklı bir tarihsel blok oluşturması da mümkün değildir.”

Son gelişmelerin bu tespiti boşa düşürdüğü, bugün AKP iktidarının basbayağı yeni bir bloku temsil ettiği düşünülebilir.

Tartışmaya başlamadan, eski bloku hatırlayalım:

Dağıldığı söylenen tarihsel blok, sermaye sınıfıyla birlikte siyasal iktidarın yanında yer alan bir dinci örgütlenmeden, liberallerden ve o dönemde bu bloka bir ölçüde olumlu bakan Kürt siyasetinden oluşuyordu. “Tarihsel blok” diyorsak sözü edilen bu unsurların toplumdaki nüfuzunu da eklememiz gerekir. Bloktan memnun görünen batılı güç odakları ise Cumhuriyetin “tepedenci”, “elitist” vb. mirasından böyle kopulabileceğini hesaplıyordu.

Şimdi, AKP gene merkezde, sermaye sınıfı da yerli yerinde olmak üzere, başka dinci örgütlerin ve “ulusalcıların” bu kez batıya bayrak açan yeni bir blokta buluştukları söylenemez mi? Liberallerin ve Kürt siyasetinin dışarda kalması, ayrıca batıyla mesafenin açılmış olması yeni bir blok oluşturulamayacağı anlamına mı gelir?

Gelmez; “blok” gene olur…

Ancak, tarihsel blok herhangi bir blokun ötesinde özel bir oluşumdur. 

Birincisi: Tarihsel blokta onay (rıza) zor’a göre her zaman daha ön plandadır; öyle ki örtük olarak hep var olan zor kendini ancak belirli uğraklarda dışa vurur ve onay’ın her durumda doğrudan kaynağı olarak gösterilemez. Bugünkü yeni “blokta” ise zor her şeyin başıdır.

İkincisi: Egemen tarihsel blokun oluştuğu toplumda çelişkiler sürer; ancak kutuplaşma olgusu tarihsel blok tanımına ters düşer. Esasen tarihsel blok, çelişkilerin keskin bir kutuplaşmaya varmamasını öngörür. Oysa bugün ülkede hemen hemen her anlamda ciddi bir kutuplaşma yaşanmaktadır.

Üçüncüsü: Tarihsel blok, yapı-üstyapı bütünlüğü açısından köklü denebilecek bir geri plana sahiptir, onun uzantısıdır. Üstelik kültürel boyutlarıyla ve gündelik yaşama değen yanlarıyla… Bugünkü “blok” ise tarihsel kaynaklardan değil güncel-gündelik siyasal hesaplardan türemiştir.

Dördüncüsü: Tarihsel blokta konjonktürün ağırlığı sınırlıdır. Daha doğrusu, tarihsel blok gelip geçici olandan çıkmaz; var olan tarihsel blok verili konjonktüre şöyle ya da böyle yaklaşır. Bugünkü “blok” ise hemen hemen tamamen konjonktür çıkışlıdır (Afrin, uluslararası güç odaklarıyla ters düşme, “vatan savaşı” söylemi vb.). Yarın bu konjonktür değiştiğinde mevcut “blokun” zemini de ortadan kalkacaktır.

***

Bütün bunlar ne anlama geliyor?

Türkiye bu haldeyken biz tutup entelektüel gevezelik mi yapıyoruz? 

Sosyalizm mücadelesi bir yerde egemen blok karşısında başka, onu dağıtmaya ve alaşağı etmeye yönelik bir tarihsel blok inşa etme sürecidir. Bu, mevcut egemen blok tarihsel nitelik de taşısa konjonktürel de olsa böyledir. Ancak, tarihsel ya da konjonktürel olma durumu güncel siyasal pratik açısından önemli bir farklılık yaratır.

Geçmişten bir örnekle açıklamaya çalışırsak, Türkiye’de 70’li yılların ikinci yarısında kurulan Milliyetçi Cephe (MC) hükümetleri bir tarihsel blok niteliği taşımıyordu. Dönemin Türkiye İşçi Partisi (TİP) de “MC’nin düşürülmesini” güncel görev olarak tanımlıyor, yakın hedef olarak buna işaret ediyordu. Bu arada, dönemin başka sosyalist örgütlenmeleri gibi o da “asli” işiyle uğraşıyordu.

Sonuç: Sosyalistlerin kendi tarihsel bloklarını oluşturmaları süreç işidir ve bu sürecin güncel görevi geri plana itecek şekilde, sanki karşıda bir tarihsel blok varmış gibi “okunması” doğru olmayacaktır. Kısacası, “asli” göreve devam ederken karşıdaki derme çatma “blokun” çözülüp dağıtılmasına yönelik güncel siyasal müdahaleler büyük önem taşımaktadır.

Dün “MC’nin düşürülmesi” görevinde olduğu gibi… 

Ama şu da var: Mevcut rejim, dinci örgütlenmeler, ulusalcılar, ama en önemlisi büyük sermaye ile emekçi sınıflar bir araya gelmişler ve kimilerinin dediği gibi batıdan kopup doğuya dâhil olma tercihi yapmışlarsa, işte bu gerçekten tarihsel bloktur. 

Tabii, inanan varsa…