Solda hep haklı çıkmanın garantili yolları

Sosyalist/Marksist solu kastediyorum...

Her şeyden önce, herkesin anlayabileceği somut hedefler tarif etmekten kesinlikle kaçının.

Bunun yerine, bolca “analiz” yapın.

Analiz yaparken de, dönüp dolaşıp, en genel geçer “doğru”ları yeniden ve yeniden vurgulayın: Tüm sorunların asıl/gerçek nedeni kapitalizmdir. Sosyalizmden başka gerçek çözüm yoktur ve olamaz.

Bu konuda, çaktırmamaya dikkat ederek, anarşistlerden ders alabilirsiniz. Biçimlerinden bağımsız olarak “otorite”nin, “hiyerarşi”nin, “devlet”in, “iktidar”ın, “iktidar mücadelesi” anlamına gelen “siyaset”in olduğu her yerde çürüme ve kokuşmuşluk da olmak zorundadır ve bu nedenle bunlar baştan ve toptan reddedilmelidir; reddetmeyenler uzlaşmacıdır, işbirlikçidir vs., diyorlar; ve en azından kendilerince hep haklılar! Somut tezleri olmasa bile onları savunma yöntemleri size ışık tutacaktır...

Diğer taraftan, Marx’ın, Engels’in ve Lenin’in eserlerine son derece ihtiyatlı ve seçmeci bir şekilde yaklaşın.

Örneğin, Lenin’in Sol Komünizm’ini, daha baştan ve en kararlı şekilde, “çok özel bir dönemin çok özel bir ‘reel politiker’ metni” falan diyerek, tümüyle itibarsızlaştırmaya çalışın (“Lenin işte, hiçbir zaman gerçek düşüncelerini yazmaz, her zaman ‘reel politika’ yapar, yani aslında pek de inanmadığı şeyleri yazar” diye açıkça yazmayın ama!).

Engels’in Fransa’da Sınıf Mücadeleleri’ne 1895 yılında yazdığı önsözü, kastınızı açıkça dile getirmemekle birlikte, “boş bir parlamenter hayalcilik” diye algılanacağı şekilde göstermeye çalışın.

Marx’ın 1880 yılında Fransız İşçi Partisi’nin programı için yazdığı ve “proletaryanın elinde bulunan bütün araçlarla mücadele etmek zorunda olduğunu ve bu araçların arasında, bugüne kadar bir aldatmaca aracı olarak kullanılmış, ama söz konusu mücadele sayesinde kurtuluşun bir aracına dönüştürülecek olan genel oy hakkının da bulunduğunu” sözlerini içeren giriş bölümünü yok sayın.

Komünist Parti Manifestosu’nda işçi sınıfının siyasal eğitimi konusunda söylenenlerin güncel karşılıklarının ne tür şeyler olabileceğini tartışmayın. Lenin’in “demokrasi mücadelesi”ne ne tür bir anlam yüklediğini, işçi sınıfının siyasal iktidar mücadelesi açısından bu mücadeleyi neden önemsediğini sorgulamayın.

Hep şu tür tezleri tekrarlayın:

Seçimler önemsizdir. Zaten, seçimler herhangi bir gerçek değişime yol açacak olsaydı, yaptırmazlardı (gerçi bu tez, Marksizmin değil, anarşizmin tezi; ama kaç kişi biliyor ki?). Önemli olan, devrim ve sosyalizm.

1 Kasım seçimleri mi?

Bunlar hep oyun işte...

Bu seçimlerden sosyalizm çıkabilir mi? (Bu soruyu defalarca tekrarlayabilir ve her seferinde ekleyebilirsiniz: Sosyalizmin olmadığı bir yerde gerçek eşitlik, gerçek özgürlük, gerçek adalet olabilir mi? Kendinize güveninizi asla yitirmeyin ve anarşistlerin yöntemini hatırlayın!)

Aslına bakılırsa, anarşistlerden daha tutarlı olanlar var: Nihilistler, yani “her şey boş”çular.

Öyle ya, Türkiye’de devrim yapsak ne, yapmasak ne... Yarın öbür gün büyük bir göktaşı çarpar dünyamıza, her şey yok olur, o ana dek yapılmış olan her şey anlamsızlaşır...

Ama şimdi kafanız karışmasın, nihilizmle falan... Hep haklı çıkmak için asıl başvurmanız gereken sihirli sözcük şu: Emperyalizm.

Ne de olsa, şu fani dünya üzerinde yaşanmakta olan her şey, şu ya da bu şekilde emperyalizme hizmet etmekle kalmaz, daha baştan emperyalizm tarafından tasarlanmıştır.

İktisadi bunalım mı çıktı? Emperyalistler kâr oranlarını yükseltmek için başvurmuştur (Marx’ın Kapital’de tarif ettiği kâr oranının düşme eğilimi yasasını kim biliyor ki?). ABD’nin Irak işgali sonrasında IŞİD diye bir şey mi çıktı ortaya? ABD çıkarmıştır. Tayyip Erdoğan ve AKP güç kaybetmeye mi başladı? ABD (ve Almanya) zayıflatıyordur.

Merak etmeyin, kimse sormaz: Yakın geçmişte ABD’nin arka bahçe ülkelerinden biri olan Venezüella’da seçimler yoluyla Chavez’in iktidara gelmesi de emperyalizmin bir komplosu muydu, diye... Soran çıksa bile, yok sayarsınız, olur biter...

Olmaz ya, diyelim ki oldu ve zor durumda bırakıldınız... Cevabı yapıştırın: “Oranın son derece özgün koşulları nedeniyle öyle oldu.”

Peki, “bugün, ülkemizin özgün koşullarını göz önünde bulundurduğumuzda, somut olarak neler yapmamız gerekir” diye soranlara ne denmeli?

Hep haklı çıkmak istiyorsanız, herkesin anlayabileceği somut hedefler tarif etmeyin de, ne derseniz deyin!