Oralarda olalım ama kendimiz olarak olalım

Önceki yazımızda, solda “siyasal hat” diye kabul gören nelerin aslında böyle olmadığını anlatmaya çalışmıştık.

Şöyle demiştik: Öyle oldukları iddia edildiği halde siyasal hat sayılamayacak konumlar aslında genel doğrular ya da temel ilkelerdir; bir sosyalistin bunların “yanlışlığını” ileri sürmesi mümkün değildir… Şunu da eklemiştik: Buna karşılık, siyasal hat denebilecek konumlar da vardır, bu yönde kimi “niyetler” de… 
Gerçek siyasal hat her zaman tartışmalıdır. Kabul edenler de olur etmeyenler de; hatta bir dönem belirli bir siyasal hattı sahiplenenler daha sonra tartışıp ayrışabilirler, vb. 

Geçmişten örnekler verirsek, “seçimle iktidara gelme” fikrinden tutun kırlardan şehirleri kuşatan “halk savaşına”, varsayılan suni dengeyi bozmaya yönelik “öncü savaşa” kadar pek çok yönelim, kendi dönemleri için aşağı yukarı birer siyasal hattı temsil ediyordu.  Doğruları yanlışları bir yana, böyleydi.  Geçmişle devam edersek, “zinde güçlerden” sosyalizmin önünü açacak darbe beklenmesi de bir siyasal hat olarak kabul edilmelidir.
Bugün görüldüğü kadarıyla hepsi geçmişte kalmıştır. 

***

Ya günümüzde? 
Uzatmadan, kendi düşüncemizi açıkça söyleyelim: Günümüz Türkiye’sinde sosyalizm adına benimsenebilecek en doğru siyasal hat, sağlam bir sosyalist yapılanmayla (öncü); birbirini izleyen yeni durumlarda ve ortamlarda etkili olmak, sosyalist iktidar hedefini bu durumların her birine “uyarlayarak” yeniden üretmektir… 

Bu söylenenle, iki yaklaşımı peşinen reddetmiş oluyoruz. Birinci yaklaşım: Biz kendi sağlam örgütümüz, ilkelerimiz ve iktidar perspektifimizle konumumuzu pekiştiririz; değişen durumlar ve ortamlar olsa bile baştaki konumumuz bunlardan fazla etkilenmez; sonra öyle bir gün gelir ki…  İkinci yaklaşım: Senin baştaki konumun, ilkelerin vb. önemli değildir; önemli olan ve yapılması gereken, yaşanan her yeni ortamda, sosyalizm anlayışın dâhil ne varsa hepsini o ortamın koşullarına göre yenilemektir…     

Doğru saydığımız siyasal hat, birinci yaklaşımdan olumsallığa tanıdığı payla, ikinci yaklaşımdan ise en baştaki ilkelerin ve perspektiflerin (sosyalizm hedefinin) değişen durum ve ortamlarda gölgede kalmasına ya da belirsizleşmesine izin vermemesiyle ayrılır. 
Solda bir ölçüde bilinen terminolojiyle söylersek, önerilen hattın, “örgüt geleneği” ile “hareket geleneği” arasında bir “orta yol” değil, bu iki geleneğin bir üst düzeyde sentezi olduğunu düşünüyoruz.   

***

İki kere iki dört kesinliğindedir: “Türkiye devriminin yolunda”, sosyalist öznenin (öznelerin) çevresinde farklı motiflerle hareketlenen, belirli yönleriyle “şekilsiz” denebilecek, temsil ettiği dinamik inişli çıkışlı olabilen, ama yenilik ve değişim isteyen geniş kesimler her durum ve ortamda mutlaka olacaktır.
İşçi-emekçi tanımını da kesmek üzere Cumhuriyetçiler, Kemalistler, devrimci-demokrat Kürtler, Aleviler, gençler, kadınlar, laiklik konusunda özellikle duyarlı olanlar… 

Bir yaklaşım, sosyalist özne olarak durduğunuz yerden bu kesimlere bayrak göstermek ya da “Biz buradayız” demektir. Günümüz teknolojileri sayesinde yer belirtmek için cepten “konum atılması” da düşünülebilir. Bir getirisi olacağını sanmıyoruz, ama çevreye fazla zarar vereceğini de düşünmüyoruz. 

Asıl zararlısı, o kesimlere ulaşacağım diye kendin olmaktan çıkıp “onlar” olmaktır. 

Gerekli olan, öznenin kendini var etmeyi düşündüğü ortamlarda hem kendisi olarak kalıp hem de o ortamları etkileme ve birlikte devinme becerisidir.  
Sonra, “asimilasyon” kavramı sadece etnik meseleyle ilgili ve “tek yönlü” değildir. Daha açığı, “Cumhuriyetçi-Kemalist” akımın da Kürt özgürlük hareketinin de kendi asimilasyon becerileri vardır ve küçümsenmemelidir.