Oyunun dışında kalmak...

Karar vermek hiç kolay olmadı.

Çünkü bu, kitlelerin katıldığı bir oyun.

Bir demokrasi oyunu daha.

Daha doğrusu, ‘seçim’ adı altında, bir demokrasi yalanı daha.

Yıllar önce bir kenara şöyle yazmıştım: “Kimi zaman bir yerde olmak kadar, olmamak da çok önemlidir. Eğer kararı verecek olan, bir birey ise. Çoğunluğun olacağı yerde olma kararı vermenin bir güçlüğü yok. Ama orada olmama kararını verebilmek, yaman bir iç hesaplaşmayı gerektiriyor."

Bir kez daha bu oyuna katılırsam, sonuç ne olursa olsun, kendimin bundan böyle hep ‘kaybeden’ olarak kalacağımı biliyorum. Ondan sonra ne zaman aynaya baksam, iğrenç bir yalancının yüzü ile karşılaşacağımı biliyorum.

Ve bildiğim bir şey daha var. Pek yakında yetmiş beş yaşımdan gün almaya başlayacağım, ve bu öyle bir yaş ki, kalan zamanım adına parçalanmamak, kendimi bir bütün olarak ayakta tutabilmek için eskiye göre artık çok daha titiz davranmak zorundayım. Eğer bu oyuna katılırsam, bir demokrasi yalanının daha oluşması için suç ortaklığı edeceğimden çok eminim.

Yaşım, bu darbeye dayanmaya elverişli değil.

Hemen bütün hayatımı bir ‘Ben’ olma ve ‘Ben’ olarak kalabilme hedefine adadım. Yüzlerce öğrenci yetiştirmeyi, onlarca kitabı yazmayı ve çevirmeyi ancak böyle başarabildim. Ve bu uzun yolculuk boyunca, Ben’imin sarsılır gibi olduğunu hissettiğim her dönemeçte, kendimi adadığım uğraşları da durdurup mola verdim. Yollarımı hep Ben’imi yine sapasağlam kıldığıma inandıktan sonra devam ettirdim.

Ben’im iyice sarsılmışken, böyle bir sarsıntı geçirmiyormuşum gibi yola devam etmeyi, uğraşlarım adına bir ihanet saydım. Hayatımda ‘sanki Ben’ olarak yapmaya kalkıştığım hiçbir şey olmadı. ‘Başkalarına’ göre bu inadım yüzünden çok şey yitirdim, çok şeyden yoksun kaldım. Hiçbir zaman mülkiyeti bana ait bir evim olmadı. Hesap açtırdığım bankaların çoğunda hesaplarıma bilgi olarak ‘itibarsız’ kaydı düşüldü. Ama ben, Ben’in itibarına hiçbir şeyi değişmedim.

Hayatlarım, hep özgün hayatlar oldu.

Yaşamak adına, ‘yaşadım’ diyebilmek adına, elden düşme hayatlara hiçbir zaman ‘itibar’ etmedim.

Hiç kolay olmadı.

Örneğin, hep söylediğim gibi, hayatım boyunca parasızlık yüzünden yitirilebilecek pek çok şeyi yitirdim.

Ama parayla satın alınamayacak her şeye sahip oldum.

Kendi Ben’ime hiç yalan söylemedim.

Ve ne zaman karşıma: “Gerçek, nedir?” sorusu çıksa, yıllar, yıllar önce okuduğum bir düşünürün yanıtını kullandım: “Gerçek, hiçbir yalana benzemeyen bir şeydir!”

Şimdi, sonbaharımın da sonuna yaklaşırken, kendime yalan söylemeye hiç niyetim yok.

O yüzden yeni bir demokrasi yalanına suç ortaklığı etmeyeceğim, ve o yüzden 1 Kasım akşamı sayılacak oylar arasında benim oyum olmayacak!