Yaşam hakkı

İnsanların dünyaya gelmesi kadar istediği gibi yaşama hakkı da doğaldır. Bu hak, hiç kimse tarafından ve hiçbir şekilde kimsenin elinden alınamaz.

Ancak, tıpkı benim yaşadığım kentte olduğu gibi öyle haller var ki, o hakkın kullanılması bir kesimi rahatsız eder. Rahatsızlıklarını gizleme gereği bile hissetmeyen o pervasızlar, yaşam hakkınızı bile elinizden alacak adımlar atmaktan çekinmezler.

Bunu ekonomik sıkıştırmalar,

Bunu sosyolojik derinliklerde tahribat yaratmalar,

Bunu suni mahalle baskısı yaratmalar,

Ve sonunda da bunu fiili saldırılar, fiziksel müdahaleler olarak görürsünüz…

Her türlü hakkın özellikle kutsallığına vurgu yapanlar, istediğiniz gibi yaşama hakkınıza güçleri oranında saygı göstermemeye başlar ve giderek de saygıyı tamamen ortadan kaldıran saldırgan kimliğe bürünürler. Üstelik, bu işleri kendileri yapmaz yani ateşe elini tutmaz maşa kullanırlar.

Haklısınızdır, her koşulda hakkınızı ararsınız. Çünkü, siz de bu toplumun bireyisiniz ve yurttaşlık görevlerinizi eksiksiz yerine getiriyorsunuzdur.

Ama, bir şeklide ele geçirilen iktidar gücüne sahiplerin düşündüğü gibi düşünmüyor ve yaşamıyorsanız, işte o noktadan itibaren saldırılarla karşılaşmayı göze almanız gerekiyor.

Çünkü, karşınızda blok oluşturanların fıtratında yobazlık, saldırganlık, hırsızlık yani anlayacağınız her şey var. Sadece insanlık, sadelik ve dürüstlük yok.

Eh, böyle olunca da, sizin yaşam hakkınıza saygı duymalarını beklememek gerekir.

Yaptığınız işi beğenmezler,

Sizden çok sözde sizin namusunuzun bekçiliğine soyunurlar,

Ellerindeki gücü başkaları susturmak için kullanırlar,

Yetmezse, yıkarlar, yakarlar ya da öldürürler. Ama, bunları yapmadan önce mutlaka uyarı niteliğinde adım atarlar.

Yani, siz yaşam hakkı diye direnirken, onlar ‘’yaşam hakkı da ne lan’’ diye bağırır, saldırırlar. Çünkü, siz, onların gericileştiremediklerindensinizdir.

Yaşam hakkı, daha bir çok alanda herkesi ilgilendirir…

Önceki günlerden birinde, sabahın erken saatlerinde, kentin tepe mahallelerinden birinde evinden çıkan yaşlı bir yurttaş, bazı kişi ya da kişilerce öldüresiye dövülüyor.

Diyeceksiniz ki, ‘’vardır bir suçu’’,

Diyeceksiniz ki ‘’O da birilerine zarar vermiştir’’,

Hayır, hiçbir değil. Giderek tahammülsüzleşen insanımız sonucunu düşünmeden saldırganlaşıp yaşam hakkınıza tecavüz edebiliyor.

Aynen öyle olmuş, araç park etmek yüzünden çıkan bir kavgada, o yaşlı yurttaş hastanelik olana kadar dövülmüş.

Sağlık durumu halen ciddiyetini koruyan bu yurttaş belki de yaşama veda edecek bilemiyorum. Ama, onun yaşam hakkı bu kadar ucuz olmamalı. O’nun yaşam hakkı, kendini bilmeyecek kadar saldırganlaşan psikolojisi bozuk insanların insafına terk edilmemeli.

Çünkü, yaşam hakkı herkes için kutsaldır…

Yaşam hakkını korumak amacıyla mücadele verirken, başka alanlardan sıkıştırılanlarımız da var.

Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kuvvet Lordoğlu onlardan biri. Çünkü, bilimsel araştırmalarını paylaşmak hakkı, siyaseten elinden alınıyor. Bu, yaşam hakkı kadar önemlidir.

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi ve Türkiye Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE);  barış bildirisine imza atan 3 akademisyenin, 28-29 Nisan tarihlerinde Ankara’da düzenlenecek  “Anadolu’ya  Göç” isimli konferansa katılımlarını engelledi.

Lordoğlu, o akademisyenlerden biri.

Yaşam hakkı kadar kutsal olan bilimsel çalışma hakkı sonuçları ve insanlıkla buluşması anlamında elinden alınmak istenen Lordoğlu, yazılı açıklama yaparak “Özetleri kabul edilen bildirilerimizin programdan çıkarılması bir kamu kurumu bir akademik kurum tarafından uygulanan sansürdür” diyor.

Evet, bu sansür, insanlığın bilgi edinme dolayısıyla yaşam hakkının elinden alınması anlamına gelir.

Bu sansürün asıl nedeni, barış talebiyle akademisyenler bildirisini imzalamış olmasıdır. Yani, yaşam hakkı için duruşunu ortaya koyma gereği hisseden bilim insanının, bu yolla nefesi kesilmek, sesi kısılmak isteniyor.

Yani, işin özü yaşam hakkı elinden alınmaya çalışılıyor.

Akademik geleneklere ters bir biçimde gerçekleştirilen bu uygulama aynı zamanda akademideki yapılan hak ve ifade özgürlüğünün hiçe sayıldığının yeni bir örneğidir.

Yaşam hakkı elinden alınan 3 yaşındaki çocukları,

Yaşam hakkı elinden alınan masum kadınları,

Yaşam hakkı elinden alınan farklı etnik ve dini kökenli insanları,

Yaşam hakkı, çalışma hakkının sonlandırılmasıyla elinden alınan işçi ve yoksulları saymıyorum bile.

Bu utanç;

Yerelde ve genelde, sermaye çıkarlarını korumak adıyla halkına zulmetmekte sakınca görmeyen piyasacı, işbirlikçi AKP ve kadrolarına yeter de artar.