Seçim Sonrası Yazılar: Kürt cephesinde değişen bir şey var mı?

Kutuyu açalım!

Yazılması, değerlendirilmesi gerekli olan ve sadece bizim açımızdan değil, sol siyasal alanın bütünü açısından önemli konular var. Masaya yatırılması gereken bu konulara, önümüzdeki bir iki hafta içerisinde ve birkaç yazılık bir seriyle değinmeyi hedefliyoruz.

***

Örneğin, seçimlerde HDP'nin elde ettiği sonucun bir başarı olarak değerlendirilmesi şüphesiz doğru. Ancak öte yanından bakalım: Kürt siyasal hareketinin özgün siyasal konumu ve bölgesel karakterli stratejisi düşünüldüğünde eldeki sonuç nereye oturuyor ve önümüzdeki dönem politik çıktıları neler olabilir?

Bir başka mesele; Birleşik Haziran Hareketi seçim sürecine nasıl bir güçle, hangi iç ve dış tartışmalarla girdi? Seçim sonrası için Haziran Hareketi'nin yol haritası nasıl oluşmalı?

Bir diğeri; seçim sürecinde ciddi ve başarılı bir çalışma yürüten Türkiye İşçi Partisi seçimlere hangi perspektifle yaklaştı. Önümüzdeki dönem devrimci mücadelenin büyümesi için neler yapılabilir? 

Ve Türkiye sosyalist hareketi... Yeniden kuruluş kaçınılmaz ve ertelenemez bir görev. Pozisyon korumaya odaklanmak yerine atılım yapmayı hedefleyen, sosyalist hareketi küçük hesaplar cenderesinden kurtaracak ve solumuzun toplumsal bağlarını güçlendirecek bir hat inşa etmek zorundayız.

Hepsini ve belki daha fazlasını tartışmamız, bazı hesapları kapatmamız, önümüze bakmamız, yolumuzu açmamız gerekiyor. Olabildiğince yalın, açıkyürekli ve eldeki verileri, ortaya çıkan gerçekleri göz ardı etmeden yazmaya çalışacağız...

***

Geçerken belirtelim, HDP'nin seçime katıldığı koşulların diğer siyasi öznelerle kıyaslandığında eşitsiz olması, Kürt coğrafyasında ve Türkiye'nin her noktasında devletin uyguladığı baskı, sandıkların taşınması, on binlerce Kürt siyasetçinin gözaltına alınması, tutuklanması ve tüm bunlara rağmen barajın aşılmış olması...

Evet HDP'nin bu tabloda başarılı olduğu açıktır.

Öyleyse şu soruyla devam edebiliriz: HDP başarılıdır, peki ama eldeki sonuç en genel anlamıyla Kürt siyasal hareketinin münhasır hedefleri, bölgesel konumu, sahip olduğu siyasal strateji düşünüldüğünde bir değer taşımakta mıdır?

***

Türkiye'de anaakım siyasetin nüvelerini AKP'nin oluşturduğunu, bilhassa son birkaç yıl söz konusu olduğunda kabul etmek gerekir. 

AKP geride bıraktığımız üç genel seçimde de (7 Haziran 2015, 1 Kasım 2015, 24 Haziran 2018) büyük seçmen kitlesinin algısını ve tercihini, “terör”,, “milliyetçilik”, “Kürt düşmanlığı” başlıklarına sıkıştırmaya çalışmış ve bu çabasında bir ölçüde başarılı da olmuştur. 

İktidar temsilcileri üç genel seçimde de HDP'nin baraj altı bırakılması için söylem geliştirmiş, demeç vermiş, gizli toplantılar yapmış, devletin ve medyanın tüm olanaklarını kullanmaktan imtina etmemiştir. 

AKP'nin ve Erdoğan'ın bu taktiksel yöneliminin nedenleri ve sonuçları ise kabaca iki başlıkta özetlenebilir. 

Birincisi, AKP cephesi milliyetçiliği yükselterek sağ seçmeni kendi çatısı altında biriktirmeye, CHP'nin tabanı ile Kürt siyaseti arasında bir yakınlaşmayı engellemeye, Kürt hareketini Türkiye'den, “Türkiyelilik”ten kopararak dar bir siyasal alana sıkıştırmaya ve hareket edemez hale getirmeye çalışmıştır.  

AKP sonuç olarak iktidarı elinde tutmayı başarmış ancak hem CHP tabanının hem de Kürt siyasetinin dahil olduğu muhalefet bölmesini onarılmaz biçimde parçalamayı başaramamıştır. 

Tüm bu süreçlerin toplumsal yaşamın tümünde yarattığı tahribat, mevcut bölünmüşlük ise hepimizin bilincindedir. Bu bölünmede geriye dönüş daha zor olacaktır. Hatta o kadar öyle ki, burjuva siyaset tanımını zorlama iddiasında bir saptama yapılabilir. Toplum ve seçmen kalabalığı düşünüldüğünde, söz konusu bölünmüşlük, örneğin AKP'nin Mustafa Kemal övgüsüyle veya “yerlicilik” vurgusuyla da, yahut CHP'nin İslami, milliyetçi söylemiyle ve kendi mahallesinin dışına seslenme hevesiyle de kolayca ortadan kalkmamaktadır.

***

İkincisi, Kürt siyasal hareketi açısından değerlendirdiğimizde ilk elden şunlar söylenebilir:

Tüm seçim deneyimlerimiz, Kürt siyasetinin “Türkiyeli” kimliğinin ve “Türkiyelilik” iddiasının korunması ve sürdürülebilme şartlarını da fazlasıyla belirgin hale getirmiştir. Kürt siyasasının batıda karşılık bulduğu, CHP tabanının kendisini HDP'ye yakın hissettiği tüm süreçlerde ortak payda “AKP ve Saray karşıtlığı” olmuştur. Kürt hareketi (HDP) AKP ile yakınlaştığı dönemlerde kendi havuzu dışında kalan sağ seçmeni etkileyememiş, öte yandan AKP ile mücadeleyi merkeze aldığı dönemlerde ise kendi havuzu dışında kalan sol seçmenin desteğini almıştır.

Bununla birlikte, Kürt hareketi, devletle ve AKP'yle Türkiye'nin kentlerinde askeri değil politik mücadeleyi öne çıkardığı durumlarda, kendi seçmen havuzu dışında kalan sol, Kemalist veya cumhuriyetçi toplum kesimlerinin desteğini de kazanabilmiştir.

Tüm bunlara bir saptama daha ekleyelim; seçim sonuçlarından hareketle söylersek, Kürt hareketi ve Türkiye sosyalist solu arasında kurulan ilişkinin “yeterince” ve “tanımlı” ölçüde dışsal olması gerekliliği doğrulanmıştır. Son seçimde kurulan ittifaklar (ki HDP de başarılı olarak değerlendirmiştir) bu söylenenin ispatıdır.
“Yeterince ve tanımlı dışsallık”tan kasıt ise şudur: Sosyalist solun HDP'ye eklemlenme arayışına girişmeden, sosyalist siyasal hattı inşa etmesi ve Kürt-Türk emekçilerin birlikte rejim karşıtı mücadelesine hizmet edecek ittifaklara iki tarafın da açık olmasıdır.

24 Haziran seçimleri, Kürt hareketi ve sosyalist sol arasında AKP/Saray karşıtlığıyla kurulan ittifakların; Kürt düşmanlığına panzehir oluşturmaya, HDP'nin batıdan oy almasına, Türk ve Kürt emekçilerin birlikte mücadelesine, üstelik sosyalist hareketin Türkiye topraklarında güçlenme olanağı yakalamasına hizmet ettiğini göstermiştir.

***

Gelgelelim Kürt siyasetinin bölgesel niteliği düşünüldüğünde, bize göre seçim sonuçları, PKK hareketi açısından bekleneni karşılayamamıştır. 

Daha önce birçok kez biz de yazdık, PKK belirlenimli Kürt siyaseti, salt Türkiye'yi değil, bölgesel çıkarları da merkeze alan, Kürdi/Kürdistani niteliği belirleyici bir stratejik zemine yerleşmiştir. Yani herhangi bir siyasal süreçte asıl olarak gözetilen, Kürt halkının bölgesel hedeflerine hizmet eden sonuçların ortaya çıkıp çıkmadığıdır. Bu durumun öngörülebilir bir vadede değişmesi ise beklenmemelidir.

Türkiye sınırları içerisinde PKK hareketini eşit koşullarda kabul edecek bir çözüm masasının kurulması ve Kürt halkının kendi özgünlüğüyle yönetim mekanizmalarını belirlemesi; Irak'ta Barzani iktidarına karşı üstünlük oluşturabilecek bir ulusal birliğin önünün açılması, Irak Kürdistanı'nın belirli bölmelerinde ve Rojava'da Kürt yönetiminin Türkiye'nin tasallutundan kurtularak resmiyet ve uluslararası itibar kazanması... 

Tüm bu hedefler düşünüldüğünde AKP'nin veya AKP'yi yeniden kuracak bir neticeyle Erdoğan'ın gitmesi ön açıcı, tatmin edici veya bir diğer deyişle çözücü olurdu. Olmadı. Dolayısıyla sadece HDP'nin barajı geçmiş olması Kürt hareketinin bölgesel karakteri düşünüldüğünde önceki Meclis deneyiminden farklı bir sonuca yol açmayacaktır.

Özetle bugünden baktığımızda görülen, seçim sonuçlarının Kürt hareketinin bölgesel konumunda bir değişiklik ortaya çıkarması ve seçim sonuçlarının Kürt hareketini daha avantajlı bir konuma taşıması söz konusu olmayacaktır. Aksine AKP ve Erdoğan'ın kazanmasıyla, ABD ve Barzani ile Türkiye devleti arasındaki buzların erimesi gibi sonuçların ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir.

Ortaya çıkan bu tablonun elbette iç siyasette kimi sonuçları olacaktır. 

Örneğin, PKK ve AKP arasında ülkede ve bölgede devam edeceği öngörülen savaşın etkilerinin, HDP siyasetinde görüleceği ve yer yer ağırlık kazanacağı tahmin edilebilir. Bununla birlikte önümüzdeki yerel seçimlerde Kürt hareketinin AKP/Saray karşıtlığının devam edeceği, öte yandan genel seçimlerin aksine Kürdi bir ağırlık oluşturmaya çalışılacağı ve Kürt hareketinin bu çerçevede ittifak politikası belirlemesi de beklenmelidir.

Gelecek dönem politikalarımızın bu öngörüleri hesaba katarak oluşturulması ise önemli ve gereklidir.