Neden bir baba çocuğuna cinsel saldırıda bulunur?

Rahatsız edici bir sorudur ama sormamız kaçınılmaz olmuştur. En son, ayrıntısıyla öğrendiğimiz cinsel saldırı olaylarında failler babaydı. Doğal ki pek çoğumuz aynı şeyi düşündü. Nasıl olabilirdi böyle bir şey, akıl havsala almıyordu, fikri, düşüncesi kana doymayan bir bıçak gibi zihnimize girip çıktı.

Neden bir baba çocuğuna cinsel saldırıda bulunur?

Çünkü bu “görünmez kılınmış” bir ataerki(erkek egemenliği) kanunudur. Kadının mülk edinilmesine dayalı temel ataerkil yasa, erkeğe yalnızca güç ve iktidar bahşetmez; onu sahip olduğu tüm “metalardan”(kadınlar ve çocuklar) dilediğince yararlanma hakkıyla da donatır.

Bazı babalar, bu “metalardan dilediğince yararlanma hakkından” öylesine emindir ki çocuğuna tecavüzü, mahkemede “bahçemin meyvesi benimdir” diye savunurlar. Ne ki her zaman konu böylesine açık biçimde gün yüzüne çıkmayabilir.

Dahası, vahşet içeriği (en son 3 yaşındaki kız çocuğu) arttıkça kural-dışılık, marjinallik, “sapkınlık” öne çıkacak, bu da bir kez daha kanunun görünmezliğine hizmet edecektir.

Oysaki ensestin yaygınlığı ve ensestte baba saldırısının ilk sıralarda yer alışı düşünüldüğünde, “babanın cinsel saldırısı”, erkeğin egemen olduğu bir dünyada “gizliden işleyen” bir kanun gibidir.

Neden bir baba çocuğuna cinsel saldırıda bulunur?

Çünkü bahsettiğimiz “gizli kılınmış” ataerki kanununun pek çok destekçisi vardır.

Dört yaşındaki çocuk, babasını çok büyük ve erekte olmuş penisiyle çizdiğinde, çocuğun hayal gördüğüne kanaat eden psikolog, annenin şikayetini işleme almayan polis, türlü kanıta ikna olmayan hakim en büyük destekçilerdir.

 “Yetiştirme yurduna alsalar bile 18 yaşından sonra ne yapacaksın?” diyen rehber öğretmenler ve hatta  “sık dişini çocuğum” diyen anneler de vardır rıza üretenler arasında.

Çünkü erkeğin egemen olduğu bir dünyada, çocuk hep hayal görür, yalan söyler, “aklı çocuktur”, anne hep iftira atar.

Çünkü erkeğin egemen olduğu bir dünyada, ne iş ne yol ne çare bulamayanlar zorbalığa göz yumarlar.

Kadının güçsüz olduğu, aşağılandığı, ezildiği bir dünyadır bu ve çocuk da bundan fazlasıyla nasibini alır. Bir parantez açarsak, son dönemde kadın cinayetlerine eşlik eden “babası tarafından öldürülen çocuk” vakıalarındaki artış tam da bunu anlatıyor.

Neden bir baba çocuğuna cinsel saldırıda bulunur?

Çünkü “gizli kılınmış” ataerkil yasa, kapalı toplumsallıklarda, cemaat benzeri yapılarda kendine çok daha kolay yollar bulur. Bu fotoğraf, babanın çocuğuyla duygusal bağ kurmadığı, onu nesne-fetiş olarak gördüğü, katı ilişki sınırlarıyla, hiyerarşi ve mesafeyle tamamlanır.

Güç ve iktidar olarak babanın, kendi krallığındaki, bu duygusal bağdan yoksunluğu, bakım emeğinden muaflığı, çoğu durumda oldukça açıktır. Öyle ya da böyle duygusal bağ kuran ya da buna bakım emeği vb mecbur olan annenin ise çocuğuna cinsel istismarda bulunması, benzer dinamiklerle ilişkili olarak istisnasının müstesnası bir durumdur.

Neden bir baba çocuğuna cinsel saldırıda bulunur?

Çünkü “gizli kılınmış” ataerkil kanun gericilikten beslenir. Çocuğun cinsel nesneleştirilmesi, “yetişkin cinselliğinin” tabular, korkular, günahlar ve ideolojilerle kuşatıldığı bir ülkede bir norm haline gelir.

Hükmünü icra etmeye kararlı ataerki tanrısı, hışmını çocuklara yöneltir; zehrini, cerahatini, menisini, terini, hırıltısını, zevk çığlıklarını en savunmasız gördüğüne boca eder.  Sözgelimi, yetişkinlerin sevişip oynaşmasından rahatsız olanlar, dokuz yaşındaki kız çocuğuna “kadınlık” atfeder.

AKP’nin şeriat talimlerinde, çocuğun başının kapatılmasında, harem-selamlık eğitimlerde, gündemde olan, çocuğun istismarı ve cinsel nesneleştirilmesidir. Dahası, çocuğun korunmadığı, çocuğun eğitimden sağlık hakkına neoliberal politikaların ayazına terk edildiği bir dönemde yaşıyoruz.

Hulasası, hakka, hukuka, yurttaşlığa çoktan rahmet okuyan AKP rejimi, onun yasalarını icra ettiği piyasacılık, militanlığına soyunduğu ataerkillik, dinci gericilik, “dilsizin”, çaresizin, savunmasızın küçücük bedenine musallat olmuştur.