Küçük burjuvanın bayağı edebiyatı

Küçük burjuvanın özgürlük düşünde içgüdülerine göre serbestçe hareket etmenin mümkün olduğu bir yaşam vardır. Toplumsal düzen, onun içgüdülerine göre yaşamasının en büyük engelidir. Bu nedenle küçük burjuva toplumsallık düşmanıdır. Bireyci ideolojisini birey- toplum çatışması üzerine kurar ve her koşulda haklı olan bir birey kurgular. Toplum, bu haklı ve kutsal bireyin kendini gerçekleştirmesinin önündeki engeldir. Küçük burjuva, kendini bu geri ve ilkel kurallara dayalı toplumun ilerisinde görür. Toplumun sınıfsal ayrışmasını, bunun dayandığı iktisadi çelişkileri, ilkel değerleri üreten koşulları görmezden gelerek, kendine bu toplumda ayrıcalıklı bir yer bulmaya çalışır. Görmezden gelir, çünkü egemen sınıfla çatışmayı göze alamaz, daha çok onun yerine imrenir ve oraya çıkmayı düşler. Bunu biricikliğiyle, bireysel değerleriyle çoktan hak etmiştir. 

Küçük burjuvanın bir de kâbusu vardır; ezilenlerin arasına düşmek.

Tekelci kapitalizm, egemen sınıf ile işçi sınıfı arasındaki uçurumu akıl almaz ölçüde büyüten bir düzendir ve hep iki arada bir derede kalan küçük burjuvanın korkusu bu uçurum ölçüsünde katlanılmaz olmuştur. 

KÜÇÜK BURJUVA “AYDIN” EFSANESİ

İki arada bir derede; tepede kapitalist toplumun egemen sınıfı kapitalistler, altta her şeyi üretenler, sömürülenler, işçi sınıfı var, küçük burjuva bu iki sınıfın ortasında yer alıyor. Kapitalist üretim ilişkileri içinde belirleyici bir yeri bulunmuyor, kapitalistlerle işçilerin oluşturduğu temel sınıflar arasında yerini ve yönünü hep şaşırıyor. Egemen sınıfın “iyi yerine” ulaşmak isterken, işçilerin sefil hayatına düşmemeye çabalıyor. Tekellerin hakim olduğu bir dünyada ara sınıf, küçük burjuvazi giderek yoksullaşıyor ve işçi sınıfına benzer koşullarda yaşamaya başlıyor. Kapitalizmin krizleri küçük burjuvaziyi emekçilere daha çok yaklaştırıyor. 

Çoğunlukla okumuş yazmış, şirket bürokrasilerinde yönetici kademelerde çalışanlardan, serbest meslek sahipleri ve küçük üreticilerden oluşan küçük burjuvazinin ideolojisini kapitalistlere veya işçi sınıfına yakınlık derecesi belirliyor. Kapitalist üretim ilişkileri içinde belirleyici yeri olmayan küçük burjuvazinin bu yerle bağdaşmayan ölçüde sesi çok duyuluyor. Hele işçi sınıfının örgütsüzleştirildiği, televizyon vb. ideolojik araçların denetimine sokularak dilsizleştirildiği koşullarda, yalnızca küçük burjuvazinin yüzeysel homurtuları yükseliyor. 

Orta Sınıf Efsanesi kitabında küçük burjuvazinin günümüzdeki durumunu inceleyen Haluk Yurtsever, bu sınıfın ayrıcalıklı bir yönüne dikkat çekiyor: “Toplumun eğitimli, entelektüel yetenekleri olan, ‘aydın’ da denen kesimi, yalnız orta sınıf küçük burjuva ideolojisinin değil, burjuva ve işçi sınıfı ideolojisinin de ana üreticisidir.” (1) Küçük burjuvazi, yalnız kendisine değil, temel sınıflara da ideolog yetiştiriyor ve ideoloji üretiyor. Kiralık ideoloji yapıcısı… 

Bu rolüyle küçük burjuvazi bir de “aydın” olma ayrıcalığını kazanıyor. Her zaman saygıyla bakılan bir toplumsal kimlik, çoğunlukla aydınlıkla hiç de bağdaşmayan düşüncelerin savunucusu küçük burjuvaya teslim ediliyor. Son yirmi yılda, ortaya attıkları ve yaptıkları küçük burjuvanın “aydın” kavramını yere düşürmesiyle, itibarsızlaştırmasıyla sonuçlandı.

Tekelci toplumda egemen ideolojinin yaşamın her alanını kuşatması, ele geçirmesi, belirlemesi söz konusu. Özünü yalanın oluşturduğu bir toplumsal düzende kapitalistin ideoloji üreticisi küçük burjuvaların rolü de artıyor. Yalan üreticisi, yalan bir kişilik, yalan bir kavram, “aydın”…

ÇELİŞKİLERİ SÖZCÜKLERLE ÖRTMEK

İdeolojinin topluma dolaylı ve en etkili nüfuz etme aracı edebiyattır. Edebiyat büyük ölçüde dolaylı biçimde sunulan ideoloji ve politikadır. Küçük burjuvaların ideoloji üretiminde en etkili olduğu alanlardan biri ne yazık ki edebiyattır. Her saat televizyonlarda nutuk atan bir diktatörün ideoloji ve politikasının “halk düşmanı” olduğunu anlamak, bir hikâyede, romanda ya da şiirde gizlenmiş emekçi düşmanı fikirleri teşhis etmeye ve sorgulamaya göre çok kolaydır. Küçük burjuva edebiyatı, kapitalistin kaba, yağmacı ideoloji ve politikasını edebiyatın ince tülleri ve kadife kumaşlarına sararak göz kamaştırıcı güzelliklere büründürür. 

Türkiye’de egemen sınıfın Nâzım Hikmet, Ahmet Arif, Enver Gökçe, Arif Damar’ı ve birçok toplumcu yazarı hapse atması edebiyatın ideoloji ve politika üretimi ve yaygınlaştırmada etkili işlevinin bir yansımasıdır. İşçi sınıfının çıkarlarını dile getiren bir edebiyatı baskıyla engellemek istiyorlar. Nâzım Hikmet ve onun çizgisindeki 40 Kuşağı şairleri hapse kapatılırken, Orhan Veli ve arkadaşlarının estetik değerleri bayağılaştıran Garip şiiri, düzenin etkin eleştirmenlerince övgülere boğuldu. Yalçın Küçük, Garip’çilerin hepsinin devlet memuru olduklarının altını çiziyor, kırklarda tipik küçük burjuva devlet memurlarından oluşuyordu. 

1950’lerin DP ve Soğuk Savaş karanlığında Garip’i de aratacak bir küçük burjuva şiiri, İkinci Yeni egemen kılındı. Garip, estetiği yıkarak beğeniyi bayağılaştırırken, İkinci Yeni’ciler şiiri anlaşılmaz sözcük oyunlarına indirdiler. Bu, yaşanan gerçeğin edebiyatın şiirsel araçlarıyla gösterilmesine değil, bulanıklaştırılmasına hizmet eden bir şiirdi. 

Haluk Yurtsever, kitabında Lenin’den küçük burjuvazinin düşünsel karmaşası üstüne yazdıklarını aktarıyor: “Toplumun bu katmanının geçici, istikrarsız, çelişkili konumunun şimdi tartışma konusu olması, özellikle onun hibrit, eklektik görüşlerinin, zıt ilke ve düşünceler karmaşasının ve Marx’ın yarım yüzyıl önce iğneleyerek çattığı nüfusun tarihsel grupları arasındaki çatışmaları sözcüklerle gizlemesinin yansımasıdır.” (2) Çatışmaları sözcüklerle gizlemek, işte bu, tam da küçük burjuva edebiyatının yaptığıdır. 

Küçük burjuva edebiyatıyla isyan ediyor ama toplumsal çatışmaların örtüsünü kaldıran değil, örten bir isyan. Her an uzlaşmaya eğilimli, yüzeysel bir isyan! Gösterişle, ilgi devşirmek için yapılan “eklektik” bir isyan…

ASLOLAN BİREYCİLİK

Küçük burjuva edebiyatı gerçekçiliğe düşmandır. Gerçekçilik, toplumsal mücadelede devrimci sınıfların estetiğinin yöntemi olmuştur. Gerçekçi roman, toplumsal karmaşayı anlaşılır kılacak neden-sonuç ilişkilerini araştırmıştır. Gerçekçiliğin doruğu Balzac, romancılığını, toplumsal tiplerin araştırıldığı ve ortaya çıkarıldığı bir bilim olarak tanımlamıştır. Tarihçinin yapamadığını yapmaya girişmiştir. 

Küçük burjuva edebiyatı, neden-sonuç ilişkilerinin araştırılmasını değil, keyfileştirilmesini amaçlar. Egemen sınıfın ideolojisinin çeşitli türevlerine, “eklektik, hibrit”,  dayanır ve merkezinde bireycilik vardır. Tarihsel döneme ve topluma göre bu bireyciliğin biçimi ve içeriği değişir. Faşist bireycilikten liberal ya da nihilist bireyciliğe uzanan geniş bir yelpazede karşımıza çıkar.

Küçük burjuva edebiyatı tarih bilincinden yoksundur. Zamanı an’da takılıp kalmıştır. Geçmişinden nefret eder, geleceğinden umutsuzdur, bütün gücüyle an’ı yakalamaya ve yaşamaya odaklanmıştır. Dün ve yarından yoksun bu edebiyat, an’ın perspektifsizliğinde abartı ve fetişleştirme tiradlarını okuruna yutturur.

Topluma ve insana gerçekçi bir felsefeyle bakamayan küçük burjuva edebiyatının estetiği bayağı bir estetiktir. An’ı mutlaklaştıran, tarih bilincinden yoksun bir edebiyatta kurgu olmaması rastlantı değildir. Küçük burjuva edebiyatı estetik bayağılığını, kurgu yoksulluğunu “anlatı” adı verilen bir tür icat ederek gizlemeye çalışır.

Bugün edebiyatı da, aydın’lığı da küçük burjuvaların düşürdükleri çukurdan kurtarmak temel zorunluluklarımızdan biridir. 
Toplumda bütün değerleri yaratan, her şey olan işçi sınıfını, hiçbir şey olduğu iktidar katına yükseltmek için ona aydınlık bir edebiyat götürmek zorundayız. Dışını yükseltmek için içini yükseltmek, güzelliğin mecnunu yapmak zorundayız.


[1] Haluk Yurtsever, Orta Sınıf Efsanesi, Yordam Yayınları, İstanbul, 2016, s.189.

[2] Lenin, Aktaran: Haluk Yurtsever, a.g.e., s.190.