Katliamlar ülkesinde devrimi aramak

Pazar günü bombanın patladığı yere oldukça yakın bir noktada yemek yiyorduk. Öyle ki, sesi ile birlikte rüzgarı da vurdu yüzümüze bombanın. Rastlantı, evde yemeyi tercih etmedim. Her gün evime giden otobüse bindiğim durağa gitmedim.

Şanslı mıyım? Ya da düzelterek soralım, bir şekilde o an o durağa gidebilecek olan ve gitmeyenler olarak şanslı mıyız?

Hayır. Hepimiz hapisteyiz.

Bir döngünün içine hapsolmuş durumdayız: Katliam-yayın yasağı-tehdit-katliam…

Sırf yaşamak için bile bu döngüyü kırmak zorundayız.

***

İki gün önce ODTÜ’de anma yapıldı. Berkay Baş ve Ozancan Akkuş ODTÜ öğrencileriydi. Ülkenin bu hale gelmesinde en ufak bir sorumluluğu bulunmayan iki genç insan…

Tanıyan, tanımayan binlerce ODTÜ’lü buluştuk. Kaybettiklerimizin arkadaşları konuşurken son beş ayda yaşadıklarımız hepimizin gözünün önünden geçti. Tıpkı Ali Deniz ve Ozancan’ın olduğu o meşhur fotoğraf karesi gibi, katliamlar bir bir hepimizi alacak mıydı?

Bu havayı dağıtmalıyız. Bu işe bir son vermeliyiz.

***

Halka yönelik yapılan tüm saldırıları lanetliyoruz. Ancak lanetlemek bir yere kadar. Dışlayıcı ve kapsayıcı olmak zorundayız.

Sokaklarda ve hatta bodrumlarda insanların öldürülmesini alkışlayanlar, dişine kan “deyen” kurt köpekleri; onların bu ülkenin geleceğinde söz hakkı olmamalı, olmayacak.

Bombalı eylemleri planlayanlar, yapılan katliamı utanmadan rasyonel göstermeye çalışanlar; Türk veya Kürt fark etmez, onların halkımızın kaderini belirleme hakkı olmamalı, olmayacak.

Ve bitsin artık bu iş diyenler, kendi ülkesinde eşit ve özgürce yaşamak isteyenler; hepimizin kaderi ortaktır. Bir araya gelip katiller iktidarını yıkmalıyız, yıkacağız.

***

Ülkemiz hızla Suriyeleşip katliamlar ülkesine dönüşürken devrim ve sosyalizm arayışını sürdürmek garip kaçabilir bazılarına göre. Ancak gerçek şudur: Devrim artık bir hayalden veya ülküden ötedir. Günaha ve sevaba göre değil de şansa göre çalışan bir tür sırat köprüsünden önce son gerçekçi çıkıştır.

Ötesinde yaşam yok. Hep birlikte bu çıkışa yönelmek zorundayız.

Örgütlenmeliyiz. Eskiden örgütlü olmanın başa iş açacağından korkulurdu. Şimdi her şey çok daha berrak. Örgütsüz, birbirimizden habersiz olduğumuz her an, aynı zamanda tehlikelere karşı yalnız olmak anlamına geliyor.

Örgütlenirsek güçleniriz.

Mücadele etmemiz gerekiyor. Mücadelesiz geçen her gün, yeni bir katliam için yapılan gün sayımına yazılıyor. Mücadelesiz bir gün, kurayla idam bekleyen mahkumların kendi koğuşuna attığı bir çentik oluyor.

Biliyoruz, mücadele edersek biz bu hapishaneyi yıkarız.

***

Çocuk tecavüzcüleri mağdur ayağına yatamasın,

Yobaz sapıklar ahlak satamasın,

Emperyalist istihbarat örgütleri ülkemizde cirit atamasın,

Sömürüye uğradığımız iş yerinden dönerken canımız elimizden alınmasın,

Bin bir emekle çalışarak girdiğimiz üniversitemiz arkamızdan gözyaşına boğulmasın diye;

Örgütleneceğiz, mücadele edeceğiz ve devrim yapacağız.

Başka yol yok!