Sosyalizmde empaslar dönemi

Briç oynayanlar “empas” deyimine aşinadır. Bildiğimiz kadarıyla sözcük Fransızca “impasse”den gelmektedir ve karşılığı “açmaz”, “çıkmaz” “güç durum”dur. “Impasse” sözcüğü İngilizcede de aynı anlamda kullanılır. Ancak, briçte değil; İngilizcede empasa “finesse” deniyor. Bu da “titizlik” ve “ustalık” anlamına geliyor.

Arada mantıksal bir tutarlılık olduğu söylenebilir. Bir “açmazla” karşı karşıyasınız ve bunu  “ustalıkla” aşıyorsunuz. Tutturursanız, büyük değerde bir kâğıdı daha küçük değerde bir kâğıtla almış oluyorsunuz…     

***

Türkiye’de sosyalizmin karşı karşıya olduğu kimi açmazları açık sözle dillendirmekte yarar vardır. Sosyalizm, bu açmazlar karşısında iki yanlı basınca maruz kalmaktadır. Durumu idare etmek yerine titizlik ve ustalık sergileyip “empas” denemek zorundadır.

***

Ayrıntısına giremiyoruz; ancak kapitalizmin dünyada ve Türkiye’de 1970’lerın sonundan başlayarak ciddi bir dönüşüm geçirdiğini söyleyebiliriz. Pek çoğumuz bu dönüşümün üstyapıdaki görüngülerine odaklanıyoruz. Oysa üretim ve birikim süreçleri, bu arada işçi sınıfının yapısı da dönüşüme uğramıştır ve ikisinin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.

Hadi “açmaz” demeyelim de sıkışma şuradadır:  Değişmiş olan, bizi yeni şeyler söylemeye, yeni yollar denemeye davet ederken bu davete teorik zeminimizi, birikimimizi, yerleşik doğrularımızı ve değerlerimizi koruyarak nasıl icabet edeceğiz?

Değişenin, Marksizmin temellerini, siyasete Leninist yaklaşımın özünü geçersiz kılmak bir yana zedelemediği bile açıktır. Gelgelelim, bir dönemki liberalleşme dalgasının etkileri hala sürmektedir. Bu dalganın beraberinde getirdiği savrulmalar karşısında ortaya bir de “kiliseler” ve “papazlar” çıkmıştır. Ne derseniz deyin, “bak sonra şöyle olursun ha” diye parmak sallayanlar, cadı avına çıkanlar, onu bunu aforoz edenler…

Söylediklerine hepten boş verelim demiyoruz; geliştirebildiğimiz düşünceler ve ustalığımızla bu sinek, karo, kör (en çok bu) ve maça papazlarına empas atmak durumundayız.

***

Türkiye’de 12 Eylül’ün üzerinden 37 yıl geçti.

Bu 37 yılın 28 yılının doğrudan Özal-Erdoğan damgasıyla yaşanmış olması, Türkiye’nin geçirdiği dönüşümün çeşitli boyutlarıyla kavranması açısından önemlidir. Geçmişteki “tek adam” dönemi mi? 15 yıl sürmüştür. “Milli Şef” dönemi mi? 12 yıldır. “Cehape zihniyeti” mi? Hepsi 27 yıldır ve üstelik bu dönemlerinaktif insanları bugün hayatta değildir. 

Konunun önemli boyutlardan biri şudur: Artık önümüzde, 60’lar ve 70’lerdekinden çok farklı yapılanmış kuşaklar vardır. Araya “kesinti” gibi görünen süreler girmiş de olsa bu 28 yıllık dönemin etkilerinin, “insan kaynakları” açısından ne anlama geldiğini ve buna göre ne yapılması gerektiğini iyi düşünmek zorundayız.

Bir “sıkışma” da burada görülmektedir: Evet, özellikle genç kuşaklar söz konusu olduğunda insanlarımız soldan, solculuktan uzak değildir; ne var ki sol ve solculukla sosyalizm arasındaki mesafe bugün düne göre sanıldığından daha fazla açılmıştır. Ateizmin, dinlerin reddinin vb. özellikle yeni kuşaklarda yaygınlaştığı söyleniyor. Doğruysa, bu insanların sosyalizme neden mesafeli durdukları bir soru işareti olarak ortadadır. 

Mesafenin kapatılması ya da genç kuşaklara“empas” açısından söylenecek yeni şeylerin ve yapılacak önerilerin, “Sovyetler Birliği’nde eğitim, sağlık ve konut hizmetlerinin gelişkinliği” konusundaki hatırlatmaların ötesine geçmesi gerekmektedir.

***

Ancak, en önemli “sıkışma” ya da “tıkanma” bir başka yerdedir.

Sosyalistler olarak öyle bir ortamda mücadele vermeye çalışıyoruz ki “zamanın ruhu” bir yerde mümkün olduğunca geniş ve kapsayıcı olmayı ne kadar dayatıyorsa, bir başka yerde görece “dar”, ama “rafine”, “uyumlu” ve kritik dönemlerde öncülük görevini üstlenebilecek yapılanmaları o kadar dayatmaktadır…

Bu söylenen, “önce bir genişleyelim, çoğalalım, bu ‘çokluktan’ nasıl olsa bir şeyler çıkar” anlayışı ile “görece dar da olsa sıkı ve sağlam duralım, sonra nasıl olsa büyüyüp genişleriz” yaklaşımı arasındaki gerilime işaret etmektedir.

İşte bir “empas” durumu daha…

Yani, yapılması gereken, iki gereklilikten herhangi birini dışlamadan, ikisini de bir arada götürebilme titizliğini ve ustalığını sergileyebilmektir.