Suçumuz insan olmak!

Büyük yazarlar, yapıtlarıyla yeni kavramlar getirirler. Her gün gördüğümüz, yaşadığımız bir gerçeği yoğunlaştırıp öyle bir yazarlar ki, onda, yaşamı açıklayan bir anahtar ortaya koyarlar. Kitaplardan çıkan bu kavramlar, imgeler ve tipler yaşamı geliştirmek ve değiştirmek için mücadele içinde ortak düşünümüzün yapıtaşlarını oluştururlar. Kapitalizmin bütün insani birikimi öğüttüğü, paranın çimentosuna indirip katılaştırdığı sürecin her sarsıntısında yazarın kitap adı açıklayıcı bir kavramdır: “Önce Ekmekler Bozuldu”. Çok geçmeden arkasından her şey… Hopa’da yaşamı çamura bulayıp bir anda boğan sel gibi, insanlık tarihi açısından anlık diyebileceğimiz elli altmış yıl içinde insanlığımızı metamorfoza uğratan bir kapitalizm salgını bizi bu hale getirmiştir.

O kadar kısadır. “Padişahım çok yaşa!”nın kulluk bukağısından kurtulup özgürleşerek insan olmanın, toplumsal bir yaşam içinde, dayanışma ahlakını geliştirerek, hastalıkların kaynaklarını kurutarak, yoksulluğun nedenlerini ortadan kaldırarak, adının bile çok şey vadettiği bir cumhuriyet olmanın tarihi, daha başlamadan bozulmaya uğramıştır. Bu bozulma içinde, insanlaşma sürecindekileri padişah istibdadını kat kat aşan baskılar karşılamıştır. Boşuna “ücretli kölelik düzeni” denmemiştir. Bu düzen gereğini yapacaktır. İnsan da bu düzene karşı savaşımını yapacaktır. Yalnızca soluk alıp veren bir iş makinesine indirgenmesine, umutlarının, aşklarının, çocuklarının çarçur edilmesine karşı direnecektir. Oktay Akbal, bu sürecin tam açıklayıcısı bir kavramı kitabına ad yapmıştır: “Suçumuz İnsan Olmak”. 

Bir romanın adı olmaktan çıkıp yaşadığımız tarihin temel kavramına dönüşmüştür. Çünkü yaşadığımız tarih, artı değer sömürüsünün temel olduğu bu kapitalist düzende insan olmayı suç haline getirmiştir. İnsan olmanın bütün belirtileri, bu düzenin çimentosu içinde kalıplara dökülmüş, paketlenmiş, alınıp satılır mallara dönüştürülmüştür. Bu kalıpların dışında yaşamak değil, bunu düşünmek bile suçtur. Oktay Akbal, küçük bir romanda kapitalizmin felsefesini ya da hukuk felsefesini açığa çıkarmıştır: Suçumuz insan olmak!  

Kapitalizmin bu hukuk felsefesinin, yaşamda en yalın, en çıplak biçimiyle ortaya çıkması, apaçık olması insana yakışan bir isyan içindedir. 2013 Haziran Ayaklanmasında, insanlığını korumak için birleşenlerin, meydana çıkanların üzerine günlerce zehirli gazlar, plastik kurşunlar atılmıştır ve deniz güzlüğüyle, işçi baretiyle, gaz maskesiyle bunlardan korunmak bile savcı iddianamelerinde suç ilan edilmiştir. Ağaçların kesilmesine, meydanların beton çarşılarla işgal edilmesine, insanlıktan nasibini almamış birinin diktatörlüğüne karşı çıkmak suç olmuştur. Yaşamı kurutanlara, bozanlara, çirkinleştirenlere insan davranışları sergileyerek isyan edenlere karşı düzenin saldırısının en iyi açıklamalarından birini Oktay Akbal’ın bu saptaması vermiştir: Suçumuz insan olmak!

Oktay Akbal’ın yazarlığı, “Önce Ekmekler Bozuldu” ile başlayan bu sürecin, “Suçumuz İnsan Olmak”ta gelip dayandığı acımasız sonucu, yaşamın bin bir ayrıntısı ve zenginliği içinde ortaya koyar. O edebiyata insan açısından ve insanın gelişmesi, insana yakışır koşullar içinde yaşaması mücadelesi ufkundan bakan yazarlarımızdan biridir. Gerçekçidir.

Ekmeklerin bozulmasıyla başlayan yıkım sürecinden edebiyatımız, gerçekçi edebiyatımız da payına düşeni almıştır. Son temsilcilerini de birer birer yitirdiğimiz gerçekçi edebiyatımız, bugünün edebiyat bile diyemeyeceğimiz sistemin yazı pazarında aynı konumdadır: “Suçumuz insanı yazmak!”

Emperyalist kapitalizmin insanlığı yok edecek bir soruna dönüştüğü, dünyamızı kuşatan her sorun ve acının kaynağı olduğu bu kadar bilimsel bir doğru haline gelmişken, ondan kurtulmak için verilen savaşım neden bu kadar cılızdır? Yaşadığımız günlerde Irak’ta, Suriye’de, ülkemizde insanlar katledilirken bunu durduracak örgütlenmemiz neden sonuç alıcı değildir? Yüz yılların en sıcak yazında bunalırken, dünyanın yaşam dengesini ortadan kaldıracak iklim çöküntüsü eşikteyken, bilim insanlarının bütün araştırmaları aynı suçluyu, kapitalist kâr düzenini gösterirken milyarlarca insan neden bunu önleyecek bir ortaklık geliştiremiyor?

Bütün bunlar, bizleri yıkıma uğratmaya devam ediyor, çünkü bunları durduracak ölçüde insan olamadık. İnsanlığın hukuk felsefesinden bakarsak, suçumuz insan olamamak!

Önce ekmekler bozuldu, ardından her şey…Gerçekçi ve insani edebiyat…Toplumcu ve devrimci felsefe, Plehanov’un “militan materyalizm” derken vurguladığı felsefi mücadele…Aydınlanmanın getirdiği akla ve insana güven…Devrimin umut ve öfkesi… Milim milim bozularak bizi kafasız, elsiz ayaksız bıraktı…

Materyalist bir felsefenin, hukuk felsefesinin, ahlak felsefesinin gerekliliğini de unutturdu bize sistem. Diyalektik felsefenin yerine aydınlanma ve akıl düşmanı, insanı yıkıma uğratan, özne ve iktidarı çokluk haline getiren, lafebesi, labirentli pek çok felsefe icat etti. Üniversite kürsülerinde maaşlı yüzlerce Prof. Dr.’u ve tablet taşıyıcısı binlerce asistanıyla insanı eğitimle geliştirmenin, toplumu planlamayla düzenlemenin ne kadar korkunç bir düşünce olduğunu neredeyse hepimize kabul ettirdiler. En ideal olanı, kim kime dumduma felsefesini her türlü retorikle yıllardır yazıp çiziyorlar.

Süt yerine süttozuyla, süt mısır yerine GDO’lu mısırla besledikleri gibi, felsefe ve edebiyat yerine de buna benzer taklitleriyle düşünsel potansiyelimizi işgal ettiler. İnsanlığı suça dönüştüren emperyalist kapitalizmi tespit ve teşhis etmemizi önlemek için… Her yere duvar örüp üstüne renkli doğa manzaraları çizer gibi, edebiyat ve felsefeyi yıkıp retorikle bizi aldatmaya çalışıyorlar.

Oktay Akbal, kapitalizmin insanı yoksullaştırmasına karşına direnen yazarlarımızdan biriydi. Onu da 28 Ağustos 2015’te tozların evine yolcu ettik. Sömürüyü güzelleştiren edebiyat ve felsefenin retoriklerini parça parça ederek temel gerçeği görmemizi sağlayan gerçekçi bir yazarımızdı. Soframızdaki ekmekle emperyalist savaş arasındaki ilişkiyi göstermişti ve bu düzenin hukuk felsefesinin temel ilkesini kitabının adına yazmıştı. Suçumuz insan olmak!

Eğer hâlâ insanlar savaşlarda boğazlanıyorsa, kamyon kasalarında istiflenerek yeryüzünün başka bir parçasında yaşamaya diye onlarcası ölüme götürülüyorsa, kullaştırılmaya en küçük isyan hapishane ve mahkemeye çıkıyorsa, yaşamı zulüm haline çeviren bir düzene katlanmaya devam ediyorsak suç bizde.

Suçumuz insan olamamak!