Oyun aynı, perde kanlı

AKP 13 yıllık iktidarı boyunca ne zaman sıkışsa ya da iktidarını sağlamlaştırmaya yönelik bir hamle gerçekleştirse hep aynı oyuna başvurdu.

Kendisi dışındaki odaklar arasındaki düşmanlığı kullanan AKP, her hamlesinde bu odaklardan en az birini karşısına aldı ve diğerlerini kendisine yedeklemeye başladı.

Hatırlayalım. Ergenekon, Balyoz ve Odatv gibi siyasi davalarda Kürt siyasetinin ve kimi sol grupların açık desteği, “derin devletin tasfiyesi” propagandası sayesinde alınabildi.

Bugünkü diktatörlük yetkilerinin önemli bir bölümünün sağlandığı 12 Eylül referandumu da “darbeden hesap soruyoruz” denilerek liberal solun katkısı ve Kürtlerin boykot pozisyonu alması sağlanarak ortaya kondu.

Tersinden KCK davalarında PKK öcüsü kullanıldı, yasal alanda siyaset yapan Kürtler ulusalcıların desteği ile hapse atıldı. Devrimci Karargah davası emniyette iktidar tarafından istenmeyen unsurlarla birlikte sosyalistlerin de tutuklanması anlamına geldi.

Kuşkusuz geçmişteki örnekler çoğaltılabilir. Ancak buraya kadarını hatırlatma sayalım ve soralım. Peki AKP aynı oyunu bu sefer kanlı bir perdede oynarken saydığımız bu unsurlar akıllandı mı?

İki güncel örnekle devam etmekte fayda var.

Aydınlık çizgisinin ve Metin Feyzioğlu gibi aktörlerin bugün şiddetle savunduğu pozisyon birçok şeyi anlatıyor.

Bu pozisyon Erdoğan’ın saray savaşına vatan savunması adı altında tam destek olarak özetlenebilir. Kendilerinin katliamlardan mutlu olduklarını, “Erdoğan bizim çizgimize geldi” gibi saçmalıklarla güncel konumlarını anlamlandırmaya çalıştıklarını hepimiz biliyoruz[1].

İlginç olansa aynı odağın bunu yaparken ve AKP’nin savaş politikalarını açıkça desteklerken, bir yandan da bunun doğal olarak uzanacağı yeni anayasa ve başkanlık sistemi gibi sonuçlarına cephe alan bir hareket kurması[2].

Bir başka deyişle Erdoğan’ın başkanlık tartışmaları iyice alevlendiğinde kendi başkanlığını “teröre kesin çözüm” olarak pazarlayacağı gerçeğinin hiç ama hiç önemsenmemesi. Akıl edilememesi ya da görülememesi değil, önemsenmemesi.

İkinci örnek ise hendeğin öteki tarafından. Demirtaş, katliamlara karşı çıkarken geçmiştekine benzer bir pozisyon takınarak sarayın ve Ergenekon’un anlaştığını, katliamların bu uzlaşmaların sonucu olduğunu iddia ediyor[3].

Niyetimiz elbette katliamları savunan çizgi ile bir halk hareketini aynı kefeye koymak değil.  Vurgulamak istediğimiz nokta iki örneğin de AKP’ye bakışta aynı zaafı taşıyor olması. Yani AKP kendi başına kötü değil. AKP ya “bölücü terör “ ile anlaştığı, kendi deyişleri ile AKPKK olduğu için kötü, ya da tersi durumda Ergenekoncu faşistlerle bir olduğu için kötü.

Sorumuza geri dönersek kolaycı bir yanıtla akıllanmamışlar denebilir. Ancak mesele akıllanmak ile ilgili değil. Bizim kolaylıkla görebildiğimizi, saydığımız tüm özneler de rahatlıkla görebilecek durumdalar.  Sorun bu unsurların aptal olmasında değil siyaseten yaşamak için bu zokaları bile isteye yutmak zorunda olmalarında yatıyor.

Ulusalcılar, siyasi ve ideolojik iddiaları gereği milliyetçilik ve Kürt düşmanlığı her gündeme geldiğinde en keskin ucu temsil etmek zorundalar. Tersi, iddialarını terk etmeleri anlamına gelir.

Kürt siyaseti, “barış” her gündeme geldiğinde Kürtlerin yaşadığı katliamlardan sorumlu olduğu iddia edilenleri karşıya almak, masaya oturdukları aktörün bu katliamlara devam edemeyeceğini anlatmak zorunda.

Sosyalistler açısından herkesi uyarmak, zokayı yutmamaya çağırmak bir görev.  Bundan vazgeçmeyeceğimiz gibi bununla da yetinmeyeceğiz. Çünkü saydığımız unsurlar siyaseten yaşamak için bu dalgalara binmek zorundalar. Yani problem düzlemde. Ayrı bir düzlem yaratma ve kendi kuvvetimizle bu düzlemi hakim kılma ihtiyacımız oldukça açık.

Bu düzlemin merkezinde her durumda AKP ve Erdoğan karşıtı bir tavır almak, her an AKP’yi zayıflatacak hamleler arayacak bir algı açıklığı yatıyor. 

Aynı zamanda bir de tutamaç ihtiyacımız var. Belki aktörleri değil ama, AKP’den zarar gören halk kesimlerini bir araya getirecek bir tutamaç. Bunun için gericilik karşıtlığını, yani laiklik mücadelesini önemsiyoruz.

Yarın okullar açıldıktan sonraki ilk Cuma. İktidarın Cuma genelgesinin ilk sonuçlarını görmeye başlayacağız. Müdür en önde, arkada sırasıyla öğretmenler ve öğrencilerin dizildiği Cuma fotoğrafları görmemiz an meselesi yani. Fotoğraf karesinin içinde ise gerici ideolojinin Kürt düşmanlığını örgütleyeceği açık.

Aynı oyunun kanlı perdesini ancak bu fotoğrafın karşı cephesini örgütleyerek yırtıp atabiliriz.


[1] http://www.aydinlikgazete.com/m/vatan-savasini-kazanmak-icin-dogru-mevzilenme-makale,61911.html

[2] http://www.birgun.net/haber-detay/dogu-perincek-ten-milli-anayasa-hareketi-103244.html

[3] http://www.diken.com.tr/demirtas-cizrede-vahsete-izin-vermeyecegiz/