İş güvenliği uzmanları kurbanlık koyun mu?

Bu haftadan itibaren, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası kapsamında çalışma yaşamındaki yeni bir meslek ve sorunları üzerinde duracağım. Daha doğrusu "meslek" demek yanlış yeni bir "uzmanlık" demek daha doğru, tabii şu anki çerçevede ne ölçüde uzman olunabilirse. Açıkçası başlıktan anlayacağınız kadarıyla söyleyeceklerim hemen hemen belli, bu alanda iş güvenliği uzmanlarının yaşadıklarına dair, sorunlarına dair bizzat yaşadığım, gördüğüm, tartıştığım noktalardan söz etmeye çalışacağım. Bu ilk hafta işin daha çok teknik kısmına değineceğim ve şu soruyu soracağım "iş güvenliği uzmanlığı olabilir mi, olabiliyorsa nasıl olmalı?" İkinci hafta bu konuda tartıştığım, sohbet ettiğim değerli hukukçu arkadaşlarımın da görüşlerini bu köşeye taşımaya çalışacağım. Üçüncü hafta ise ismini vermek istemeyen iki iş güvenliği uzmanının sesine, tüm iş güvenliği uzmanlarının sesi olsun diye İleri Haber'de yer vermeye çalışacağım, gerçekleştirdiğimiz dostça sohbeti hafif bir röportaj havasıyla yazacağım.

En az 150 İSG uzmanı gözaltında!

Bu gayriresmi bir bilgidir, tamamen doğrulamam mümkün değildir, ama tablo Türkiye'de şu anda budur, 150 İş Güvenliği Uzmanı'nın şu an gözaltında olduğu, açıklayamayacağım kaynaklarca belirtilmektedir. Kısacası İş Güvenliği Uzmanları ciddi anlamda ceza ve hukuk davalarıyla karşı karşıyadır...Özetle 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası en çok olayı derinliğine incelemeyen Cumhuriyet Savcılarının işini kolaylaştırmıştır; kaza mı oldu, al İş Güvenliği Uzmanı'nı gitsin!

İşin hukuksal boyutuna haftaya gireceğim demiştim. Ama şu aşamada şunu söyleyebilirim; 6331 sayılı yasa çıktıktan sonra belki de işi en kolaylaşan meslek Cumhuriyet Savcıları oldu! Çünkü eskiden özellikle ölümlü bir "kaza" olduğunda olay yerine giden veya olayı inceleyen Cumhuriyet Savcıları kusurlu olabilecek kişileri tespit etmeye çalışır, kimi zaman saha mühendisini kimi zaman şantiye şefini kimi zaman da Teknik Uygulama Sorumlusunu (artık Yapı Denetimi Hakkında Kanun olduğu için TUS yok ve zaten bu arkadaşların soruşturulması ekseriyetle yanlıştı!); kimi zaman taşeronu vs. gözaltına alır veya şüpheli sıfatıyla hukuksal süreçlerin içine sokardı. Şu anda işleri çok kolay, "getirin iş güvenliği uzmanını" diyorlar! Uydurmuyorum, kafadan atmıyorum, bizzat defalarca tanık olduğum bir olayı aktarmaya çalışıyorum, o yüzden zaten yazımın başlığı "iş güvenliği uzmanları kurbanlık koyun mu". Pek çok gazete ve televizyon kanalına verdiğim röportajlarda hep bunun altını çizdim. Bu yasanın en temel amaçlarından birisinin, işyerlerindeki ölüm ve yaralanmalarda iş güvenliği uzmanı gibi bir "olağan şüpheli" yaratmak amacını taşıdığını söyledim, tartıştım vurguladım. Peki gerçekten öyle mi? Bu yazıda işe biraz teknik açıdan bakalım...

İş güvenliği uzmanları kimlerdir?

Şu soruyla başlayalım, parasını kendi patronundan alan ve onu denetlemekle yükümlü olan bir meslek dalı olabilir mi? Parasını aldığı herhangi bir şirketi bir iş güvenliği uzmanı objektif bir şekilde denetleyebilir mi veya üzerinde herhangi bir baskı hissetmez mi? Bu soruların yanıtlarını biliyorsunuz zaten ve işin en can alıcı noktası da buradan başlıyor. Bağımsız ve kamusal bir denetimden söz edemiyoruz.

Devam edelim, kimler iş güvenliği uzmanı olabilir? Yanıtı pek çoğunuz biliyorsunuzdur, mühendisler, mimarlar ve teknik elemanlar. Teknik elemanlar deyince bir duralım, fizikçi, kimyager, biyolog ve teknik öğretmenler ile, meslek yüksek okullarının iş sağlığı ve güvenliği bölümlerini bitirenler de iş güvenliği uzmanı olabiliyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yetkilendirilen bir eğitim kurumuna (bildiğiniz dershane aslında) kayıt yaptırıyorsunuz, 180 saat eğitim alıyor ve 40 saat de uygulama (staj) sonrasında Bakanlık'ın açtığı sınava girmeye hak kazanıyorsunuz. Peki bu 180 saat nasıl? Bunun yarısı, 90 saati, bizzat yüz yüze verilmek zorunda. Geri kalan ise internet üzerinden verilebiliyor, ama bunun yüzde onu eş zamanlı olmak zorunda, bir başka ifadeyle 9 saat internetten canlı olarak eğitime bağlanıyorsunuz. Sonrasında ise gerçekten de ezber yeteneğinizi ölçeceğiniz bir sınava giriyorsunuz ve girdiğiniz sınavda her yıl en az 5-6 soru o veya bu nedenle iptal ediliyor. Bilmeyenler sanırım yavaştan ısınmaya başlamıştır konuya, ortada ciddi bir pasta var, burada eğitim kurumları büyük ölçüde bu pastadan pay alıyor, öte yandan sınav ücretiydi vs. derken her teknik eleman zorunlu olarak bu çarkın içine giriyor.

Peki 220 saat yeterli mi? Örneğin bu 220 saat içinde inşaatla ilgili göreceğiniz eğitim 6 saat. İnşaatı ilgilendiren diğer başlıkları da ekleyelim, en fazla 12 saat, hadi 20 saat olsun. Bu tabloda bir biyolog, 20 saatlik bir eğitimle, bir şantiyede iş güvenliği uzmanı yapabilir hale geliyor! (Tabii ki uygulamada böyle bir şey mümkün değil, ama teorik olarak mümkün!).

İş güvenliği uzmanlarının yükümlülükleri

İşin hukuki boyutuna girmeyeceğim ama şunu söylemeden edemeyeceğim. İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk Ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik madde 11' e rica ediyorum bir bakın:

"MADDE 11 – (1) İş güvenliği uzmanları, bu Yönetmelikte belirtilen görevlerini yaparken, işin normal akışını mümkün olduğu kadar aksatmamak ve verimli bir çalışma ortamının sağlanmasına katkıda bulunmak, işverenin ve işyerinin meslek sırları, ekonomik ve ticari durumları ile ilgili bilgileri gizli tutmakla yükümlüdürler.

Daha uzmanların yükümlülüklerine girmeden, "yasa koyucu" zat-ı muhteremler sermayeyi hemen düşünmüşler. Aman ha ticari sırlar açığa çıkmasın, aman ha iş aksamasın, aman ha keyfimiz kaçmasın! Bizzat işverenden ücret alan ve onu denetlemekle yükümlü kılınan iş güvenliği uzmanlarına hemen uyarı yapılmış oluyor. Diğer başlıkları haftaya diyorum ve şunları soruyorum

-Eğer tehlikeli durum söz konusuysa iş güvenliği uzmanının işi durdurabilmesi ne derece gerçekçidir?

-Bir projenin nasıl bu kadar ucuza ihale edilebildiği bir ticari sır mıdır, iş güvenliği ücretlerinden kesinti yapıldığını gösteren bir iş güvenliği uzmanı "ticari sırları" açığa mı çıkarmış olur?

-Herhangi bir olumsuz durum gördüğünde işvereni (veya vekilini) uyaran iş güvenliği uzmanı, önlem alınması için gerekli parayı cebinden mi verecektir, yoksa sorumlu "paranın musluğunu" tutan mıdır?

-Bu kadar kısa sürede alınan eğitim her türden işyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimini denetlemek için yeterli midir?

Sorular çoğaltılabilir ve bu soruların yanıtı aslında hepimizin malumudur...

İş güvenliği teknik bir başlık mı?

Evet, işçi sağlığı ve iş güvenliği teknik de bir başlık. Ama teknik noktaya gelene kadar o kadar çok şey var ki, zaten bu köşede haftalardır yazıyoruz. Üretim süreçlerinin planlanması, seçilen üretim yöntemleri, malzeme ve ekipmana karar verilmesi, iş programının (işin hızının) planlanması ve benzeri başlıklar sizin işyerinizdeki çalışma koşullarını bizzat etkileyecektir. Düzenli bir üretim yerine, onlarca taşeronun kaos içinde gerçekleştirdiği, 3 yıl yerine 2 yılda yetiştirilmeye çalışılan, ucuz malzeme ve ekipman kullanılan bir ortamda iş güvenliği uzmanı ne yapabilir ki!

Öte yandan işyerlerinde gerçekleşen "kaza"ların büyük bir kısmı, önlem almanın ötesinde bizzat üretimin yapısıyla ilgili. Burada şu soru da sorulmalı, bir mimar, mühendis eğitimi boyunca iş güvenliğini üretimin esas bir öğesi olarak görüyor mu? Kuşkusuz hayır, mühendislik ve mimarlık fakültelerinde iş güvenliği dersi ya seçmelidir ya da son zamanlarda yeni yeni zorunlu ders haline gelmiştir. Ama altını çiziyorum topu topu tek bir derstir ve bu haliyle tüm başlıkların yanısıra "ek bir başlık" gibi sunulmaktadır. Halbuki üretimin ve tasarımın her evresinde işçi sağlığı ve iş güvenliği göz önünde bulundurulmalıdır. Kurşunsuz PVC kapı-pencere sistemleri üretirken de bu düşünülmelidir, asbestsiz yalıtım sistemleri düşünülürken de. Titreşim ve gürültüyü en aza indirecek malzeme ve ekipman tercih ederken de, insan yerine daha fazla otomasyon tercihini yaparken de. Tüm bunlarda esas belirleyici olanlar karar verici noktada yer alanlar bizzat sermayedarların kendisidir. En tehlikeli malzemeler ve yöntemler tercih edilir ama bizden onları tehlikesiz hale getirmemiz istenir! Teknik elemanlara, mühendis ve mimarlara dönük müfredatta kesinlikle ders konularının içine işçi sağlığı ve iş güvenliği serpiştirilmez, içkin hale getirilmez olay yalnızca "önleme" noktasına getirilir. Önleyecek kişi olarak da "iş güvenliği uzmanı"mız seçilir!

Bir örnek üzerinden tartışma...

Bu vereceğim örnek bizzat yaşanmış bir örnekten biraz değiştirilerek aktarılmış ve iş güvenliği uzmanlarının nasıl da zor durumda kaldığını göstermesi açısından önemlidir. Önceki satırlarda işin teknik boyutundan söz ettim, evet teknik boyutu var, ama bu da iş güvenliği uzmanlarının sorumluluğu dışında aslında. Şöyle bir örnek alalım, işin uzmanı olmayan kişilerin de anlayabileceği gibi anlatmaya çalışacağım. Bir bina inşaatı sırasında, ikinci katın döşeme betonu dökülüyor. Binanın bir an önce bitirilmesi gerekiyor ve bunun için iş programı sıkıştırılıyor. Beton dökülmesi biter bitmez döşeme kalıplarının altındaki dikey ayaklar bir süre sonra betonun ağırlığını taşıyamıyor, çöküyor ve aşağıda bulunan işçiler kalıp ve betonların altında kalarak yaşamını yitiriyor. Savcı gelip iş güvenliği uzmanını alıp şüpheli olarak götürüyor! Tabii başka "şüpheli"ler de var ama oklar hemen iş güvenliği uzmanına dönüyor. Gelin şu olayı biraz inceleyelim.

Betonun sertleşmesi için belli bir süre beklenmesi gerekiyor, kalıplar erken sökülürse çökme riski açık. Sorumuz net: Neden erken söktünüz? Sonrasında sorular sormaya devam ediyoruz; sürekli "işi bitirin" baskısı yapan müteahhitin kusuru var mı? İmalatı kontrol etmeyen "Yapı Denetim Şirketi"nin (ki bu da denetim alanının özelleştirilme hikayesidir) kusuruna ne demeli? Ya işin başında olması gereken teknik eleman vs. vs. konuyu uzatabiliriz. Burada iş güvenliği uzmanının yapması gereken tek şey bilgi ve belge kontrolü yapmasıdır. Gerekli izinler verildikten sonra mı beton dökülmüş? Gerekli izinler verildikten sonra mı kalıp sökülmüş? Yapı denetim firması gerekli kontrolleri yapmış mı? Beton istenen kalitede mi vs. vs. Bunların hepsinin tek bir kişi, iş güvenliği uzmanı, tarafından yapılabilmesi imkansız ve mantıksız, bunu biz biliyoruz, ama maalesef kamuoyu çoğu kez yanılıyor, yanıltılıyor! Konuyla ilgili yeterli bilgi birikimi olmayan hukukçular da iş güvenliği uzmanlarına okları saplıyor. Aslında gözden kaçan en önemli husus bu, iş güvenliği uzmanlarının esas işi danışmanlık ve bilgi-belge kontrolünün ötesine çok fazla geçmiyor. Güvenli bir çalışmanın planlanması, sorumlulukların ve sorumluların tespit edilmesi ve bunların uygun bir dökümantasyonla kontrolü, bunun ötesi için çoğu durumda doğrudan iş güvenliği uzmanlarını suçlamak kesinlikle yanlış. Ama maalesef "kurbanlık koyun"lar hazır ve bu konuda yapılan yanlışlıklar binlerce iş güvenliği uzmanını patronla işçi arasında sıkıştırdığı gibi, ceza ve tazminat davaları arasında da sıkıştırıyor. Haa merak ediyorsanız söyleyeyim, bir iş güvenliği uzmanı ortalama 1700 TL alıyor!

Bu haftalık bu kadar, haftaya işin hukuksal boyutunu derinlemesine incelemeye çalışalım, epostalarınızı ve yorumlarınızı yine bekliyorum...

NOT: Bu arada bu yazı dizisini yayınlayacağımı okuyan iş güvenliği uzmanı okurlarım bana [email protected] adresinden ulaştılar, kendilerine çok teşekkür ediyorum. Önümüzdeki iki hafta onların yazdıklarından da uzun uzadıya yararlanacağım, onların da taleplerine tercüman olmaya çalışacağım.