Meniere hastalığı...

Şu olan bitenden, başı dönmeyen yok...

2002 den bu yana, AKP’ye oy vermeyen kitlelerde, neredeyse yerleşik ve sürekli bir Meniere hastalığı tablosu ağırlaşarak gerçekleşiyor.

Kuşkusuz, sendrom hakkında, tıbbi makale yazmayacağım.

Yine de bileni iyi bilir; iç kulak sıvılarında mikrobiyotik oluşumlarla aşırı sıvı artışı, ya da azalışı neticesinde, hastada denge kaybı ve baş dönmesi ile işitme güçlüğü gerçekleşir. Atağın olduğu dönemlerin sıklığı, bir kaç saatten, bir kaç yıla değişirken, neredeyse atak anında, baş dönmesinden kafayı kaldırmaz hale düşmek klasik bir görüntüdür. Geçtiğinde geçer; ne ki hastada bir farkındalık gerçekleşir ki, sonraki atağın gelişi sırasında artık başına ne geleceğini iyi bilebilir...

Şimdi bu bireysel sayrılık tablosundan hareketle, Meniere benzer bir biçimde, toplumsal bir kafa karışıklığında ve onun derinlikli bulanıklığında yaşıyoruz. Sonuç olarak, farkındalığına adeta tolerans geliştirdiğimiz sürekli toplumsal bir baş dönmesi, bizi, peşimizden kovalıyor. Anlayamıyor, olan biteni anlamlandıramıyoruz. Yuvarlandığımız gayya kuyularının karanlığı ve derinliği boğuyor, çıkış yoluna dair bir ışık bulamıyoruz.

Zannedilmesin ki, bu sadece AKP karşıtlarına musallat oluyor. AKP’lilerde de, biat hususunda hangi kılığa gireceklerinin bilinmezinde, kıblelerini şaşırmaktan, başları topaç gibi dönüyor...

Mesela Davutoğlu, kendi başına gelenlere bir taraftan şaşıyor; bir taraftan isyanlarda gezerken, nisyan olmaktan malul sendelemelerle, etrafına tutunarak kıblesini RTE’den ayırmadan ona secde ediyor. Ağır bir kişisel ve toplumsal sarsıntı...

Tıbbi olarak bir hastalığa hem doğru teşhis koymak ve hem de sağaltımında akılcı davranmak nasıl “olmazsa olmaz” koşul ise, toplumsal alt üst oluşlarda da, tepetaklak olmaktan kurtuluşun yolu, tıbbi olgularda yapılması gereken neyse, toplumsalında da aynı basiretle davranmaktan geçiyor.

Dediğimi fazla indirgemeci bulanlar, isterse mim koysun ve onlar bununla meşgul iken, ben merama geçeyim...

1. RTE, kendi başına bir “arş” haline gelmiş ve kendi cenahında hem ulaşılmaz ve hem de yegâne hegemonya durumuna terfi etmiştir.

2. RTE+AKP, karşıt cenahta bulunan kitlelerde de, bulundukları yerden sökülüp atılması neredeyse imkansıza denk düşen bir makama sahip şeklinde görünmektedir.

3. Oysa bu kliğe bütüncül bir güç vehmetmenin ötesinde durmak ve daha serinkanlı olmak gerekir.  İmbikten doğru süzülürse, iktidar bloğunun çeşitli zayıf halkalar içerdiği ve her alana bu denli müdahale gayretkeşliğinin, gerçekte mono blok bir güç olmaktan değil, RTE ve AKP’nin kendi baskılarını arttırmazsa, dağılabilecek nice ince çatlakları içinde barındırdığı sonucuna, gözlenen kanıtlardan ulaşılmaktadır.

4. Yani meseleye teorik ve pratik gerçekliklerden bakılmaz ve iş, sınıf perspektifinden doğru okunamazsa, durumdan yakınmaya devam edilecektir.

5. Kurtuluş yolu, sağdan soldan ve hele memleketin altını üstünü kavuran nice uygulamadan sorumlu emperyalist merkezlerden ve yani artık onların, AKP'den vazgeçmesini beklemekten, hiç geçmemektedir.

6. Ne RTE’nin sağlığı üzerine yapılan spekülasyonların, ne de cemaatin karşı bir şah-mat atağı ile birbirlerini yiyerek düze çıkılacağının ya da bir gün kafasına tuğla düşecek ve aklı yerine gelecek CHP'den medet ummanın bir yanılsama olduğu, mutlaka bilince çıkarılmalı ve halk sınıflarının kendi mücadelesinden başka sahici başka bir yolun olmadığı derinlemesine kavranmalıdır.

7. Elde buna dair de, kuşkusuz yeterli tarihsel bir toplumsallık ve birikim de bulunmaktadır.

8. 23 Cumhuriyetinin kuruluşu, başlı başına toplumsal ilerleme yolunda ilerici ve devrimci bir deneyimdir. Sonrasında bir burjuva düzenine evrilmiş olmasına karşın, kuruluş paradigmasından ve birikimden geriye kalan cumhuriyetçi, laik tortuları temizlemek bile, bugün için AKP’nin parti-devlet rejimi için olmazsa olmazların başında gelmektedir.

9. 1960-80 dönemi arasındaki sol-sosyalizan aydınlanmacı birikim, toplumsal bilinçaltında kalıcı izler bırakmış bulunmaktadır. Buna dair azımsanmayacak yeni bir dinamiğin her an uyanabileceği, Haziran direnişiyle beraber bir defa daha su yüzüne çıkmış ve aşikârlaşmıştır.

10. Sorun bütün bu birikimi kimin ve nasıl okuyacağı ve devrimci muhalefet tekerleğini nasıl döndüreceğimize kalmıştır.

11. Kenarda oturup beklemek ve zamanın yıpraklığından kurtuluş çıkacağı beklentisiyle bir ataletin içine gömülmek, her halde izan ve bilinç sahibi olanların işi olamayacaktır. Hele ki kendini sol-sosyalist sayanların kavli bu mantık hiç uygun olmayacaktır.

12. Aksi takdirde, yaşanan Meniere’in ötesinde ve “ört ki ölem” vakasıdır…

13. RTE-AKP zorbalığıyla, bu günden yarına, mücadele başlıklarında hayli sadeleşmeye varılmıştır. Bunun kendisi bile cumhuriyetçi, aydınlanmacı ve toplumsal kurtuluşçu cenah açısından büyük bir kazanımdır. Öyleyse dil döndüğünce bunları sıralayalım:

14. Levh-i  mahfuzumuza (muhakkak yaratılacak olan) göre, devletin laik, toplumun seküler kalması temel hedeftir. Kürdünden, Alevisine, Arabından, Ermeni, Rum ve Yahudisine; yani bu vatan toprağını beraber paylaşan başka kimler varsa ve kimlik aidiyeti Anadolu olan tüm ahalinin kadın, erkek, yaşlı, çocuk genç demeden elbirliği ile yani emek ve toprak kardeşliğini yeniden tesis edebilecek birleştirici bir hukuk içinde, birbirine sarılır kılınması gerekmektedir. İnsan emeğinin sömürülmesini, sınıfsal hegemonyanın kapısı kılan toplumsal sistemin, siyaseten, iktisaden ve kültürel olarak çalışandan ve alın teri dökenden yana değiştirilmesi de mutlaklık içermektedir.

15. Öyleyse memleketin emekçi sınıfları, kendi makûs talihini bu sefer temelli yenmek ve değiştirmek zaruretindedir.

16. Yani ve kısacası, bu birleştirici eksene sahip çıkacak geniş bir cephe ve bu sınıf siyasetini omuzlayacak bir öncü siyasetin örgütlenmesi gerekmektedir.

17. Kimileri yine soracaktır; çekirdeği var mıdır; varsa nerededir? Yanıtım kendimiz boy aynasında nasıl görünüyorsak, cevabı da oradadır; suretimiz silikse, laf üretmek yerine, çok çalışılmalıdır…