Seçimlere doğru

İki yılda üst üste gelen seçimlerin son halkası olan 2015 genel seçimleri iki bakımdan önem taşıyor. 

1) Düzen aktörlerinin geleceği:
İkinci Cumhuriyet rejiminin yerleşiklik kazanıp kazanamayacağı; seçimlerle birlikte gündeme gelecek başkanlık sistemi, yeni anayasa, idari yapı gibi gündemlerde AKP'nin nasıl yol alacağı 2015 seçimlerinde ortaya çıkacak manzarayla oldukça ilintili. 
Erdoğan'ın doğrudan parçası olmadığı bir seçimde, Davutoğlu AKP'sinin nasıl bir performans sergileyeceğini, çalkantılı bir seyir izleyen dış politika ve ekonomi başlıklarına Davutoğlu önderliğinin nasıl yanıt üreteceğini göreceğiz. 
Dahası, dış politika ve ekonomi sorunlarının yanına eklenebilecek ve karşılıklı çarpan etkisini beraberinde getirecek "baraj" sorunu, seçimlerin meşruiyetinin sorgulandığı bir tablo yaratabilir. 
Kürt meselesinde yaşanacak gerilimler, gerici-baskıcı politikalara toplumsal alanda gelecek tepkiler gibi gündemler de seçim döneminin gündemleri, seçim sonrasının dinamik üreten başlıkları olarak sayılabilir.
AKP'nin rahat bir seçime girmediğini, seçim sonrasının da krizlere gebe olduğunu söyleyebiliriz.   

Öte yandan, İkinci Cumhuriyet'in ekseninde siyaset yapmak isteyen Meclis'teki diğer partilerin, AKP'nin olası sıkışma alanlarına müdahale edip edemeyeceği, seçimlerden sonra şimdiki halleriyle varlıklarını sürdürüp sürdüremeyecekleri ciddi tartışma konuları. 
  
Öncesi ve sonrasıyla seçimlerin, aylardır ifade ettiğimiz İkinci Cumhuriyet'in yapısal sorunlarına çare olabilmesi kolay değil. Bir şarta bağlı kalarak...

2) Sosyalist hareketin müdahalesi:
Birinci maddeden devam edersek, o şart, sosyalist hareketin gerçek bir toplumsal aktör haline gelmesidir. 
İkinci Cumhuriyet'in yaşadığı yapısal, yani, ideolojik, iktisadi, siyasi, uluslararası, kurumsallaşma bağlamlı sorunların sosyalizmi gerçek bir seçenek haline getirebilmesinin tek yolu, sosyalizmin toplumsal bir aktör, bir güç haline gelmesinden geçiyor. 
Seçimlerin böyle bir hedef için gerçekçi bir uğrak olup olmadığı üzerine tartışılabilir. Örneğin, "aydınlanma mücadelesi bize enerji vermiyor" diyen birileri, "seçimler AKP'nin güçlü olduğu bir alan, buradan kaçalım" diyebilir, belki diyordur bile...
Oysa...
AKP iktidarının toplumsal yaşamın bütün alanlarında, köklü bir gerici dönüşümü zorladığı, bunu da ciddi zaaflar ve kısıtlarına rağmen başarmaya çalıştığı bir dönemde...
AKP iktidarına karşı düzen içinden gerçekçi bir iktidar alternatifinin ortalıkta görünmediği bir ortamda...
Sosyalist hareketin ciddi olması, büyük hedeflere gözünü dikmesi gerekiyor. 
Ve bu hedeflerden biri de kuşkusuz seçimler...

HAZİRAN HAREKETİ'NİN PAYINA DÜŞEN
Bu tabloda, toplumsal mücadele dinamiklerinin, sol-sosyalist örgüt ve bireylerin eşitlikçi, özgürlükçü, laik, bağımsız yeni bir cumhuriyet kurma amacıyla ortaklaştığı bir cephe olarak Haziran Hareketi'ni öncelikle ulaşması gereken doğal sınırlara bir an önce kavuşturmak gerekiyor. 
"Sol birlik"ten çok daha fazla anlam ifade etmesi gereken cephemiz, yukarıdaki değerlere sahip çıkarak AKP ile mücadele etmek isteyen samimi tüm güçler açısından gerçek ve ciddi bir çekim merkezi haline gelmeli. 

Siyasal müdahaleler ve seslenilecek kesimler
Düzen cephesinde, AKP ile mücadele alanında doldurulamayan boşluğun çok geniş toplumsal kesimleri etkilediği görülüyor. "Bu kesimlerin hangilerini kapsamalıyız?" sorusuna basit bir yanıt öneriyorum: Gericilik karşıtı ve kaderini emperyalist komuta merkezlerine bağlamamış herkes, HAZİRAN çağrısının muhatabıdır.   
Ancak siyaset alanında muhataplık mektup yazıp cevap beklemek şeklinde ilerlemiyor. Burada kilit kavramlardan en önemlisi siyaset, siyasi müdahaleler... HAZİRAN, AKP'nin politik saldırılarına politik yanıtlar üretebildiği, siyasi bir kimliği inşa edebildiği oranda dinleyici, izleyici ve katılımcı sayısını artırabilir. 

Derinleşme
Hareketin gerçek ve ciddi bir toplumsal güç haline gelmesi bakımından bir diğer önemli kavram ise "derinleşme". 
Cumhuriyet tartışmasının yaşandığı bir dönemde, iktidar alternatifinin şekillenmesi, iktisat politikaları, dış politika, anayasa, hukuk, tarih, akademi, kültür-sanat, kent ve çevre politikaları, emek süreçleri gibi birçok alanda Türkiye'nin zengin sol/sosyalist birikiminin havalandırılmasını gerektiriyor. AKP cenahının cehaleti karşısında Türkiye'nin aydınlık yüzünün üretimi ve müdahalesi, üretimlerin toplumsal mücadelelerle etkileşime girmesi, birbirlerine ilham vermesi çok önemli. Düşünen, üreten, yaratıcı ve genç bir kuşağın yüzünü umutla ülkesine dönebilmesi için buna ihtiyacımız var. 

SIÇRAMA TAHTASI OLABİLİR
Seçimlerle bu başlıkların ne ilgisi mi var?
Var... 
Düzenin krizi, uluslararası konjonktür, siyasi öznelerin konumu gibi başlıklar sıralandığında, Türkiye'de sosyalist hareketin toplumsallaşabilmesi açısından teorik olarak büyük olanakların var olduğu bir dönemden geçiyoruz. 2013 Haziran'ını temsil eden, geniş bir toplumsal alanda siyasi mücadele etmekten korkmayan, ciddi, üretken ve bağımsız bir güç olarak sosyalist hareket 2015 seçimlerinden sıçrama yaparak çıkabilir. 

Öyleyse soru şudur...
Sosyalizmi gerçek siyaset sahnesine çıkarmaya cesaretimiz var mı?