Mürekkep balıkları ya da 'bilmek' üzerine

bir  deneme …

         Sabahattin Eyuboğlu’nun “Yazarlar Pazarında” başlıklı denemesi, “Mavi ve Kara” adlı kitabında yer alır. Metin, 1949 tarihlidir; ancak Eyuboğlu’nun hemen bütün denemeleri gibi, yazıldığı zamana ait bir hal tercümesi olmanın sınırlarını çok geride bırakır ve geleceğin uçsuz bucaksızlığına da ışık tutar.

         Şöyle başlar Eyuboğlu “Yazarlar Pazarı”na: “Bir okuyucum mektup yollamış, soruyor: ‘Bu kargaşalıkta kime inanmalı ? Birbirini en azından hainlikle suçlandıran yazarlardan hangisi haklı ? Hangisi gerçekten memleketin, halkın hayrına konuşuyor ?’ – İlahi okuyucum, benim diyeceklerime inanacak mısın ki soruyorsun. Hem inanman da doğru değil zaten. Her okuyucu bir yazarın dediklerine inanırsa halimiz nice olur ?”

         Yazar, bu girişin ardından yazarlar topluluğunu bir tür pazar olarak nitelendiriyor ve okuruyla söyleşisini de şöyle sürdürüyor: “…pazardan dilediğini alırsın. Ben sana olsa olsa, bir okuyucu olarak bu pazarda iyiyi kötüden ayırmanın beylik şartlarını söyleyebilirim. Çarşıdan bilmez misin, malı bozuk satıcı çığırtkan olur, başkalarının mallarını kötüler, kendinden namuslu satıcı yokmuş gibi konuşur, sırf senin güzel hatırın için nefes tükettiğini, çarşının ahlakını düzeltmekten başka kaygısı olmadığını söylemeye bile kalkar. Sen gel de böylesinden şüphelenme. Bir dükkâncı tutsa iyi malı herkesten ucuza satsa, ötekilerin çoğun yaptığı nedir? Adamcağızın bu malları gümrükten kaçırdığını yahut bir yerden aşırdığını ileri sürmek, sökmezse soyuna sopuna, karısının kızının namusuna karışmak halkın ve hükümetin şüphesini, öfkesini körüklemek değil mi? Bu gayretlerin arkasında kötü malı pahalı satmak imkânını korumak olduğunu göremeyen müşteriler yandı. Tıpkı ahlak, iman, memleket adına Kafasından ve kaleminden başka dayanağı olmayan bir insana saldıran yazarlara inanan okuyucular gibi. Yazı pazaı bu şirketlerin eline geçti mi zor bulurlar okunacak yazarı. Bir bilseler bu sözde ahlak bekçilerinin hangi dolapların bekçisi olduklarını. Nereden bilecekler, bilemezler hepsi birden ve her zaman. Ama şüphe etmeliler hiç değilse…

         Eyuboğlu’na göre asıl dert, insanlarımızın çoğunun kendi hallerinden habersiz olmaları. Haklı ile haksızın birbirinden ayırt edilmesi de bu yüzden çoğu kez olanaksızlaşıyor. Oysa bu bağlamdaki ‘bilmek’ – yine yazara göre – o kadar da zor değil; çünkü iş, “dünyanın ötesinde değil, berisinde, gözlerimizin önünde olup biteni bilmek; ve “kimin gerçekten memleket hayrına çabaladığını kestirmek, memleketin gerçek halini bilmeye bağlı…

         Denemesinin sonunda Eyuboğlu’nun bizler, yani bugün yaşayanlar için de önemini ve güncelliğini koruyan bir uyarısı var: “Bir de mürekkep balıklarına dikkat. Mürekkep balıkları postlarını kurtarmak gerekti mi, arkalarından bir karanlık salıverirleşmiş, göz gözü görmez olurmuş.

         Bu yakınlarda böyle karanlıklarla karşılaştığınız oldu mu hiç?