Suyun Sesi: Bir konuşma engelli, bir siyahi, bir eşcinsel, bir de sovyet ajanı yan yana gelirse…

Geçtiğimiz haftalarda Oscar adaylarının açıklanmasının ardından En İyi Film dalındaki adayların ardı ardına ülkemizde gösterime girmeye başladıklarını bu köşedeki En Karanlık Saat (The Darkest Hour, 2017) eleştirim vesilesiyle not etmiştim. Bu hafta da En İyi Film dahil toplam 13 adaylıkla bu yılki adaylıklarda başı çeken fantastik film Suyun Sesi (The Shape of Water, 2017) gösterime girdi. Daha çok Hollywood’da çalışan Meksikalı yönetmen Guillermo del Toro’nun Amerikalı senarist Vanessa Taylor ile ortaklaşa yazdığı senaryodan çektiği Suyun Sesi, geçen yıl dünya prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nde en büyük ödül olan Altın Aslan’ı kazanmıştı.

Suyun Sesi projesinin başlangıcı del Toro’nun çocukluğunun favori filmlerinden Kara Gölün Canavarı’nın (Creature from the Black Lagoon, 1954) yeniden çevrimine dair projesinin o filmin haklarına sahip Universal Stüdyosu tarafından reddedilmesine dayanıyor; del Toro bu klasik Hollywood canavar filmini sözkonusu canavar “solungaçlı adam” ile gözüne kestirdiği genç kadının bu kez sonuçta birlikte olacakları şekilde yeniden çevirmek istemiş ve Universal bu fikre karşı çıkmış. Bunun üzerine del Toro bu fikrini solungaçlı adam ile genç kadının, klasik filmde olduğu gibi solungaçlı adamın anavatanı olan Amazon yöresinde değil, onun Amazon’dan kaçırılarak getirildiği ABD’de geçen yeni bir öyküye uyarlamış.

Kariyerinde şimdiye dek hep fantastik filmlere imza atmış olan del Toro, filmlerinin konularını zaman zaman tarihsel-siyasal arka fonlar üzerinden şekillendirir. Şeytan’ın Belkemiği’nin (El espinazo del diablo, 2001) konusu İspanyol İç Savaşı’nın hemen bitiminde, del Toro’nun en tanınmış çalışması olan Pan’ın Labirenti’ninki (El laberinto del fauna, 2006) ise Franco diktatörlüğü döneminde geçiyordu. Suyun Sesi ise 1960’ların hemen başında, Soğuk Savaş’ın zirvede olduğu bir dönemde geçiyor. Filmde ayrıca bu yılların ABD’de bir yandan homofobinin ‘norm’ olduğu, öte yandan siyahilerin hak arayışlarının başladığı ama polis şiddetiyle karşılaştığı yıllar olduğu vurgulanıyor. Nitekim uzay yarışını SSCB’ye kaybetmekte olan ABD’nin bir başka mecrada SSCB’nin önüne geçebilme çabası içinde hem karada, hem denizde nasıl yaşabildiğini keşfetmek amacıyla askeri bir üste esir tutulan solungaçlı adamı, zalim bir albay tarafından kesilip biçilmekten kurtarmak için başta gönülsüzce de olsa seferber olanlar arasında da siyahi bir kadın ve ileri yaşlardaki bir eşcinsel erkek yeralıyor. Onları bu uğurda seferber eden ise aynı üsde temizlik görevlisi olarak çalışan Elisa adında konuşma engelli bir kadın. Yani tam bir “ötekiler” ittifakı sözonusu. Suyun Sesi’ni artık Hollywood’da sıkça rastlanan bu minvaldeki temsillerden ilk bakışta ayıran ise üsse sızmayı başarmış bir Sovyet ajanının bu gönüllüler grubuna destek vermesi, yani filmdeki “iyiler” arasında yeralması, üstelik bir hayli kritik bir konumda olarak! Hatta bir noktada sözkonusu ajan, Elisa’ya gerçek kimliğini açıklıyor ve Elisa bu duruma hiçbir tepki vermiyor...

Suyun Sesi ana gövdesi itibariyle oldukça ilginç bir deneme olarak ilerliyor, yalnızca bir Sovyet ajanının “iyiler” safında yeralması açısından değil, Elisa ile solungaçlı adam arasındaki ilişkinin platonik aşkın da ötesine geçmesi açısından da - bu açıdan film anaakım Hollywood fantastik sinema çerçevesinde gerçektende tabu kırıcı. Ancak son çeyreğe girildiğinde ise del Toro pek çok açıdan havlu atıyor. Öncelikle “iyi yürekli” Sovyet ajanının Sovyet amirlerinin, aslında film boyunca emareleri hisssedilen “kötücüllükleri”, yani zalim Amerikan askeri yetkililerinden “farklarının olmadığı” perdeye gelerek klasik anti-Sovyet yönelim bacadan içeri geri giriyor. Öykünün ana ekseninde de anlatım dili nispeten çiğleşiyor. Özlü biçimde ifade etmek gerekirse, özgün bir deneme, “tam Oscarlık” bir filme dönüşüyor.

Sofra Sırları

Haftanın, hatta bu ayın en iyi yerli filmi ise yedi yıllık bir aradan sonra sinemaya dönen Ümit Ünal’ın yazıp yönettiği çok keyifli bir suç komedisi olan Sofra Sırları. Başroldeki Demet Evgar’ın geçen yılın en kalburüstü yerli güldürü filmi Aile Arasında’da olduğu gibi yine çok başarılı bir performans sergilediği Sofra Sırları, ‘kadının fendi erkekleri yendi’ ekseninde bir öykü içeriyor.