Saldır da büyü

Ahmed Arif, 8 bölümlük Adiloş Bebe şiirinin son 3 bölümünde diyor ki;

‘’Doğdun 
Üç gün aç tuttuk 
Üç gün meme vermedik sana 
Adiloş Bebem 
Hasta düşmeyesin diye 
Töremiz böyle diye 
Saldır şimdi memeye 
Saldır da büyü 
Bunlar 
Engerekler ve çıyanlardır 
Bunlar 
Aşımıza ekmeğimize 
Göz koyanlardır 
Tanı bunları 
Tanı da büyü.’’ 

Bu dizeleri hiç aratmayan bir süreçten geçerken, sermayenin çıkarlarını korumakla görevli kolluk kuvvetlerinin en az hoşgörüye sahip olduğu ve neredeyse ‘nefes almayacaklar’ talimatını Kur’an-ı Kerim ayeti kabul edip saldıran üniformalılar ordusuna dönüştüklerine tanık oluyoruz.

Nasıl olsa OHAL uygulaması kapsamındaki KHK’lerle kuşatılmış bir halka karşı baskı uygularken, aynı zeminde yasa düzeyinde yetkilerle donatılmış olmanın rahatlığıyla hareket ediyorlar.

Yani, hukuk karşısında hesap vermeyeceklerini bilerek…

O yüzden ‘engerekler’ ve ‘çıyanlardır’…

Belki aşımıza ekmeğimize göz koymuyorlar ama göz koyanların bekçiliğini yapıyorlar.

Ne olmuş da Kocaeli Kadın Platformu üyelerine saldırıyorlar?

Hem de toplumsal infial yaşanan bir olayın protestosu için toplandıklarında…

AKP’nin cinsel istismar yasasını protesto etmek isteyen platform üyelerine izin vermeyen polis, OHAL kapsamındaki yasakları gerekçe göstererek, saldırı biçimindeki gözaltı uygulaması ile 15 kadını otobüslere doldurup emniyetin çeşitli birimlerini gezdiriyor, parmak izi alıyor yani kısaca fişliyor. Ardından da hastaneye götürüp sağlam raporu aldıktan sonra gecenin geç saatlerinde serbest bırakıyor.

Kitle önünde itibarsızlaştırma operasyonuna dönen bu biçimdeki gözaltıların bir mantığı olmaz, olamaz.

Oysa,

TBMM Genel Kurulu'nda AKP tarafından cinsel istismar suçunda mağdurla failin evlenmesi durumunda Ceza Muhakemesi Kanununun 213. Maddesine bakılmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılması önergesinin kabul edilmesiyle Türkiye ayağa kalktı.

Her yerde tepki eylemleri oldu ama saldırı yaşandığı il sayısı bir elin parmak sayısını geçmez. İşte o illerin güvenlik gücü olan resmi giysili AKP ordusu, günü gelir aşına ekmeğine de göz koyar.

Ki, koyuyor da…

Bu kez, saldırmadan büyüme ve gelişme olanağı olmayan bir alandan söz edeceğim.

Kamu çalışmaları alanı,

Bu alana girmek isteyenler Kamu Personeli Seçme Sınavı’na (KPSS) saldırmak ve o barajı geçmek zorunda.

Bu sınav, genelde işsiz olup da geleceğini kamusal alanda garanti altına alanların saldırı alanı olarak görülüyor.

Bugünkü sınava, il merkezi olan İzmit’te 152 okulda 38 bin 300 kişi, Gebze’deki 101 okulda 34 bin kişi, Gölcük’teki 44 okulda 11 bin 900 kişi, Körfez’deki 25 okulda 8 bin 500 kişi ve Karamürsel’deki 14 okulda ise 3 bin 280 kişi girecek. Bu kişiler, sınav yoluyla yeni bir hayata saldıracak.

Az değil, tek bir alanda 96 bin 561 kişi saldıracak ve yerini tutmak için ter dökecek.

Yani, bu toplam, saldırıp da gelişecek ve büyüyecek.

Tıpkı, Ahmed Arif’in o şiirinin devamındaki

‘’Bu namustur 
Künyemize kazınmış 
Bu da sabır 
Ağulardan süzülmüş 
Sarıl bunlara 
Sarıl da büyü’’ dizelerinde olduğu gibi.

Bu şiirin en azından bu bölümü ve yaşadığımız coğrafya, sahip olduğumuz sosyal, siyasal ve ekonomik olanaklar en azından gösteriyor ki, saldırmadan büyümek, hatta yaşamak ve de hayatta kalmak olanaksız.

O yüzden yakın bir gelecekte greve çıkma olasılığı bulunan önemli sektörel kuruluşlarda çalışan işçiler için derlenip toparlanma zamanıdır.

O işçiler, işveren hattına saldırıp gedik açtıkça büyüyecektir, tıpkı Adiloş Bebe gibi…