İşçi havzası, 1 Mayıs ve iş cinayetleri

Karmaşık bir başlık altında anlatacaklarımı tek tek sıralamakta zorlanmayacağım. Çünkü, 3 kelimenin gündemden hiç düşmeyen, birbiriyle ilintili ve de yaşamdaki en önemli realite olma özellikleri var.

Öncelik işçi havzasında…

1950’li yılların sonu ve 1960’lı yılların başlarında tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş hamlesi hız kazanırken, Kocaeli bu sürecin önemli kilometre taşlarından biri olur.

Sanayileşmeye açılan kent, kıyılarıyla birlikte adeta işgal edilir ve buna bağlı olarak bir işçi havzası haline dönüşür. Dolayısıyla da, o dönemden bu yana geçen 50 yılı aşkın süredir emek kenti olarak anılır.

İşçi havzası özelliğini son yıllarda kültürel sıkıştırma ve gericiliğin merkezi haline dönüştürülme operasyonları dolayısıyla pek anımsayamaz hale gelen kentte, Mart ayında 6 işçi çalışırken yaşamını yitirdi.

Yani, iş cinayetleri olanca hızıyla sürüyor…

İstanbul İşçi Sağlığı Ve İş Güvenliği Meclisi verileri işçi havzasında yaşananların iş kazası olmadığına dikkat çekip, ölümlerin cinayet olarak nitelendirilebileceğine vurgu yapıyor.

İşçi havzasında durum böyle de, ülkedeki durum çok mu parlak?

Elbette ki HAYIR…

Bu havzada, yarın 1 Mayıs yürüyüş ve mitingi yapılacak. Yani, işçiler, emekçiler ve emek dostları taleplerini haykıracakları etkinlikte buluşacak.

İşçi sınıfı ve dostu örgütlerin talepleri doğrultusunda yapılan eylemlere uzun süredir izin verilmeyen bu kentte, referandumdan çıkan sonucun rahatlığıyla politik iklimi sözde ‘yumuşatma’ adına adımlar attıklarını göstermeye çalışan merkezi idarenin temsilcisi Vali, kendi koyduğu yasakları yok sayarak, KHK’lar ve Olağanüstü Hal Uygulaması’nın (OHAL) sağladığı yetkileri bir kenara koyarak, DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’den oluşan dörtlü yapının daha önce yasak ilan edilen güzergahtaki yürüyüş ve miting talebine olur yanıtı verdi.

Bu karar sonrası pozisyonunu alan emek ve meslek örgütleri, yarın için ciddi hazırlık içine girdi ve görkemli 1 Mayıs kutlaması yapılması maksadıyla sorumluluk çerçevesi çizerek yoluna devam ediyor.

İşçiler, emekçiler ve emek dostları yarın haykıracak. İşçi havzasından işverenlere, siyasi iktidara ve ülkenin dört bir yanına ses gönderip ekonomik-demokratik talepler hakkında yorumlar yapacak.

Belki de, uzun yıllar sonra ilk kez işçi havzasından işçilerin reel talepleri yüksek sesle dillendirilecek.

Tabi, bu kentin de dahil olduğu iş cinayetleri ve o cinayetlerde yaşamını yitiren işçiler unutulmadan.

Mesela, bu havzada mart ayı iş cinayetlerinde 6 işçiyi kaybetmiş olmanın ağırlığı var. Kaldı ki, sadece bu havza değil. Ülkenin bütününde son 5 yılda 275 bine yakın iş cinayeti yaşanıyor ve aynı süre içinde 8 bin 42 işçi hayatını kaybediyor.

Daha ne olsun?

Ülkede iş kazaları mağdurlarının sayısı resmi rakamların çok daha üzerinde. Bu acı tabloyu ortadan kaldıracak tek olgu, gerçekçi ve ivedi önlemler alınması ile işçi sınıfının taleplerini içeren kesintisiz ve kararlı mücadelesidir.

Kaldı ki, iş cinayetlerinde hayatını kaybeden her işçinin, sönen her hayatın sorumluluğu iktidarın omuzlarındadır.

Bütün bunlardan söz ederken, son sözüm de DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sedikası’nın önermesi üzerine olsun.

Birleşik Metal-İş, 28 Nisan’ın ‘İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybeden İşçileri Anma ve Yas Günü’ olarak kabul edilmesini istiyor.

Kabul edilmelidir, olmalıdır…