Şiddete karşı işte, okulda, mahallede sokakta; dayanışma, dayanışma, dayanışma

Birleşmiş Milletlerin 2014 verilerine göre dünyada en yoksul insanların her 10’undan 6’sı kadın ve dünya nüfusunun %50’sinden fazlasını oluşturan kadınlar dünya varlıklarının sadece %1’ine sahipler. Kadınlar daha az eğitim alıyorlar, işgücüne daha az katılıyorlar, daha az nitelikli işlerde çalışıyor ve daha üz ücret alıyorlar. Gelişmekte olan ülkelerde halen kadınların 3’te 2’si kayıt dışı çalışıyor ya da ücretsiz olan ev işleri ile ilgileniyor (1).

2015 yılında, Türkiye’de 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus içerisinde istihdam oranı erkeklerde %65 iken kadınlarda %27,5 olarak tespit edildi ve aynı yıl Avrupa Birliği üye ülkelerinin (28 ülke) ortalama kadın istihdam oranı ise %60,4 idi (2). Kadınların Türkiye’de parlamentodaki oranı %14,7 ve bürokraside her 13 erkeğe 1 kadın düşüyor. Dünya Ekonomik Forumu (WEF) "Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu"na göre Türkiye 145 ülke arasında cinsiyet eşitliğinde 130. sırada (3).

Tüm dünyada ve Türkiye’de kadınların sosyoekonomik durumu erkeklerinkine göre daha kötü ve bu kadınları şiddete karşı açık hale getirmektedir. Kadına yönelik şiddetin temelinde kadın erkek eşitsizliği vardır ve şiddetin sıklığını, dozunu belirleyen kadının o toplumdaki statüsüdür. Yani kadına yönelik şiddetin en önemli nedeni kadınların sosyoekonomik olarak zayıflatılmasıdır.

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2013 yılı verilerine göre, dünya çapında kadınların %35’i ya partnerinin (eşi veya birlikte yaşadığı kişi) fiziksel ve/veya cinsel şiddetine ya da partneri olmayan bir kişinin cinsel şiddetine maruz kalıyor (4). Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nün 2014 yılı raporuna göre Türkiye’de her 10 kadından 4’ü fiziksel şiddete uğruyor (5). Fiziksel şiddet en görünen ve kolay kayıt altına alınan, fakat farklı şiddet türleri de var ve bunlar da kadınların üzerinde kalıcı travmatik izler bırakıyor.

Türkiye’de kadına yönelik şiddet yeni ortaya çıkmış bir olgu değil, tarihsel olarak kadının konumunun zayıflığı, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kültür ve dinin de etkileri var. Fakat Türkiye’de son on yıl içerisinde kadına yönelik şiddetin sıklığında ve dozunda ciddi bir artış var. Türkiye’de son yıllarda kadınların toplumsal statülerinin bilinçli bir şekilde ve sistematik olarak zayıflatılmasının yanında kadına yönelik şiddete karşı mücadelede dikkate almamız gereken başka körükleyici nedenler de var.

Şiddeti körükleyici nedenlerden bir tanesi, kaynağı ne olursa olsun şiddet olgularında kadını suçlu gören anlayıştır. İster dini inanışlar, ister kültürel kodlar ya da başka nedenlerden kaynaklansın, suçu mağdur kadında arama yaklaşımıdır. ‘O saatte orada ne işi vardı’, ‘O kadar içmemeliydi’, ‘O kıyafetle çıkmamalıydı’, ‘Kendini korumasını bilmeliydi’, ‘Erkek arkadaşına hayır demesini bilmeliydi’, gibi birçok örnek verilebilir. Bu kadını suçlama eğilimi şiddeti körükleyen etmenlerden biridir ve mahkûm edilmelidir.

Kadına yönelik şiddeti körükleyici diğer bir neden toplumsal yaşamın dincileşmesidir. Kadının en temel insani haklarını yok sayan, varlık nedenini erkeğe hizmet olarak gören bir zihniyetin de kadının toplumsal olarak zayıflatılmasında, toplumsal cinsiyet rollerinin beslenmesinde önemli bir rolü var.

Kadınları hedef alan kadın düşmanı yasalar, uygulamalar ve açıklamalar da kadınları şiddete açık hale getiriyor. AKP/Saray iktidarı, çalışma yaşamından uzaklaştırıcı yasalar, istismar yasa tasarısı, müftülük yasası gibi kadın düşmanı politikaları ile kadınları hedef alıyor. Boşanma komisyonun tavsiyelerini hatırlarsak, boşanmaların zorlaştırılması ve kadınların medeni haklarının tek tek alınması hedefleniyor. Kadınların medeni haklarının elinden alınması toplumun dönüştürülmesi ve dincileştirilmesi hedefleri ile son derece uyumlu olmakla beraber, AKP/Saray rejiminin kadın düşmanı kimliğine de pek güzel yakışıyor.

Kadının varlık nedenini ev işlerini yapmaktan ve çocuk bakımından ibaret gören, aile içinde kadını değersizleştiren yaklaşımlar da kadının konumunu zayıflatmaktadır. Kadınların toplumsal değerleri ve kaynakları erkekler kadar üretmesi ve eşit derecede tüketmesi gerektiği konusunda toplumsal bilinç yükseltilmelidir. Kadına sadece anne olabildiği için değer biçilmesi, kadını ayrıca makbul anne sınırlarına hapsetmekte ya da hapsetmek için baskı uygulanmasına yol açmaktadır.

Yukarıda sayılan tüm nedenlerin üzerine tuz biber eken bir de adaletsizlik var. Şiddet uygulayanlara caydırıcı cezaların verilmemesi, iyi hal indirimleri ve cinsiyetçi kararlar da kadına yönelik şiddeti körüklüyor.

Peki kadına yönelik şiddete karşı nasıl mücadele edeceğiz?

Elbette kadın erkek eşitliğinin sağlanması ve kadının sosyoekonomik durumunun güçlendirilmesi gerekir. Fakat kadın erkek eşitliğinin sağlanacağı o belirsiz tarihe kadar kadınlar şiddet görmeye ve öldürülmeye devam edemez. Kadının konumunun güçlendirilmesi de ancak mücadeleden geçer. Kadına yönelik şiddete karşı mücadele de kadınların kurtuluş mücadelesinin örülmesinde önemli bir yer tutar.

Mücadeleyle kazandığımız en temel haklarımıza topyekûn bir saldırı var. Kadın düşmanı politikaları ve kadının konumu zayıflatacak hamleleri durdurmak da hedefimiz olmalı. Bunun bir yönü kadın düşmanı yasalara karşı mücadele etmek, bir yönü de mücadeleyle kazandığımız haklarımızı savunmaktır.

Laiklik, kadınların en temel yaşamsal hakları için olmazsa olmazıdır. Dinci gericiliğe karşı mücadele kadının konumunun zayıflatılmasına karşı mücadelenin ayrılmaz bir parçası olmalıdır. Kadının erkeğe bahşedilmiş bir varlık konumuna indirilmesi değil sadece; eksik, zayıf ve iradesiz gören, kimi zaman şeytanın ortağı ilan eden gerici bir anlayışa karşı mücadeledir bu.

Kadınların eşit bir biçimde iş yaşamına katılımı, yaşlı ve hasta bakımının devlet tarafından üstlenilmesi, ücretsiz kreş ve ev işlerinin toplumsallaştırılması da mücadelenin bir parçası olmalı. Çocukların yetiştirilmesinden anne ve babanın eşit derecede sorumlu tutulması ve ev yönetiminin tüm aile bireyleri tarafından eşit derecede üstlenilmesi gerektiği konusunda da mücadele vermeliyiz.

Kadına yönelik şiddetin cezasız kalmaması ve cinsiyetçi kararların mahkûm edilmesi için hukuki mücadele vermeliyiz. Tek başına çözüm olamaz ama hukuki mücadele caydırıcılık bakımından önemli. Kadınlara yönelik şiddet faillerinin en ağır cezalarla cezalandırılması için kadınların yanında ve dayanışma içinde olmak gerekiyor. Ayrıca şiddet mağduru kadınların meşru müdafaa hakkını sonuna kadar savunmak ve cinsiyetçi kararlara imza atanları ifşa etmek zorundayız.

Şiddet uygulayanın uzaklaştırılması, şiddet mağdurunun hem maddi hem de psikolojik olarak desteklenmesi gerekiyor. Bu konuda da mağduru merkeze alan bir yaklaşımın geliştirilmesi gerekir. Kadının ekonomik bağımlılığını ortadan kaldıracak bir biçimde desteklenmesi ve şiddet uygulayandan fiziksel olarak korunması için önlemler alınmalıdır. Devlet, kadının çocukları olduğu durumda kirasını ödemeli, maddi ve ayni yardım sağlamalı, çocuklarının olmadığı durumda barınma olanağı vermelidir. Şiddet mağduru kadınlara iş sağlanmalı ve mesleki beceri kazandırılmalıdır. Bu talepler de bizim için mücadele konusu olmalıdır. Şiddete uğrayan kadınlarla dayanışma içinde olmak hukuki, maddi ve psikolojik destek vermek zorundayız. Fakat bu bizim bulunduğumuz ve örgütlülüğümüzün olduğu yerlerle sınırlı kalıyor. Türkiye’de şiddetin yaygınlığı ve kadınlar üzerinde yol açtığı sonuçlar düşünüldüğünde bunun kamusal bir sorun olarak ele alınması gerekmektedir.

Kadın düşmanı politikalara ve yasalara, ‘makbul annelik’in ve ev içi rollerin dayatılmasına, kadınların sosyoekonomik olarak zayıflatılmasına ve dinci gericiliğe, cinsiyetçi kararlara ve adaletsizliğe karşı mücadelenin örülebilmesi, güçlü bir örgütlülüğün ortaya çıkabilmesinin yolu Kadın dayanışmasından geçiyor. Kadına yönelik şiddetle ilgili farkındalığımızın artması, şiddeti uygulayandan kurtulabilmek, kurtulmak isteyen arkadaşımıza yardım edebilmek ve hukuki olarak mücadele etmek için de dayanışmaya ihtiyacımız var. Şiddete karşı mücadelenin çok yönlü bir karakteri var; ama mücadeleye güç verecek şey dayanışmadır, bir arada olmaktır. 25 Kasımda da tüm dünyada şiddete karşı mücadele için ve dayanışmak için kadınlar sokaklarda bir arada olacak.

İşte, okulda, mahallede, sokakta; Dayanışma, dayanışma, dayanışma…
 

(1) Kocabacak S. Kadın Yoksulluğu Ve Kadın Sağlığı Üzerine Yansımaları. Sosyal Güvence Dergisi. Sayı 6; s.135-161 (http://dergipark.gov.tr/download/article-file/6)

(2) (TÜİK 2016 raporu) http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24643)

(3) https://gaiadergi.com/wef-kuresel-cinsiyet-ucurumu-2016-raporu-yayimlandi/

(4) Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı (2016-2020) Kitapçığı. Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (http://kadininstatusu.aile.gov.tr/data/54296cb3369dc32358ee2c51/ulusal%20eylem%20plan%C4%B1%2020.pdf)

(5) Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması Raporu, 2014. http://www.hips.hacettepe.edu.tr/KKSA-TRAnaRaporKitap26Mart.pdf