İşçi, taşeron, yüklenici firma ve siyasetçi…

Ülke genelinde olduğu gibi, Kocaeli’nde de AKP iktidarlarıyla birlikte masanın bir tarafına siyasetçiler, yüklenici firmalar ve taşeronlar, diğer tarafına ise işçiler ile onların örgütleri ve hukuk danışmanları oturuyor.

Bakınca, üçe üç bir denge varmış gibi görünüyor ama gerçekte öyle değil. Tam anlamıyla bir eşitsizlik ve sistem sahipleri olmalarına rağmen işçi sınıfı karşısında en az üçlü blok olarak oturuyorlar.

Bu tabloya argoda söylenecek söz var ama burası yeri değil…

Sonuç olarak, güç biriktirdiğini düşünen ‘hakim kanadın’ ne alacağını herkes çok iyi biliyor.

Her zaman duyar olduğumuz, özellikle de AKP iktidarları döneminde çok duyulur hale gelen ‘’Taşeron firma işçilerin alacağını vermiyor’’ sözü, o kadar aşina, o kadar kanıksamış ki dönüp bakan bile yok.

Bir de, ‘’Taşeron firma işlerine son verdi’’ başlığı var. Bu başlığın akıbeti de, diğer başlığınkine çok benziyor. Kaldı ki, AKP iktidarlarının yeni dönem hedeflerine ters düşüyor, hem genelde hem de yerelde siyaseten elini zayıflatıyor.

En üst düzeyden ’’istihdam yaratın’’ sloganıyla ‘’ulusal seferberlik ilan edilmiş’’ iken işçi çıkartmak, hem de tüm alacakları ve haklarına el koyarak iş akitlerini feshetmek kimsenin haddi değil.

İşçiler, bu düzlemde haklarını ve iş güvencelerini sağlamak için kesintisiz mücadele ederken, karşı blokun taşeron ve yüklenici firma ikilisi, kendilerine daha fazla kazanç yolunu açan ‘piyasacı’ siyaset anlayışını, hayati bir referandum dönemi öncesi kasıtlı biçimde üzen davranışlar sergiler gibi.

Neyse, yazının özüne dönelim…

Sahibi, Cumhurbaşkanı’nın hemşerisi ve yakın arkadaşı olan Kocaeli merkezli büyük bir inşaat firması, önemli bir inşaat projesini üstleniyor ama işe başlandıktan sonra sorunlar da eksilmiyor.

AKP ile büyüyen ve piyasacı iktidarın ilk döneminden itibaren ülkenin sayılı müteahhitleri arasına giren böylesi önemli özelliklere sahip bu inşaat firması, galiba aynı nitelikte taşeron firma bulamıyor ki, bütün prestijini üç-beş kuruş peşinde olup azgın sömürü çarkından kurtulamamış taşeronlara ezdiriyor.

Sonra da, ‘iyi polis’ rolünü üstlenerek, ‘bedelini biz ödüyoruz’ mesajı vermek için taahhütlerini yerine getirmeyen o taşeron firmaların elinden tutup ödemeler yapıyor.

Yani, ‘’Biz de bu yollardan geçtik, halden anlarız’’ demeye getirip, işçilere de ‘’Sizin cürümünüz nedir ki ? Alın paranızı, kesin sesinizi’’ demeye getiriyor.

Tıpkı birkaç gün önce Kocaeli Büyükşehir Belediyesi iştiraki olan Kent Konut A.Ş.’nin yaptırdığı Tuana Evleri 2. ve 3. Etap projelerini üstlenen taşeron firma yüzünden yaşanan krizin çözümünde olduğu gibi.

Düşünün bir kere, söz konusu evlerin inşaatında çalışan İnşaat İşçileri Sendikası’na (İnşaat-İş) üye 35 işçi, sendika çalışmaları ve hak arayışları yüzünden işten çıkartılmış ve birikmiş alacakları henüz ödenmemiş. Bu arada, halen çalışan işçilerin de alacakları birikmiş.

Ne yapacak bu işçiler ?

‘Mukadderat’ ya da ‘İşveren muhakkak öder, bekleyelim’ diyerek eli kolu bağlı oturacak mı ?

Elbette ‘HAYIR, HAK VERİLMEZ ALINIR’ diyerek hak arayışını her zemine taşımanın yolunu arayacak, mücadele edecek.

Öyle de oldu zaten.

Hem hukuki zemine taşıdılar hem de taşeronun kural tanımaz tavrını teşhir için direniş başlatıp eylem yaptılar.

İşte, AKP ile birlikte büyüyen yüklenici ana firma, tam bu noktada devreye girip ‘’Alacaklarınız ödenecek’’ sözü verdi ve 2 gün içinde işçilerin tüm alacaklarını banka hesaplarına yatırdı.

Yani, bir açıdan bakıldığında ‘’İnşaat-İş Sendikası üyesi işçiler direndi ve kazandı’’ denilebilir.

Ama, sermayenin bu tür krizleri fırsata çevirmedeki başarı grafiği düşünüldükçe ‘var bu işin altında bir çapanoğlu’ demekten de geri duramıyorum.

Düşünün ki, siz namusuyla iş yapan büyük bir firmasınız. Sermaye piyasasında ve siyasetteki prestijiniz öyle birkaç milyon TL ile ölçülemez. Ama, iş verdiğiniz taşeron firmanız, sizin bu prestijinizi yerle bir edecek uygulamalara giriyor ve aylarca süren bu yönteme müdahale etmiyorsunuz.

Sonra da, ‘yumurta kapıya sıkışınca’ deyimini doğrularcasına işçiler ve kamuoyuna ‘biz de kimsenin alacağı kalmaz’ mesajı vermek için iki gün içinde sorunu çözen adımı atıyorsunuz.

Hangi tavrınız doğru ?

Uzun süren umursamazlığınız mı yoksa iki gün içinde büründüğünüz babacan tavrınız mı ?

“Beni batırdılar, şimdide gelmiş para istiyorlar” diyen taşeron firma patronuna ceza verebilecek misiniz ?

Bence HAYIR…

Eminim ki, ‘sen yoluna devam et. Olur böyle şeyler, başın yeniden sıkışırsa yine çözeriz’ diyerek kuralsız sömürü çarkını devam ettireceksiniz…

Bu olay ne ilk ne de sondur. Bundan sonra da olacaktır hem de belki artarak. Çünkü, kuralsız piyasacılık ilkesini önüne koymuş bir siyasal iktidarın nimetlerinden faydalanıp iş dünyasının ekonomik olarak tepe noktalarına çıkmış inşaat firmalarında yaşanan kaçınılmaz gerçeklik budur.

Ekonominin büyümesini sadece inşaat sektörüne odaklayan kafalar, bu sorunu çözemez, olsa olsa sorunun katlanmasına yol açar.

O nedenle, İşçiler, taşeronlar, yüklenici firmalar ve siyasetçiler ilişkilerinde denizdeki dalga giderek büyüyecek, sandal ya da gemi devrilecek, sonucunda da çok sayıda mürettebat telef olacak.

Bu gemi devrilmeden ‘HAYIR’lısı ile bir kurtulursak, işçi ve emekçilerin de yüzünün güleceği günleri yakınlaştırırız.

Haydi bakalım, ‘HAYIR’lısı olsun…