Mücadelede ölçek konusu

“Yukarıdan aşağıya doğru” sıralarsak şöyle: Uluslararası (küresel); ulusal, bölgesel ve yerel…

Yukarıda sıralananlar, ölçeklerdir.

İlki konusunda bir açıklamaya herhalde gerek yoktur. İkinci sırada yer alan “ulusal”, ulus devlet ölçeğidir. Bölgeselden kastedilen, belirli ülkeleri içine alan bir coğrafi birim değil (ki böyle de olabilir); bir ülkenin kendi içindeki bölgelerdir. Son sıradaki “yerel” ise günümüz Türkiye’si düşünüldüğünde idari birimler olarak illerle ilişkilendirilebilir.

Şimdi, soru şu: Var olanı değiştirmek üzere yola koyulan sosyalist öznenin esas alacağı ölçek ne olabilir ya da olmalıdır?

Kuşkusuz, bu öyle “benim canım şu ölçeği çekiyor” türü basit bir tercih meselesi değildir. Sonra, soru çeşitli boyutlarıyla yanıtlanmalıdır. O zaman, şöyle soralım: Analiz, örgütlenme, siyasal eylem/müdahale ve siyasal iktidar başlıkları hangi ölçeklerde ele alınabilir/alınmalıdır?

Peşinen bir yanıt vermek gerekirse, az önce sıralanan başlıklar dört ölçeğe vurulduğunda oklar ulusal ya da aynı anlama gelmek üzere ülke ölçeğine işaret etmektedir. Nedeni de, biraz amiyane bir tabirle söylersek, “boşa koysan dolmama, doluya koysan almama” durumuyla ilişkilidir.

Örneğin, en üstteki (küresel) ve en alttaki (yerel) ölçeklerde gerçekten derinlikli ve doyurucu durum analizleri yapılabilir. Analizler sonucunda bu ölçeklerde önemli birtakım eğilimler ortaya çıkarılabilir. Ancak, küresel ölçek söz konusu olduğunda bu analizleri örgütlenmeye, siyasal müdahaleye ve siyasal iktidar hedefine tercüme edemezsiniz. İlk ikisine (örgütlenme ve müdahale) teşebbüs edilse bile ilgili başlıklar bu ölçekte (küresel) genele ve ortalamaya mahkûm kalacaktır.

“Siyasal iktidar” hedefi ise bugün bu ölçekte (küresel) hiçbir şekilde kurgulanamaz…

Dünya sosyalist hareketinde 1943 yılından bu yana “resmen” kabul edilen bir durumdur ve bugün eskiye dönülmesini gerektirecek bir ortam da yoktur.

***

Bölgesel ve yerel olmak üzere alt ölçeklere gelelim.

Bu ölçeklerde analiz, örgütlenme, siyasal müdahale ve iktidar hedefi bir şekilde kurgulanabilir, kurgular gelişkin, hatta bir bakıma “gerçekçi” de olabilir. Gelgelelim, çok ciddi bir bedeli vardır: Üzerinde durulan ölçeğin çok özel yanlarını ve çelişkilerini, o ölçeğin içinde yer aldığı bütünlükten koparmak ve aynı ölçekteki özel sınıfsal konumlanışları daha büyük ölçeğin gerekli ve zorunlu kıldıklarından ayrı bir yere yerleştirmek…

Öyle ki işler sonunda “bir başkadır bizim işçimiz, küçük burjuvamız, sermaye sınıfımız…” düşüncelerine ya da “bizdekilere ‘dinci gericilik’ yaftası yapıştıramazsınız” bastırmalarına kadar gidebilir.

Nitekim gidiyor da…

***

Konu, bu ilk girişin ötesinde çok daha ayrıntılı değerlendirmeleri ve çözümlemeleri gerekli kılıyor.

Zaman zaman yapmaya, konuya yeniden eğilmeye çalışacağız.

Gene de, “ademi merkezileşme”, “yerelleşme”, “özerklik” gibi başlıklar zaman zaman gündeme geldiğinden (ve bundan sonra daha sık geleceğe benzediğinden) ölçek sorununa ilişkin bu girişi şimdilik iki temel soruyla noktalayalım:

1) Günümüz kapitalizminin “yerelleşme”, daha küçük birimlere büzülme eğilimleri, örneğin tarihteki ulus devletin ortaya çıkışı, tekelleşme ve emperyalizm gibi ağırlıklı olarak nesnel süreçlerin sonucu mudur yoksa bu süreçlere baskın çıkan özel ve bilinçli politik tasarruflar mı söz konusudur?

2) Bizim işimiz, bu ülkenin (Türkiye’nin) kapitalizmi nasıl daha iyi yönetilebilir sorusuna yanıt aramak mıdır yoksa kapitalizmin nasıl aşılabileceğine ilişkin düşünsel, pratik ve örgütsel çabalara yoğunlaşmak mı?

Şimdilik bu kadar…