Referandumun ötesi

Bir süre daha devam edecek gibi görünen referandum tartışmalarına artık daha fazla referandum süreciyle, bugün ve yarın arasında bağlantılar kurarak devam etmekte fayda var.

Haziran ruhu

Referandum gecesini en güzel özetleyen cümlelerden birisi, o gece sosyal medyada çok sık paylaşılan “Kazandığımızı biliyoruz, kaybettiklerini biliyorlar” cümlesiydi.

Hayır oylarının YSK’nın açıkladığı yüzde 48,6’nın çok üzerinde olduğu kesin. Bunun, olağanüstü koşullarda gerçekleşen, eşitsizliğin en üst düzeyde hissedildiği bir referandum sürecinde çok önemli bir başarı olduğundan kuşku yok.

Bu söylenenlerin teselli cümleleri olmadığının görülmesi için Türkiye’nin nasıl bir referandum sürecinden geçtiğini hatırlamak yeter.  

Siyasi parti yöneticilerinin, milletvekillerinin, gazetecilerinin ve yazarların tutuklanması, daha parlamento aşamasında açık oy kullanımı, tüm süreç boyunca Hayır oyu kullanacaklara dönük baskıların hiç bitmemesi, buna karşı Evet için tüm devlet olanaklarının seferber edilmesi, medyadaki muazzam eşitsizlik ve daha sayılamayacak pek çok hukuksuzluk üzerine 16 Nisan günü yaşadıklarımızla tablo tamamlanmıştır.

Buna karşın, esas olarak haklılığına ve halkın gücüne dayanan, çok önemli bir mücadele verildi.

Uzun süredir, iktidarın baskısından bunalan geniş halk kesimlerinin kendi güçlerini bir kez daha gördükleri referandum sürecinde Hayır çalışmalarına bakan pek çok insan yeniden “Gezi havası”nı soludu. Uzun bir süredir, Türkiye’ye egemen olan karanlık atmosfer referandum sürecinde yenildi. 

İktidar cephesinde özellikle yandaş kalemlerin sık sık “2.Gezi” korkularını dile getirmiş olması salt paranoyaklıklarına bağlanacak bir durum değildir. Geride kalan iki ay, tıpkı 2013 Haziran’ı gibi, iktidarın saldırısı karşısında toplumun çok farklı sınıfsal, siyasal ve toplumsal bölmelerinde ortak bir tepki yarattı. En büyük ortak belirleyici rengin sol olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. 

16 Nisan süreci bir yanıyla bizim büyük Gezi isyanımızın yeni bir evresidir. Solda bile 2013 Haziran’ının bitip bitmediğinin tartışıldığını biliyoruz. Referandumun kesin sonuçlarından birini şöyle formüle edebiliriz, zaman zaman geri çekilme, hatta geçici yenilgiler olabilir ancak Türkiye Haziran 2013’te açılan yoldan ilerlemeye devam edecek. 

“Böyle bir şey olabilir mi?”

Bu soru cümlesi, düzen muhalefetinin sınırlarını gösteren en özlü söz.

Referandum gecesi milyonlarca insanın nasıl bir tavır alacağını merak ettiği Kılıçdaroğlu’nun akılda kalan tek cümlesi bu oldu. 

CHP’yi eğer ismi gibi bir cumhuriyetçi, halkçı bir parti olarak değerlendirecek olursak referandum sürecinin başından beri yanlış bir noktada durduğunu söylemek gerek. 

İktidarın zorbalıkla, hukuku tümüyle ayaklar altına alan girişimlerine karşı “gerilimi düşürme” stratejisi ile kazanılacağını düşünmek temel yanlıştı. Haksız-hukuksuz biçimde halkı ezen iktidarın karşısına sadece “gerilim çıkmasın” stratejisi ile çıkarsanız, yenilirsiniz. 

CHP bugün de aynı yanlışa devam ediyor. Bir taraftan bu referandum sonuçları gayr-ı meşrudur demek diğer taraftan fiilen bu gayr-ı meşru sonuçları kabul edip, hareket etmeye başlamak açıklanabilir bir tutum değil.

Yapılması gereken, bunca zorluğa ve baskıya rağmen HAYIR oyu veren milyonlarca yurttaşın iradesine sahip çıkmak, halka güvenmek ve bundan sonrasını milyonlarca yurttaşımız ile birlikte fiili meşru bir mücadele hattı oluşturmaktı. CHP merkezi ise, seçim akşamı itibariyle hakkını korumak için sokaklara çıkan milyonlarla arasına net bir ayrım koymak için büyük bir çaba içinde.

Türkiye’nin geleceğini, bu açık hukuksuzluğa karşı sessiz kalmayanlar belirleyecektir. CHP bu kesimlerle arasına mesafe koyarak aslında Türkiye’nin aydınlık geleceği ile arasına mesafe koymuştur.

Kürtler Hayır dedi

AKP iktidarında Türkiye fiilen bölünmüş durumda. Ancak ortaya çıkan yeni seçim haritasının (hileleri de hesaba katarak baktığımızda) çıplak biçimde ortaya koyduğu kimi gerçekler var. 

İktidar büyük kentlerde, muhalefetin asgari düzeyde bir gücü örgütlü kılabildiği yerlerde ağır bir yenilgi almıştır. Buralarda sadece yüksek Hayır oyu kullanılmamış, aynı zamanda oylar korunmuş ve hilelere karşı örgütlü bir duruşla bu sonuca ulaşılmıştır. 

Bağlantılı biçimde söyleyelim, Kürt illerinde “evet” oylarının arttığı tezi yanlıştır. Buralardaki yüksek “evet” oyları esas olarak blok oylardır. Normalde katılım oranının Batı illerinde göre daha düşük olması beklenen yerlerde, büyük ihtimalle sandığa gitmeyen/gidemeyen yurttaşların yerine “evet” oyları kullanılmış durumda. Seçime katılımın %90’ların üzerine çıktığı pek çok sandıkta gördüğümüz tulum “evet” oyları bunun için yeterli veriyi sunuyor.

Dolayısıyla AKP Türkiye toplumunu bölen bir rol oynarken, hem doğudan hem batıdan Türkiye halklarının gerici-faşist yönelimin karşısında kararlı bir mücadele hattı ortaya çıkıyor. Bu geleceğimiz açısından önemli bir birlik-kardeşlik zeminidir.

Bununla beraber HDP tarafından dün yapılan resmi açıklamada, “AKP Hükümeti’ne düşen, baskı, savaş ve korku politikalarını bir tarafa bırakıp insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü yolunda hızlı adımlar atarak Türkiye’yi içine düşürdüğü uluslararası yalnızlık atmosferinden çıkarmaktır.” ifadesini bulan yaklaşımın ise Kürt emekçilerinin sandık tavrı ile en ufak bir yakınlık taşımadığını da ifade etmek gerek.

Kesin sonuç

Düzenin kapsayamadığı ve kapsayamayacağı büyük bir kuvvetin varlığı referandumun şaibeli sonuçlarının bile örtemediği bir gerçektir. 

Önümüzdeki dönem esas olarak bu kuvvetin örgütlü ve birleşik mücadelesini büyütme görevine odaklanılmalıdır. 

Türkiye’nin önündeki temel sorun, mümkün olan en kısa sürede AKP/Saray iktidarından kurtulmaktır ve görünen o ki, mevcut düzenin sınırları içinde hareket eden siyasal oluşumların bunu gerçekleştirmesi mümkün değil. 

Öte yandan fırsat bulduğu her anda kendisini gösteren ve büyük ölçüde kalıcılaşmış büyük kuvvet, ortak bir program etrafında geleceği kurma iradesiyle hareket edebildiğinde Türkiye’nin gidişatına yön verir. 

Referandumun kesin sonucu budur.